Çok erkendi uyandığımda. Karnım ağrıyordu. Kendimi iyi hissetmiyordum. Aynanın karşısına geçip biraz düşündüm. Hazırlanıp çıktım.Soluksuzdum.Kan dolaşımım yüksekti. Aşıktım. İremin doğum günüydü….Hala çok erkendi. İlkokula başladığım günki gibi hissettim kendimi.Kendimi ; kendimde hissetmek için iki carlsberg içtim. Önceki geceden beri içiyordum zaten. Hediye seçmek için hep geç kalmışımdır.Ve hep yeteneksizimdir. Çok uğraşmama rağmen aldığım hediye yeniden ve yeniden basitti. Bir adüsyon kağıdına bir şiirin atom bombası yemiş halini yazdım. Hediyeyle birlikte aynı pakete koydum. Vapura uzanırken küfrettim. Temmuz ayını sewmiyordum. Eğer istanbuldaysam yazların hiç bir kısmını sewmiyordum zaten.. Yol çok uzun duruyordu. Belkide gitmemeliydim. Geri dönüp uyamalımıydım? Karar veremiyordum. Aşk başka neydi ki?İrem bir süre önce benden ayrılmıştı ve onsuz pek yürümüyordu. Onsuz olmak bana sadece biraz daha cesaret kattı. Biraz boşluk ve kağıtlar. Gitmeliydim söylemem gerekenler vardı. Yeterince küçük düşmemiştim henuz.. Biraz daha yakarılcak kelimem vardı. Vapurdan geçmiş çok berrak gözüküyordu. Ne kadar mutluyduk aslında. O aptal şarkı… “Bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen” Tabii ki bu bir klişeydi. Bu bir kontra-romantizmdi. Bu bir intahar sahnesi seyredip taklit etmekti. Hala bu kızın beni tanıyamıyor olması şaşırtıcı ve üzücüydü de. Böyleyse beni kim tanıyabilecekti.Vapurdan indiğimde koşup sarılmasını hayel edip durdum. Gerçekleşmedi. Zaten kötü bir kaza geçirmişti ve yürümesi problemliydi. Söylentilere göre çok fazla içtiğim bir gün bir otobus çalıp onu ezmişim ve “Demek ben sarhoşum he! Düz çizgi çiz de yürü bakalım küçük kız” demişim… Söylentilere her zaman güvenilmez ama güvenmediğin zamanlarda gerçek olurlar.Bakırköyü bilmiyordum. Sevmiyordum. Diğer yerlerde kolayca kaybolabilirken oradaki insanlar oraya ait olmadığımı hissettiriyorlardı.Edebi bir benzetme yapmak gerekirse onlar soylu köpekler bense uyuz bir sokak köpeğiydim. Ve bir sokak köpeği gibi onlara kafa tutuyordum. Dişilerine sarkıyor diğerlerini umursamıyordum. Her iki tarafta havlayabiliyordu sonuçta. Uzun süre sonra tarif ettiği yeri bulabildim. İçeri girdiğimde tepkisizdi. O gün dışında bu kız beni her gördüğünde göz bebeklerinin etrafı panayıra dönüyordu. Saçları ucuz kızıla boyanmıştı ve yüzünün her yerinde sivilceler farkediliyordu. Yinede Öyle özlemiştim ki! Onu görmeyeli 3 yada 4 ay olmuştu gözlerim donuklaşıyordu yavaşça. Yolda kurduğum bütün planlar gözlerimde biriken su damlaların içine batmıştı. Kendimi toplamak için hediyesini verdim ve tuvalete gittim. Çıktığımda iki miller söyledik ve herhangi bir şeylerden konuşmaya başladık. Ben pek konuşamıyordum. Miller ı yudumladığımda neden böyle olduğunu sorabildim. Ama çok siliktim bunu sorduğuma kendim bile inanmıyordum. Tam düşündüğüm gibiydi aslında. Kadınlar benden ayrılmak için oldukça fazla sebep bulabilecekken genelde nedensiz ayrılırlardı Belki adı sıkılmaktı bunun. Ama onlar bunu