Sarmaşıkların gölgesinde uykuyla uyanıklık arası… İçimde tüm sesler susmuş… Annem balkonun kapısında belirip bir tepsi uzatıyor. Üzerinde buz gibi limonata… Şimdi burada, bu koltukların, sehpaların ortasında hiç duyamadığım bir serinliği veriyor bana.Gözerimi kapayınca o balkona gidebiliyorum. Yalnızlık ve sessizlik bir tür sihir yaratır. Gerçek olan şeylerle istediğin gibi oynayabilirsin. Kah kilometrelerce uzaktaki bir sahildesindir, kah küçücük, sevimli mi sevimli bir odada… Bu zihinsel yolculuklara kimse tanıklık etmediğinden elinde bez, büfenin tozunu alırken, gözlerini sımsıkı kapayabilirsin birden. Dalgaların okşayışını hissedersin ayaklarında. Bezi ve bu odadaki her şeyi çok ötelerde bırakarak…Az sonra kapı çalındığında olmayacak bir özgürlüğün ortasında derin soluklar alıyorum. Sanki duvarlar geriye geriye gidiyor, daha bir genişliyor oda. Zaten genişlemese de ne çıkar ki? İstediğim an çekip gidebilirim duvarları olmayan, sınırlardan arınmış, çok uzaklarda bir yere…Çocuklar gelecekmiş… Yine kirletmişlerdir önlüklerini… Kime ne? Onlar da nefes alabilmek için kaçtığım o yerlerdeki şeylerden çok mu farklı sanki?! Silinip giden bir hayal değil mi gerçek diye kabul ettiğimiz her şey de? Uzanan bir eli hatırlıyorum. Yıllar öncesinden bir gölge… Gerçek miydi emin bile değilim. Belki de çok iyi kurgulanmış bir hayaldi sadece… Tekrar tekrar yaşattım zihnimde onu. Ta ki etimde kanımda duyacak kadar gerçek bir şey yapana kadar…Her şeyin bu kadar uçucu olması bir yandan da ürkütüyor beni. İçinde olmaktan mutlu olduğum gerçekler geliyor aklıma… Tutmak istiyorum onları sıkı sıkı. Ama yapacak bir şey yok, onlar da tüm gerçekler gibi gün gelip gölgelere karışacaklar.Kaçmayacağım bir yerde olmak istiyorum artık. O balkona sığınmadan tam olarak bulunduğum yerde ve zamanda gökyüzünden kocaman bir nefes koparmak… Belki de sadece zihinde kalmamalı yolculuğum. Basbayağı gerçek; bavullu, otobüslü, el sallamalı bir seyahate çıkmamın vakti gelmiştir çoktan.Çocuklar arkamdan bakarken dayanabilir miyim koltuğumdan fırlayıp onlara koşmadan durmaya? Yanlarındaki adama emanet edebilir miyim çocuk bakışlarını? Ya geri döndüğümde bedenleri hala küçük olsa da kocaman bir adamın gözleri yerleşirse yüzlerine? Annelerini onlardan çalan o yolculuğa değip değmediğini soran bakışları üzerimde yapışıp kalmış…O adama güveniyor muyum yeterince? Hayat arkadaşım… Çocuklarımın babası… Peki sevdiğim adam mı hala? İşte bu sorunun cevabını bulmak için çıkacağım yollara. Kahvaltı sofrasının karşısından yüreğimi hoplatan o bakışını ne zamandır artık yakalayamadığımı bir gün kendime itiraf etmek zorunda kaldığımda yapmalıydım bu yolculuğu aslında.O zaman çocuklar kapıyı çekip gittiğimde şimdiki kadar örselenmezlerdi. Onlara ne kadar, yakında geri döneceğimi, onlarsız asla yaşayamayacağımı söylesem de kelimelerden çok yaşananlara inanacak bir yaşa geldiler artık. Gerçekten döndüğüm o an’a kadar hiçbir zaman emin olamayacaklar annelerinin onları terk etmediğine. Döndüğümdeyse, onlara yaşattığım bu korkulu bekleyişin hesabını yükleyecekler en küçük hareketime bile. Her bakışım, her sözcüğüm kapıdan çıkıp giden o kadının bencil telaşının gölgesini taşıyacak üzerinde. Gerçekte sahip olmadıkları bambaşka anlamlara bürünecek.Geç mi kaldım yoksa gerçek bir yerde, gerçek şeyler arasında gökyüzünü içime çekebilmek için…? Geride bırakacağı çocuklar varsa, bir kadın kapıyı açıp nefesini tüketen bu havasızlıktan kurtulabilmek, hayallere kaçmasına gerek duymayacağı kadar içinde olmaktan mutlu olacağı bir dünya yaratabilmek için yollara vuramaz mı kendini? Geri döneceğine söz verse de dünyanın en vicdansız annesi damgasını yemeden…Bencil görünmeyi göze alabilir miyim bir süre için? İnanmaları zor olacak biliyorum ama bir gün onlara anlatabilirim belki, bu yolculuğun sadece benimle ilgisi olmadığını. Yaşantıma dahil her şeyi ve herkesi de içine alan bir dönüşümü gerçekleştirebilmek için onları aylar boyu cevaplayamadıkları sorularla baş başa, kocaman bir belirsizlik içinde bırakıp gittiğimi böyle…Kalbim çarpsın istiyorum. Onlara güzel kahvaltılar hazırlamak, hafta sonları sinemaya götürmek… Şimdi içimde olmayan bir coşkuyu bol bol serpiştirmek istiyorum dünyalarına… Sularını yeterince verebilmek fidanların… İsteksiz, gönülsüz bir bahçıvanın elinde kuruyup gitmemeleri için çiçekleri sevmeyi öğretebilmek kendime…Arkamdan el salladıklarında yanlarında duran o adamın ben varken unuttuğu bir şeyleri yokluğumla yeniden keşfetmesini sağlamaya gidiyorum. Bakışlarının yıllar önceki anlamına yeniden kavuşmuş olarak boş kalan sandalyemde takılıp kalmasını…Eğer döndüğümde o anlamı bulamazsam gözlerinde, onsuz neler yapabileceğimi keşfetmeye gidiyorum. Çocuklarıma gerçek bir anne olabilmek için gölgeler dünyasından beni kurtaracak kadar seveceğim yepyeni bir gerçek yaratmaya…