bildirgec.org

metropolis hakkında tüm yazılar

Metropolis (1927)

queennothing | 09 March 2011 09:20

Viyana’da dünyaya gelen usta yönetmen Fritz Lang, 1890 ile 1976 tarihleri arasında yaşamış yaratıcı bir sinema dehasıdır. 1927 senesinde vizyona giren sinema filmi “Metropolis“, Thea von Harbou’nun kitabından uyarlandı. Alfred Abel‘in başrolünde yer aldığı filmde Gustav Fröhlich, Rudolf Klein Rogge, Fritz Rasp, Brigitte Helm ve Theodor Loos gibi isimler de rol alıyor. 1 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle çekilen filmin orjinal süresi 210 dakikadır.

Blade Runner tüm zamanların en iyisi

kudra | 06 August 2009 10:00

Blade Runner
Blade Runner

Total Sci-Fi Online‘ın düzenlediği bir anket sonucu bilim kurgu meraklıları için kült haline gelmiş olan 1982 yapımı Blade Runner tüm zamanların en iyisi seçildi. Ridley Scott‘ın yönettiği ve Harrison Ford‘un başrollerini oynadığı film ilk gösterildiğinde gişede başarısızlığa uğramıştı. Fakat 1992’deki “Director’s Cut” versiyonu filme beklenen ünü kazandırmıştı.
Liste şöyle:

1. Blade Runner (1982)
2. 2001: A Space Odyssey (1968)
3. Star Wars (1977)
4. Alien (1979)
5. Metropolis (1927)

metropolis ‘in eksik bölümleri bulundu!

aybars badur | 05 July 2008 09:01

io9 un haberine göre, 1927 yapımı metropolisin kayıp bölümleri buenos aires te bulundu.

eğer filmi seyretme deneyimini yaşadıysanız, hikayeden çok fazla şey anlamamış olabilirsiniz, zira filmin yaklaşık dörtte biri kayıptı. 1927’deki ön gösteriminden sonra çıkartılan ve sonrasında kaybolan parçalar yüzünden filmde boşluklar ve tuhaf atlamalar mevcuttu.

bu arada, filmin yeniden çekimi (remake) 2007 aralığında duyurulmuştu, prodüktör Thomas Schuehly tarafından yayın hakları alınmıştı.

Metropolis (Sinema tarihinden bir başyapıt)

mstolunay | 22 June 2007 07:25

Sinema tarihinin ilk bilimkurgu örneklerinden biri olan Metropolis (1927), kendinden sonra gelen birçok bilimkurgu filmini etkisi altında bırakmış kült bir film.

Yüksek binalar, caddelere inip kalkan hava araçları, kocaman asansörler, devasa makineler, senkronize bir şekilde çalışan binlerce işçi ile filmin yönetmeni Fritz Lang görsel bir şölen sunuyor.

İşçi ve yönetici sınıfı olmak üzere iki sınıfa ayrılmış bir toplumda, işçiler yeraltında zor şartlarda robotlaşmış şekilde çalışırken yöneticiler yukarda konforlu bir yaşam sürmekte ve işçileri değersiz birer eşya gibi görmektedir. Bir bilim adamı insana benzeyen bir robot yapar. İnsan işçiler bu robot sayesinde ayaklanarak isyan ederler.

AnkiRock Fest’2007

cyberdrug | 12 May 2007 15:49

Bu yaz festivallere doyum olmayacak sanki. Birinden diğerine koşacak tüm müzikseverler. Bu seferki Festival haberi ise Ankara’dan. Bu yıl ikincisi düzenlenecek olan Ankirockfest ankaralıları gene coşturacak gibi gözüküyor; geçen yılki katılımın 30000 olduğunu düşünürsek.
Festival 6 ila 10 haziran arası çankaya belediyesi ahlatlıbel tesislerinde yapılıyor. Festival programı şu şekilde:

6 haziran çarşamba:

Dejavu
Dejavu

DEJA VU,
METROPOLiS,
UMUT KUZEY,

110
110

110,

Hayko Cepkin
Hayko Cepkin

HAYKO CEPKiN

Hayko Cepkin
Hayko Cepkin

,
NİL KARAİBRAHİMGİL.

