Ağustos ayının hafta sonu akşamı. Ortaköy,deniz,boğaz,sessizliği bozan barlardan gelen müzik çığlıkları. Her şeyin bir arada olduğu ortamlarda insan daha çok sıkılıyor sanki. Hadi kaçayım diyor buralardan. Alışkın değil bünye bu kadar yoğunluğu bir arada yaşamaya. Camiye en yakın bank da otururken bana en yakın bank da oturan kişiye kayıyor gözlerim aralıksız. Hani gitsem canım sıkılıyor desem sohbet edelim mi desem ne derdi acaba ? bu yüzden seviyorum sigara içmeyi demiştim o gece. Ateşiniz var mı sözünden sonra. O zamanlar zayıf incecik gözleri ışıl ışıl doyulamıyan güzellikte birisiydi. Bense bütün güm iş stresi ile koşturan müşterilerin abuk sabuk Amerikan tarzı dekarasyon işlerinin içinde boğulmuş sinirlenmeyen sakin yaşayan biriydim. Kocaman 3 yılı geçirmişiz biz Aralık ayında . Apar topar gidişimiz yolda korkma sadece fena halde soğuk almışsın serum verirler geçer deyişlerimiz aklımda halen. Sabah 08:00’da Çapa kapısında beklerken bugünleri yaşıyacağımı elbette ki tahmin edemezdim. Teşhis bu kadar kolay konulabiliyor insanda tedavisi baya uzun ve yorucu oluyor. bu hastalığa kapılanların ailelerinin hayatlarının felce uğradığını tahmin edemezdim. Normal Yine de şanslıydık biz ilerleme durdu. Ancak asıl sorunlar bundna sonra başladı. kendiyle ve yeni fiziği ile olan savaşı hepimizin (ailesi ve ben) hayatını felce uğrattı. Herkes onunla birlikte mücadeleye girdi ama yenik düşen biz kazanan o oldu. Hayatlarımızdaki her şey iş,aile,arkadaş,iş bütün çevreler tek tek yok oldu. Onun savaşına kendimizi ortak etmek için her şeyden vazgeçtik. Etrafındaki herkesle savaşır gibi yaşaması onu dahada mutlu kılıyordu ama bizleri mahvediyordu.