farkedecek kadar yaşamamışlardı. Bende çaktırmazdım. Yüzüğü verdim ona bir sene önceki doğum gününde takmıştım bunu parmağıma ve ilk kez çıkıyordu. Onu aldatmadım diyemem ama yüzük hep parmağımdaydı. Bu yüzüğü taşımanın anlamını biraz olsun bilmesini isterdim. Tabi benim açımdan. Onun için bir demir parçasından öteye gidemezdi. Gitmemesi gerekiyordu. Ama benim için boynuma asılmış bir başka yaşamdı. Geleceğe tutunmak için herhangi bir şeydi. Teminattı. Bu ağırlığı o yokken kaldıramazdım.- Al bunu-Benim için önemi yok- biliyorum. diğeriyle birlikte atarsın en azından onlar ayrılmamış olurlar…Daha sonra planlarımızdan bahsettik. Bir süre sonra biriyle beraber olmak istiyordu. Ama şimdi değil. Ve sonra olmadı onuda siktir ederiz dedi..arkasından çok tiz bir gülüş duyuluyordu. Dersimi almıştım buraya gelmemeliydim. Olmadı onuda siktir ederdi. Haklıydı ben siktir edilmiştim ve sonrakine sıramı bırakmıştım. Bu sahne beynime kazınmıştı kızıl saçları dikiliyor yüzü geriliyor. Bir korku filmi yaratığı gülüyordu arkasından. Yinede bu sahneyi silmek istedim. Onu iyi bir şekilde hatırlayacaktım unutabildikten sonra. Biraz sarıldım sonra bakmamaya çalışarak. Çıktık. Topallayarak uzaklaşıyordu. Farkındaydım. Kendisini istiyordu bende bunu istiyordum. Uzlaşmadı. Kara bir yalnızlığa yada bir deliliğe sığınacağını sanıyordum ki bana sığınmıyorsa en çok işime geleni buydu. Ama o ” başka yollar,başka rüzgarlar” arıyordu. Giderken arkasına bakmadı neyse ki hala olağanüstü bir götü vardı gözden uzaklaşana dek seyrettim. Şarkı’nın canı cehenneme ben güzel hikayelere nokta atmazdım.Ne yapabilirdim?güneş ve tarlaların mücadelesi olur bu çoğu zaman.. tarla nın güneşe çağrısı bir isim konulması gerekirse aşk olur sonunda.. ve güneş o bütün bilim üstü gerçeklikleri dahilinde ne kadar yeryüzü ne yararlıysada finalinde bir ateş parçasıdır ve yakar. Bunu kabulleniyorsam dedim kendi kendime yolum açık olsun… bu ruh günahı ateşi zorluğu kaybetmeyi kendinde kaybolmayı arzuluyor en çok da… yarın olmayacağını bilsem bu aşktan vazgeçebilirdim ama yarın için güneş olmayacağını öğrendiğimde bunu çok da önemsemedim ve aşk hala bendeydi..Yeni başlayacağım, hayatımı düzene koyacak iş yerine gittim. Ama kendimde değildim ellerim titriyor sesim titriyordu. Bir kaç kez ağlamıştım. Zaman geçmiyordu. 5 te biriyle görüşmem vardı bekliyordum. 5’e 10 kala Sarp aradı. Ayrıldığı kızla ilgili bir şeyler anlatıyordu. Oraya gelebilirmiyim diye sordum. Ne zaman istersen dedi. Şimdi dedim.Ofisten çıktığımda 5’e 4 vardı Haydarpaşa geldiğimde 6:15 ti. 6:20 ve 7 trenleri vardı. İkisinede bilet kalmamıştı. 6:20 trenine bindim derin bir sigara yaktım ve tren hareketlendi.Yanıma hiç bir şey almamıştım. Yetersiz,gereksiz,nedensiz,habersiz ve biletsiz bir şekilde gidiyordum. Sıfırdan başlamak hiç bir zaman gözümü korkutmamıştı. Hep sıfıra yakın yaşamıştım zaten. Kesintisiz seyrediyordum dışarısını sallanan trenden müzik ritimleri yakalıyordum ve uzaklaşıyordum kilometrelerce İstanbul’dan, ruhumdan ve o sahneden uzaklaşıyordum. Anlayamıyordum. Neydi istedikleri? Doyumsuz örümcekler gibiydi kadınlar yiyorlar ve yiyorlardı. Ve bir tanesi daha-Burası boş mu?