bildirgec.org

mücadele hakkında tüm yazılar

Falling skies 2. sezon sneak peek!

emsvizyon | 12 April 2012 03:41

efenim;
uzaylıların dünyayı istilası üzerine kurulmuş olan, başrolünü noah wyle’ın oynadığı dizimiz falling skies, 2. sezonuna merhaba dedirtmeden önce 3 dakikalık güzel bir video hazırlamış. ilk sezonundaki aile draması dozuyla çoğu zaman bayan falling skies, yine de izleniyordu. ancak bu yeni sezon öttürecek gibi 😉

( bilmeyen varsa ) TNT yapımı falling skies; national geographic’te felaket anları kurguları yapılıyor hani, işte o kurgulardan uzaylı istilasını konu alan bölüm gibi bir dizi, ondan az daha efektli ve aile dramı bol olanı. hatta isteyen olursa dizinin sonunu da söylerim :))

”KUBİLAY” CUMHURİYET’E YETİŞTİ!.. (29 EKİM 2010)

ehlikalem | 06 December 2010 12:06

I. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı İmparatorluğu zorlu bir cenderenin tam ortasındadır. Toprakları ve halkı bir bir dağıtılıp işgal edilmektedir. Bu sıralarda Mustafa Kemal ve arkadaşları halkı bilinçlendirme çabasıyla memleket memleket dolaşıp kongreler düzenlemektedir. Ülkenin her yanından akan kan ve gözyaşı, büyük bir yıkımın gelip çattığının açık bir delilidir. Mustafa Kemal’in seslenişi halka ulaşarak sonuç vermeye başlamıştır. Ordu ve yoksul halk can havliyle son bir direnişe daha hazırlanacaklardır.Son çırpınışlarla küllerinden doğmaya güç arayan Osmanlı ordusu ,genç Öğretmen Kubilay’ı asteğmen rütbesiyle bünyesine alır. Kubilay, İzmir’in Menemen ilçesinde vazifeye başlar. Bu sırada kendini mehdi ilan eden Cumhuriyet düşmanı Derviş Mehmet ve adamları, Şeyh Esat ve Laz İbrahim’in kışkırtmalarıyla Manisa’da ayaklanma çıkarmak üzere yola çıkarlar. Yolda aralarından kaçan Çakır Ramazan’ın eylemi ihbar etmesinden korktukları için ayaklanmayı Menemen’de çıkarmaya karar verirler. Bundan haberdar olan Ragıp Bey, Menemenlilerin tanıyıp güvendiği Kubilay’dan yardım ister.

yazar olamamak ve kötü yazı yazabilmek üzerine…

firatocal | 13 August 2010 12:47

bugüne özel canım inanılmaz bir iştahla kötü yazar olmak istedi… öylesine kışkırtıcı döktürmüş ki arkadaşlarım.. dayanamadım ben de yazamamayı ve yazar olamamayı yazmak istedim… ama şimdiden söyleyeyim yazım gerçekten kötü olacak.. lütfen ” sen zaten öylesin eleştirileri ” düzülmesin…

birkaç gündür yaşadığım güçlükler sebebiyle günlük yazma alışkanlığımı kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldım… hem hayatın hay huyu hem de yaşadığım teknik problemler beni neredeyse yazı yazma alışkanlığımdan uzaklaştıracaktı…

blogger olmak yada blogger kalmak… işte bütün mesele bu…

firatocal | 12 August 2010 11:14

blogger olmaya karar vermek zor bir seçim zannederdim… meğer blogger olarak kalmaya karar vermek asıl zor olanıymış… onca koşunmaca arasında yazmaya fırsat bulmak inanılmaz derecede güç bir beceri… işi sadece yazmak olanlar çok şanslı… tüm dünya parmaklarının ucunda ve klavyesinin yada kağıdının başına oturduğunda onu oradan söküp alabilecek , yazmaktan vazgeçirebilecek tek dişi kalmış hiç bir canavarı yok…

sadece yazılarımı bloglarıma ve siteme girebilmek için hergün nasıl mücadeleler verdiğimi anlatsam bizimle dalga geçiyor diye kimsecikler beni okumaz ve dinlemez…

okullar açık olduğunda sabahın 7 sinde başlayan eğitmenlik maceramın akşam 5 buçağa kadar beni esir eden koşturmacası yetmiyormuş gibi , evdeki sevgili ailemi memnun etmeye çalışma telaşım üstüne kreması oluyor mücadelemin…

maddi kaygılar sebebiyle her ek gelir getiren vakit öldürücü işlere el atmamı geçtim , hafta sonlarında eşimi ve çocuğumu gezdirme yada yatılı bölge okulunda nöbet tutma veya evde kalıp birazcık internetimle haşır neşir olma arasında seçim yapmak alacağım kararların en zoru oluyor hep…

