bildirgec.org

Metropolis

infuscoare | 18 January 2003 17:11

Metropolis, esasında üzerinde defalarca durulmuş, hatta kemikleşmiş bir klişeyi, zengin efendi-fakir köle ya da zalim patron-ezik işçi arasındaki sınıf çatışmasını, bir de aşk hikayesiyle süsleyerek anlatır.

Metropolis`i özel yapan, 1927 yılının Ocak ayında gösterime girmesi, fakat bütün o sınıf çatışmalarının ve kargaşanın 2026 yılının New York`unda, gökdelenlerde yaşayan zenginler ve yeraltındaki fabrikalarda çalışan fakirler arasında geçiyor olması. Ve tabii ki, bir bilim kurgu filminin vazgeçilmez unsuru, görsel efektleri. Günümüzde görsel efektlerden bahsederken, zaten hayatın bir parçası haline gelmiş olan gökdelenlerden, trafik sıkışıklığından, ya da robotlardan söz etmek oldukça güç olsa da, o yıllardaki bu potansiyel ve filmin öngörüsü, yapay zekadan bahsedilen bugünle karşılaştırıldığında ,bu film, onu herzaman özel kılmaya yetecek kadar primi hakediyor diyebiliyoruz.

O günlerde eleştirmenler bugünkülerden oldukça farklı düşünmüş olmalılar ki, film gösterime çıkar çıkmaz yerden yere vuruldu, gülünç bulunup aşağılandı. Ancak, Metropolis`in gösterime girer girmez tarih olmasının tek sebebi gelen kötü eleştiriler değildi. Metropolis gösterime girmeden sadece 3 ay önce, Alan Crosland`in, The Jazz Singer`i , beyaz perdede Al Jolson`un sesiyle kıyametler koparıyor ve tam olarak sesli bir film olmasa da, sinemada sessizlik devri bitip yepyeni bir devir açılıyordu. Anlaşılan, Metropolis`i sessizlikten, müziklerini yapan Gottfried Huppertz ve besteleri de kurtaramamıştı.

The Jazz Singer, Akademi Ödülleri`ni toplarken, o zamanlar küçük bir krallığın bütçesine denk, 5 milyon Marklık maliyetiyle, Metropolis ve yapımcı şirketi UFA (Universum-Film-Aktiengesellscaft) tıpkı Titanic gibi, bütün ihtişamıyla dibi boyluyordu. Ama, pahalıya malolan mükemmeliyetçi yönetmen Fritz Lang`in UFA`da açtığı yaraları Paramount ve MGM (Metro Goldwyn Mayer) kısa zaman sonra makyajla bir güzel kapatacaktı.

Bilim kurguya pek meraklı İngiliz gazeteci-yazar H.G Wells, Lang`i anlamadığı işlere (bilim kurgu bir tek kendi işi çünkü) burnunu sokmakla suçlayıp, dudak bükerek ” daha aptal bir film yapılamazdı” diyedursun, sonradan dünyanın karşılarında şapka çıkarttığı bir kaç isim, Alfred Hitchcock, Sergei Eisenstein,Billy Wilder, Lang`i bizzat setinde ziyaret ederek alkışlamaktan geri durmamışlardı.

Fritz Lang ve Metropolis Hakkında Bazı Notlar

**Filmin prodüksiyonu 310 gün ve 60 gece sürmüştür.

**Sadece tek bir sahne için 1100 figüran kullanılmıştır.

**Orijinal süresi 153 dakika olan filmin ilk gösteriminde dahi bütünü değil, yaklaşık 1 saatlik bölümü kesilerek gösterime sunulmuştur. Kesilen bölümde sapık bilim adamı Rotwang

, Metropolis`in önde gelen adamı Fredersen ve güzel ! Maria arasındaki aşk üçgeninin background kısmı anlatılıyordu.

**Metropolis içinde robot ikonu geçen ilk film olmakla beraber,bu robot, sinemada bilim kurgu akımını yerinden sallayan başka bir filmdeki, Star Wars, robotun dizaynının taslağı oldu.Star Wars`taki C-3PO , Futura`dan esinlenerek yapıldı.

**Fritz Lang`in Dr.Mabuse isimli sinema serisi, daha sonradan George Lucas ve Steven Spielberg ikilisi tarafından, Raiders of The Lost Ark (Indiana Jones) adıyla düzenlenerek yeniden çekildi.

**1984 yılında Metropolis`in 87 dakikalık bir bölümü, renklendirilerek ve Giorgio Moroder tarafından, müziğinin pop-rock tarzında yeniden düzenlenmesinin ardından MTV kuşağının beğenisine sunuldu.

**Hitler`in toplama kamplarında savaş esirlerine ve Yahudilere giydirdiği üniformaları , Metropolis`in yeraltında çalışan işçilerin kostümlerinden esinlenerek hazırlattığı söylenir.

**Fritz Lang, Metropolis`ten sonra yapılan diğer bir sarsıcı bilim kurgu filmi Star Wars`in ilk bölümünün çekimleri sırasında 1976 yılında ölmüştür.

yorumlar

infuscoare | 18 January 2003 19:31

1902 George Melies yapimi 14 dakikalik, A Trip To The Moon sayilmazsa,(gozune roket batmis ay karesinden bircogumuz hatirlariz) Metropolis sinema tarihinin ilk bilim kurgu filmi oluyor demeyi unutmusum.

biilent-hafif | 19 January 2003 23:31

basit, klasik (kotu anlamda), farklilik tasimiyan, abartili davranislari olan komik bir film diye degerlendirmistim. Ama ona ragmen efektler (araba gibi etrafta gezinen pirpirli ucaklar, gokdelenler, sel sahnesi) bayana ugrasilmis gozukuyodu. sonradan ogrendim turunun ilk ornegi oldugunu.

klasik filmlerin ve kitaplarin degerini bilemiyecek bir nesil oldugumuzu dusunurum hep… Butun Klasikleri cocukken cizgi filmlerde, okunan kucuk hikayelerde, abuk bir dizinin bir bolumunde muhakkak izlemis okumus gormus oluyosun. sonra seyredilen bu tur bir klasikler cok klasik geliyo..

tiviti | 20 January 2003 10:29

“a trip to the moon” ve “metropolis çizgi film” ini izleme şansı buldum.

Aya yolculuk inanılmaz bir eser. Yani o zamanlar bunların yapılmış olması, batı medeniyetleri ile bizim aramızdaki uçurumu göstermek açısından da oldukça önemli galiba.

Metopolisin çizgi film versiyonuna ise bayıldım. tek kelime ile harika olmuş…

Gerçi günlük gibi bir ahkam oldu ama bu iki film herkese tavsiye edilir.

İzleyin hem de mutlaka izleyin. (Sinema tarihi bilgilerinize çok şey katacak)

WeaponX-hafif | 20 January 2003 12:38

Techno DJ’i Jeff Mills babanın 1 saatlik bir Metropolis aranjmanı var. Filmi biraz kırpıp sahnelere uygun tekno ritimler yerleştirmiş. Film daha evvel Urban Bug tarafından yapılan Electronic Music Dayz kapsamında özel bir gösterimle Fitaş’da gösterildi. Soundtrack Axis Records’dan satılıktır. İstanbul’da zor bulursunuz.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.