-Bi kaç saattir burdayım ve kimseyi görmedim…Oldukça fazla boş yer vardı.Ama bir gerçekte tren hayli korkutucuydu.Daha doğrusu insanlardı korkutucu olan.. bu yüzden yanıma oturmuştu. Bir süre sonra görevli geldi.Ona biletimi kaybettiğimi yeni bilet kesebileceğini söyledim. Bir yerlerde yanlış yapmıştım ve 52 ytl ödemem gerekiyordu. Ona yanımda 35 bulunduğunu ve en fazla 20 sini verebilceğimi söyledim. Trenden attıkları takdirde kimseyi kimseye şikayet etmeyeceğime dair teminatta verdim. 20 ytl lik bilet kesildi. Mutlaka bir yolu vardı bu işlerin. Daha sonra kız konuşmaya başladı. Adı Segah’tı ODTÜ’den ayrılıp Yeditepe üniversitesine gitmişti.Ama oradandan ayrılmak istiyordu. Tıp okumalıydı. Ailesi bunu istiyordu.Göğüsleri büyüktü güzel gözleri vardı Tren’de çekici gelebilirdi.Hiç tren deneyimim olmamıştı. Ona yazdım ,yazdım yazdım. Zengin kızlarının hayellerine yazmayı biliyordum.Uyuşturucu bağımlısıydım,sokakta kalırdım,maceralardan hoşlanırdım,tehlike kanımdaydı,nereye gittiğimi bilmiyordum.. Bunların bi kısmı aslında doğruydu. Şaşırtıcıydı kız. Gerçekten konuşabiliyordu. Saatlerce konuştu. Bende duymakta güçlük çekiyordum. Çünkü böyle bir gereksinimim yoktu. Trende bağırıyordu. Esprilere eşlik edenler dahi vardı. Sevişme ümidimi çoktan yitirmiştim. 4 saat aralıksız konuştuktan sonra nihayet indi. İnmeden önce telefonumu aldı ve okumam için bir kitap verdi” Feodalizm’Den Kapitalizm’e Toprak” gibi bir ismi vardı kitabın. Ananın götü dedim. Fakirlere özgü yapılabilcek bir solculuk vardı üniversitelerde şimdi onada zenginler el atmış sanki. Sonra sessizce tarla okyanusuna daldım. Donuklaşırken gözlerim hep en uzağı görüyordum. Kimsesizliğimi kırık döküklüğümü geleceğimi….Güneşin doğuşundan bir iki saat sonra Konya’daydım. Ve Sarp beni karşıladı.Gerçekten samimi geliyordu bu çocuk bana 17. yaşımı en güzel senemi hatırlatıyordu. Biraz dolaştık Konya ‘da güzel kız görmeyi umduğu caddelerde yürüdük. Ona kafa dinlemem gerektiğini söyledim hem kız görmek isteyen birinin İstanbul’dan Konya’ya gelmeyeceğini.. Ufak bir kasaba ya gittik.Orda yaşıyordu. İlginç matrak bir ailesi vardı. Amerikan dizilerinden fırlamış gibiydiler. Annesi’nin kültürlü bir konuşması varken babası gerçekten kültürlüydü. Kardeşi daha da tuhaftı. Yürümeye çıktık ve güzel bir parkta oturduk biraz Dallas’ı anımsattı orası bana… Güneşin kucağındaki ilginç bir tepeye bakıyordu park. O tepede güneş’le başbaşa olmak istedim o an. Ve oraya bir daha gelirsem orada kamp yapacağıma dair söz verdim kendime.. Her şey yolunda gidiyordu. Hiç bir şey yapmıyordum. Geceleri içiyor gündüzleri dizi seyrediyor akşamları tek başıma yürüyüşlere çıkıyordum. En çok tek başıma olduğum zamanlarda kendimi iyi hissediyordum. O ufak kasaba da aptal masum bir mutluluk geçmişti elime. Arkadaşlarıyla batak yada basket oynuyor sonra kızlardan