işçi: 11 811

ozguradam | 17 December 2006 02:20

metropolis
metropolis

tik tak tik tak
zaman akıp gidiyor.
sistem, içinde beslediği karşıtlıkları hafızasından yararlanarak kendi bünyesinde eritiyor büyük bir ustalıkla.
çağımız koşulları köklü bir değişimi kaldırabilecek durumda değil.
geleceğe dair öngörülerimiz biraz kısırlaştımı acaba?
sınıf bilinci edinmeye çalışırken bilincimizin kontrolünümü kaybettik?
medya bizi maymuna çevirdi galiba.
o ne derse ona inanıyoruz. o ne yapmamızı isterse onu yapıyoruz. nezaman ne yiğeceğimizden tut nezaman nereye gideceğimize bile karışıyorlar.
canlı yayınla bize savaş izletiyorlar macera filmi tadında.hangi tarafı destekleyeceğimize bile onların yönlendirmeleri sonucu karar veriyoruz.
hissettirmeden beynimize bir takım yüklemeler yapıyorlar.gazete okurken televizyon izlerken, bankamatiklerden para çekerken, otobüs beklerken devamlı bir şeyler işliyorlar beynimize.
zihnimize yönelik sistematik bir saldırı söz konusu.
sınıfsal konumları gereği olsa gerek hükmetme arzusu ile yanıp tutuşuyorlar.
ne istiyorlar?
korkmamızı istiyorlar.
neden korkmamızı istiyorlar?
çünkü korkuyorlar.
kaybetmekten korkuyorlar.mal varlıklarını ve sözde demokrasilerini.
bir vatandaşın diyelimki işçi: 11 811′ in demokrasiden yararlandığı süre seçimden seçime sandık başındaki 3 dakika olabilirmi. tabi o 3 dakikalık süre bile yoğun zihinsel aldatmacalarla çok önceden şekillendirilmiş zaten.
kominist manifesto der ya “işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi yok.Birleşen işçiler yenilmezler.” diye.

Metropolis

infuscoare | 18 January 2003 17:11

Metropolis, esasında üzerinde defalarca durulmuş, hatta kemikleşmiş bir klişeyi, zengin efendi-fakir köle ya da zalim patron-ezik işçi arasındaki sınıf çatışmasını, bir de aşk hikayesiyle süsleyerek anlatır.

Metropolis`i özel yapan, 1927 yılının Ocak ayında gösterime girmesi, fakat bütün o sınıf çatışmalarının ve kargaşanın 2026 yılının New York`unda, gökdelenlerde yaşayan zenginler ve yeraltındaki fabrikalarda çalışan fakirler arasında geçiyor olması. Ve tabii ki, bir bilim kurgu filminin vazgeçilmez unsuru, görsel efektleri. Günümüzde görsel efektlerden bahsederken, zaten hayatın bir parçası haline gelmiş olan gökdelenlerden, trafik sıkışıklığından, ya da robotlardan söz etmek oldukça güç olsa da, o yıllardaki bu potansiyel ve filmin öngörüsü, yapay zekadan bahsedilen bugünle karşılaştırıldığında ,bu film, onu herzaman özel kılmaya yetecek kadar primi hakediyor diyebiliyoruz.

O günlerde eleştirmenler bugünkülerden oldukça farklı düşünmüş olmalılar ki, film gösterime çıkar çıkmaz yerden yere vuruldu, gülünç bulunup aşağılandı. Ancak, Metropolis`in gösterime girer girmez tarih olmasının tek sebebi gelen kötü eleştiriler değildi. Metropolis gösterime girmeden sadece 3 ay önce, Alan Crosland`in, The Jazz Singer`i , beyaz perdede Al Jolson`un sesiyle kıyametler koparıyor ve tam olarak sesli bir film olmasa da, sinemada sessizlik devri bitip yepyeni bir devir açılıyordu. Anlaşılan, Metropolis`i sessizlikten, müziklerini yapan Gottfried Huppertz ve besteleri de kurtaramamıştı.

The Jazz Singer, Akademi Ödülleri`ni toplarken, o zamanlar küçük bir krallığın bütçesine denk, 5 milyon Marklık maliyetiyle, Metropolis ve yapımcı şirketi UFA (Universum-Film-Aktiengesellscaft) tıpkı Titanic gibi, bütün ihtişamıyla dibi boyluyordu. Ama, pahalıya malolan mükemmeliyetçi yönetmen Fritz Lang`in UFA`da açtığı yaraları Paramount ve MGM (Metro Goldwyn Mayer) kısa zaman sonra makyajla bir güzel kapatacaktı.

Bilim kurguya pek meraklı İngiliz gazeteci-yazar H.G Wells, Lang`i anlamadığı işlere (bilim kurgu bir tek kendi işi çünkü) burnunu sokmakla suçlayıp, dudak bükerek ” daha aptal bir film yapılamazdı” diyedursun, sonradan dünyanın karşılarında şapka çıkarttığı bir kaç isim, Alfred Hitchcock, Sergei Eisenstein,Billy Wilder, Lang`i bizzat setinde ziyaret ederek alkışlamaktan geri durmamışlardı.