Kimi zaman kendini görmemeye çalışıyordu adeta.
Bu kendinden kaçtığı anlara da tekamül ediyor. İç sızılarında kendini bulduğu her anda daha bir kaçası geliyordu kendinden. Sokakta korkmuş bir kedinin arabadan kaçtığı ve duran bir arabanın altına saklanıverdiği gibi gene kendine sığınıyordu en sonunda. Kendinden kaçıyor ve kendine sığınıyordu kadın.Bu konulardan konuşmayı ise hiç mi hiç sevmeyenlerdendi. Ağlamalarıysa hep içten içeydi, hep gizli. Yokmuş gibi. Yara gibi. Sanki kendi de bir yaraymış gibi. Bunu kendinden dahi saklamak istermiş gibi. En çok da onu ağlarken biri görecekse şayet korlardı.Sanki yara gibi olduğunu anlayacaktı karşıdaki. Hayata alışamamış bir yara sadece.Kapadı yüzünü. İyice. En çok da uykuya dalarken. En çok da yalnız başınayken. En çok da sabah kalkınca, saçını başını toparlarken… Kapatırdı yüzünü, bir yandan.İçten ve boylu boyunca. Kapatırdı. Sanki farkında değilmiş gibi de kapattığından, hiç oralı olmazdı. Çünkü olursa, daha bir katlanamazdı.Kapatmaya ihtiyaç duyanlardandı. Sorunları bir yana atanlardan ve düşünmemeye çalışanlardan ve hayattan değil kendinden kaçanlardan. Sanırdı ki, sadece böyle katlanabilirdi hayata değil, -kendi içindeki konuşan ve hiç susmadan konuşan- ben’e; sadece ve sadece böyle alışabilirdi.
Oysa bilirdi ki içte, uzaklaştığı da kendisiydi, kapatamadığı da…(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)