Nedir bu aldatma aldatılma kakafonisi?İnsan yaşamında prova var mı?İnsan yaşamı cetvele, denkleme, teoriye geliyor mu?Eeeee, o zaman ne yapacağız? El yordamıyla yaşayıp, başkalarının el yordamıyla yaşayıp koyduğu kurallara mı tabi olacağız? Ve bunun adına yaşamak diyeceğiz öyle mi? Ve kimse size kalbinin derinlerinde yatan gerçeği söylemeyecek…
Komik bunlar komik…Bakın size bir aldatma hikayesi anlatayım…Güzel bir çift, ikisi de ellili yaşlarda…Eğitim, entellektüel düzey ikisinde de zirvede…Yapılan işler, kazanımlar da öyle…Hele yuvayı taçlandıran iki çocuk…Anlayacağınız çiftimiz tam deyimiyle bir ‘dream couple‘.
Peki sonra ne mi oluyor?

Söyle, beni aldattın mı?
Söyle, beni aldattın mı?

Kadın aldatıyor
Yalnız bu aldatma deyimi aslında benim kullanmak zorunda kaldığım, aslında hiç de benimsemediğim bir klişe.
Anlatayım:Evdeki düzen aynen sürüyor…Yıllar süren evlilik yaşamı ikisini de ‘tensel iletişim‘ bakımından geriletmiş…Birbirlerine eskisi kadar sık ve heyecanla dokunmak istemiyorlar. Üstelik dokundukları anda, şıp diye birbirlerini çözüp, zirveye çıkarmayı çok iyi başarabilmelerine karşın…
Evin mutfağı, konuk odası ve yemek masasında ise asayiş berkemal…Güzel yemekler pişiyor, yıllara dayanan arkadaşlıklara kucak açılıyor özenle kurulmuş masalarda…Güzel şaraplar tadılıyor. Güzel müzik dinleniyor…Çocuklar mutlu…Okullarında, işlerinde güçlerinde. Aslında batıda yaşayan bir aile olsalar çoktan evden kopmuş olurdu çocuklar, ama hala evden yürütüyorlar eğitimlerini, işlerini…Kadın ilk zamanlar deliler gibi aşık olduğu kocasına yıllar sonra da saygısını ve sevgisini samimiyetle sürdürüyor. Hala gözünün içine bakıyor adamın, içinde hala sıcacık, dostane duygular,şefkat…Ve dannnnnnn… Başka biri çıkıyor ortaya…
Kadın duyarlı ya, üstüne üstlük cazip, algılama biçimi de mükemmel…Farkedecek tabii, reddedemeyecek içindeki arayışı…Çünkü kimi duyguları çoktaaan unutmuş…Şu karnının altında bir yerlerde kramp yaratan duyguları yani…İşte onlar birden şahlanıyor.Bir erkekle karşı karşıya otururken gözlerinin içine hayranlıkla bakılmasını, basit bir dokunuşun tüylerini diken diken edişini, birisinin kendisini inceleyip ‘saçını öyle arkaya atmasan‘ deyişini özlemiş…Bir kadeh şarabın eşliğinde azgın nehirler gibi taşan söyleşileri, gece yatmadan telefonuna gelen İ.G. mesajının yarattığı uyanışı, sabah telefonda kısacık fısıldanan ‘günaydın‘ın yüzüne nakşettiği kocaman tebessümü özlemiş…

Kadının hissettikleri bunlar, vicdanıyla ne kadar boğuşsa da, “ya onunla birlikteyken kalp krizi geçirip ölsem?” kabusuna defalarca düşse de, “ya telefonumdaki mesajlar bir gün bir yerlere sızarsa?” endişesiyle yanıp tutuşsa da, kendini beyninde, vicdanında, düşüncesinde yerden yere vurup, cezadan cezaya mahkum etse de, kadının hissettikleri bunlar…
Ama evde düzen sürüyor… Sıcacık mutfak, sevimli misafir odası, iştah açan sofralar, işinde, sosyal çevrelerinde başarılı eş, sorunsuz çocuklar…Bunun neresi aldatma?