bildirgec.org

schiller hakkında tüm yazılar

Melodram Tanımı ve Ortaya Çıkışı

ashg | 08 July 2010 09:25

Melodramın tanımı ve tarihsel gelişimini incelemeden önce bir kelime olarak ‘melodram’ın ne anlam ifade ettiğini bilmek faydalı olacaktır. Kelime kökenine baktığımızda, Fransızca bir kelime olan “melodram”ın Yunanca şarkı anlamına gelen “melos” ve oyun anlamına gelen “dram” kelimelerinden türetildiği görülmektedir. Bu bileşik kelimenin anlamı ise fazla heyecanlı dram’dır. Bu dramda intikam, ihanet ve cinayet hüküm sürer. Melodram için, “en kestirme yoldan seyirciyi etkilemek amacıyla en kolay çarelere başvuran olağanüstü durumlar, olağanüstü rastlantılar, çapraşık olaylar düzenleyen; basit, kaba çizgilerle karakter çizmeye kalkışan, ahlak dersi çıkarmaya uğraşan bir tür” tanımlaması da yapılmıştır. Melodram “müzik eşliğinde okunan dizeler anlamına” da gelmektedir. Melodram terimi ilk olarak İtalya’da 17. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan müzikli dramlar için kullanılmıştır. Gelişimini devam ettiren melodram, 18. yüzyılın sonunda Fransa’da burjuva dramının yanında, hem yeni klasik trajediden hem de aşırı duygusallaşarak yozlaşmış burjuva dramından çıkan bir tür ‘halk dramı’ olarak da tanımlanmıştır. Çağdaş tiyatroda hareketli ve duygusal olaylar üstüne kurulmuş, sürekli olarak dokunaklı etkilerden yararlanan oyun türü olarak tanımlanmaktadır. Kökleri tiyatroya uzanan melodramın ortaya çıkışı ve gelişmesi de elbette tiyatro yoluyla olmuştur. Melodram, Batı tiyatrosunda gerçek yaşamda olamayacak bir olay örgüsü içinde erdemli kişilerin kötülerin elinden çektikleri acıları anlatan ve erdemin zaferiyle sona eren duygusal dram olarak tanımlanmıştır.

Pygmalion
Pygmalion

Melodramın ortaya çıkışı ve gelişimi tiyatroda gerçekleştiği için melodram tiyatrodan ayrı düşünülemez. Melodramın tiyatrodaki ilk örneğinin 1770’de sahnelenen Jean Jack Rousseau imzalı “Pygmalion” (1762) monoluğunun etkisiyle ortaya çıktığı ve geliştiği bilinmektedir.

İslam bilimadamları müzesi ve Batılı aydınlar

webci | 29 May 2008 08:35

17.yy içinde medeniyet deyince akla gelen şey alman aydınlar tarafından ifade edilen ilimde, ahlakta, sanatta ve insani değerlerin tümünde ileri seviyede olmak akla gelirdi. 20 yy gelince medeniyet kavramı ekonomik kalkınma, şehir gelişimi, endüstriyel gelişme ve askeri zaferlerle ifade edilir oldu.

Günümüzde İslam medeniyeti ve batı medeniyeti ardından medeniyetler çatışmasıbiçiminde yeni bir kavramla tanışmış olduk. Ne hikmetse İslam bilim adamları ve İslam medeniyeti ile övünmekten başka bir şey yapmadan onları tanımayı bile aklımızdan geçirmedik.
Batı nerede keşif yaptıysa kaynakları bizden aldı götürdü gibisinden bir söz dedikodu biçiminde aramızda dolandı durdu.
Batıdaki bilim ve felsefe insanları ile İslam dünyasındaki bilim ve felsefe insanlarının kaderleri aynıdır. İbni sina, farabi, el Cabir, el biruni, el harezm, ibni rüşd, mollasadra,
Goethe, Dostoyevski, pascal, galile, erasmus, dante, kant, decart, Sokrates, schiller .

ne kadar farklı ve ayrı gösterilmek istense de doğunun ve batının entelektüel ve bilim insanları insanı yüce değerinin farkına varmaları için çabalayan dahiler olmuşlar. Sonra isimleri bir müzede sergi malzemesi oluvermiş.

KATİL SCHİLLER 2/3

| 31 October 2007 17:28

NERDEYİM BEN?

„Birazdan heryer zifiri karanlık olduğunda… Etrafı mangalda pişen et kokusu sardığında…“ diye şarkı uydurmuştu kendince. Şimdi camının arkasını siper almış bekliyordu huzur kokan gecenin başlamasını.
Çok değil iki gün önce yapmıştı bu gecenin planını. İçinde bir his vardı ki, temizlik ve saflığın ta kendisiydi Schiller’e göre. Evinin kapısı en son iki gün önce kapanmıştı dış dünyaya. Fırtına öncesi sessizlik mi bu? En ufak bir nokta bırakmayana kadar temizledi iki odalı minicik evini. Uzun süredir temizlenmemişti.
Karanlık geceyi delen birkaç evin ışığıydı. Herkes uyurken kapısının önüne çıkıp sigarasını tüttürmek en büyük zevkiydi Schiller’in.Herkesin yatağında olduğu saatleri gizemli bulurdu.