şimdilerde ise tatil koşunması çıktı başıma… genelde yazılarımı internete girebilme işimi herkesin uyuduğu çok geç saatlerde , yada ne bileyim sevgili bebeciğim Rüzgar ‘ ımın dinlendiği öğle civarı yaratabildiğim huzur anlarında gerçekleştirebiliyorum…

Bil Bakalım

karuma76 | 03 August 2010 11:24

7 yaşındaydı daha ve o küçücük yaşında başladı acıyla tanışmaya. Küçük yaşta babasını uğurladı son yolculuğuna ve yetim kaldı. Okumayı çok seven o yetim 8 yaşında okuldan alındı ve köy hayatına terkedildi. 10 yaşında okulun en korkunç yüzüyle tanıştı. Yüzü kanlar içinde kalana dek yeni okulundaki yeni hocası tarafından öldüresiye dövüldü. 17 yaşında ilk hayal kırıklığıyla tanıştı. Hayal ettiği okulun, en çok istediği bölümü için gereken not otalamasına ulaşamadı. 24 yaşında tutuklanıp günlerce sorguda kaldı ve sorgudan sonra tam 2 ay boyunca tek başına hem de küçücük bir hücrede günleri saydı. 25 yaşında sürgün hayatına merhaba dedi. 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşının ağırlığı altında ezildi, arkadaşı kahraman ilan edilirken kendisi sefil muamelesi gördü. 30 yaşında başka şehirler için cephede savaşırken doğduğu şehir düşman işgaline uğradı. Yine 30 yaşındayken amiri tarafından başka görevlere atandı ve orada uzun süre işsiz bırakıldı. Hayatı yalnızlıklar ve sefalet içinde geçerken 37 yaşında böbrek hastası olduğunu öğrendi. Viyana’da 2 ay boyunca bu hastalığın pençesinde yattı. 37 yaşında komutan yapıldı ama onu komutan yapanlar başında bulunduğu orduyu dağıttı. 38 yaşına geldiğinde üzerindeki kara bulutlar hala vardı. Savunma bakanı tarafından görevine son verildi. 38 yaşında cebindeki 80 lira ile yaşam mücadelesi veriyor, takım elbisesi bile olmadığından toplantılara katılmak için ödünç alıyordu. 38 yaşındayken kendisine tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. Aynı yaşta, etrafına toplayabildiği en yakın 5 arkadaşından üçünün ihanetine uğradı. Arkadaşları onun kongre temsil heyetine üye olmaması yönünde oy kullandı. 39 yaşına geldiğinde artık beklenen oldu ve idam cezasına çarptırıldı.
Ve sonra… Ne olduysa ondan sonra oldu.
42 yaşında iken ülkenin cumhurbaşkanı ilan edildi.
Kim bu zaferi icad eden, kim bu başarma azmiyle dolup taşan, kim bu en büyük kötülükleri zafere çeviren?
Bilen var mı?

GLADIO

blackjack38 | 22 November 2009 12:06

Günümüzde hızla yayılan bir söylem var ‘Gladio’. Aslında bu kavram veya örgüt çok eskilerden bugüne kadar gelebilmiştir. Biz yazımızda bu ‘Gladio’ nun tarihini araştırca, tabi ki Türkiye açısından.Gladio II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya’da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen Kontrgerilla (stay-behind) operasyonunun kod adıdır ve İtalyanca daki kelime anlamı kısa kılıçtır. aslında anlaşılır bir dilde açıklamak gerekirse bu oluşum o dönemde Komünizme karşı Nato ülkelerini korumak amaçlı kurulmuş olan gizli örgütlerdir ancak isim olarak İtalyadaki örgütün adı Gladio dur. ilk olarak İtalyada ortaya çıkarılan bu örgüt aslında artık Komüniz e karşı değil bulundukları ülkelerin kendilierini geliştirip, kendilerini yetiştiren ve para ödeyen güçlere karşı durabilcek kadar güçlenmelerine yönelik faaliyetlerde bulundukları anlaşılmaktadır çünkü artık dünya üzerinde Komüniz gibi bir tehlike kalmamıştır. Türkiye de darbelerle beslenen bu örgüt kendine en verimli yaşama alanı olarak askeri birimleri ve rütbeleri görmüştür. son dönemlerde bu örgüte karşı bir araştırma, tutuklama gerçekleşse bile İtalya da olduğu gibi bu örgütlerin liderleri ve yönetildikleri güçler hep sır olarak kalacak gibi görünüyor. kendilerine güç olarak gördükleri her alanda yer almışlardır. milliyetçi kesim, sol kesim, sağ kesim, komünist kesim…Türkiye bu tehdite karşı hep konusulur ancak birşey yapılmaz bir ülke iken bunun konusulması ve bir takım hukuki eylemlerin gerçkeleşmesi gelecek açısından gerçekten umut verici.

Özgürlük Savaşı

ozanTi | 21 July 2009 09:41

Özgürlük Savaşı… Bir savaş yaptık ve savaşı, söylenenlere göre, kazandık. Adına da Kurtuluş Savaşı dedik! Savaşı kazandık mı yoksa kazanmış gibi mi göründük?

Savaşı kazandığımızı tarih kitapları anlatıyor bize. Hatta 29 Ekim 1923’te bir de cumhuriyet kurmuşuz. Adına da TÜRKİYE CUMHURİYETİ demişiz.

Bu iki mucize bize çok hoş görünüyor. Sevindirici(!) gelişmeler… Ne de olsa yanıp küle dönen bir milletle yola çıkılmış ve yeni bir devlet kurulmuştu. Her yerde bir zafer havası, bir coşku vardı. Bu coşkunun içinde kimse farkında değildi olacakların.

Yarışta…

kopanisti | 01 May 2008 11:15

Motora tam yol verip tekneyi hızlandırıyoruz ve stop ediyoruz. Hızlanan teknenin, pervanesinin dönmesi durunca katlanacak ve yelken seyri yaparken hızımızı kesmeyecek.

Ana yelkeni basıyoruz, rüzgar iyice hafifledi, start hattından uzaklaşmamız iyi bir start için gerekli bu havada. İyi bir start eğer büyük hatalar yapılmaz ise yarışı kazandıran en önemli andır.

işaret bayrakları
işaret bayrakları

10:25 korna ile sınıf bayrakları toka ediliyor, diğer tekneler ile pozisyonumuzu kontrol ediyoruz, hata yaparak ceza dönüşü almak bu hafif havada fazlaca zaman kaybettirir. 10:29 bir korna ile hazırlık bayrağı arya ediliyor starta 1 dakka var, direk dibi elemanı balon mandarıelinde hazır, vinççiler hazır, dümenci çok dikkatli start hattına doğru ilerliyoruz, hemen balon bas komutu geliyor, balon basılıyor, rüzgâr doldurmaya başlıyor, start hattına yaklaşık 20-30 metre kaldı, diğer tekneler ile çapariz durumumuz yok önümüz açık. 10:30 korna ile sınıf bayrakları arya ediliyor, start hattından 20-30 saniye kadar geç geçiyoruz. Balonumun dolu, rüzgâr 120 dereceden esiyor. Bizde önce 3 tekne hattı geçerek start aldı, arkamızda 3 tekne bıraktık, önümüzdeki tekneler hızlı ve donanımlı yarış tekneleri,
pozisyonumuz gayet normal.
Açıklarda denizde bir koyuluk seçiliyor, bu orada rüzgâr olduğunun ve sağnakların işareti. O bölgeye girip ordaki rüzgârı kullanmak istiyoruz. Önümüzdeki tekneler de oraya yöneliyorlar. Arkadaki tekneler ile fark açılıyor, öndeki tekneler bizimle arayı açıyorlar. Karaburun iskelesi arakamızda bıraıyoruz.