konuşuyorduk. Konuşmak istemediğim halde bazı şeylere yorum yapıyordum. Nefreti aşılıyordum onlara. Aşk mabedlerinden yeryüzüne fırlatılmış birer lucifer dık hepimiz. bunu böyle yorumlamaktan başka yolumuz yoktu.Sarpın Şeri isimli bir kız arkadaşıyla konuşmuştum daha önce internette. Bazen onunla da vakit geçiriyordum.Biraz tuhaf gelsede başlarda sonrasında sıkıldım ondan. Yinede konuşuyorduk ve ben her zamanki gibi saflığa yatıyordum. Duygusal hiç bir ritim yakalayamamış olsamda bir kaç kez öptüm onu. Bir keresinde kendini aşmıştı yalnızca. Ayaktaydık ve sürtünüyordu.Bana beni istemiyormuş gibi gözükmeye çalışarak istiyordu. Güzel bir vücudu olmasına rağmen hiç kadınsılığı yoktu. Yeteneği yoktu. Orada öylece durmuş sürtünüyordu. Üniversiteye gittiğinde neler olacağını düşündüm onun için. İlk çıktığı erkeğe aşık olucak ve terketmesinden endişelenip onunla yatacaktı. Korkuyordu. Yaşamaya cesareti yoktu. Yaşamın istediği cesurluğa sahip tanıdığım tek kadın Özge’ydi. Şeri’yi bırakıp içmeye koyuldum. Ve Özge’ye bir kaç şiir adadım. Ona yakışacak denli tutkulu, küfür dolu ve masumdu. Ama o da bunu haketmiyordu. Kadınları abartanlardan nefret ediyordum. Onlara erkekleri aşşağılama hakkı veriyorlardı. Şeri’nin yanından ayrılırken oyun kartlarından kupa kızı ile sinek valesini ayırdım.Ucuz bir numara olduğunu biliyorum elbette ama yeterli olan buydu.Sarplarda oturmuş televizyon izliyordum.Bira almak için mutfağa çıktım. Sarp’la İrem msn de konuşuyorlardı. İremin nickinde tanrı unutmuş olsada yazıyordu.Klavyeyi aldım ve “Tanrı unutsaydı güneş doğmazdı tanrı unutabilseydi var olmasının bir anlamı olmazdı” yazdım. Ne cevap verdiğini anımsamıyorum.Sık sık ağlama krizine tutuluyordum bu da onlardan biriydi. Tuborg kırmızıyı dipledim. Sarp ve ben gözyaşlarımı seyrediyorduk oldukça şaşırtıcıydı. O an kendimi öldürmenin çok daha makul bir çözüm olacağına karar verdim.Ertesi gün otostopla Antalya’ya gitmeye karar verdik.Tahmin ettiğim kadar kolay olmadı.Güneş çok istikrarlıydı. Bir gün öncesinden Antalya’da daha önce bacaklarını görmek istediğim bir kıza orada olacağımı haber vermiştim. Buket eğlenceliydi. Memnundum ve içiyordum. Neye ihtiyacın olduğunu biliyorum Sana yardım edebilirim dedi bana…Sadece uyku ve içki.Kal burda… Üzgünüm zamana ihtiyacım var dedim. Yaz bitince yeniden gel dedi..Sonra oturduk müzik dinliyorduk ilginç bir sarılma şeklimiz vardı. şebnem ferah çalıyordu “mayın tarlası” Yine ağlıyordum bu zaman tahmin ettiğimden uzun sürecekti. Antalya’da biraz eğlenmeye çalıştıysamda pek beceremedim. Karanlıkta kaybetmiştim kendimi.Işık mışık yoktu buralarda tetik metik yada… Bu kez çok güçlü bir zırh giydiğimi biliyordum.Artık pek fazla güneşli gün görebilceğimi düşünmüyordum. Gerçek başkaydı zaten hep düşlerimden hiç umursamamıştım bunu. Şimdiyse bir süre öncesinin mutluluğu hayel gibi geliyordu bana ve asla yaşayamayacak olmam beni bitiriyordu..Yitirilmiştim. Kaybetmiştim.Bu on gün yetmişti.Asıl ihtiyacım olanı yollarda almıştım zaten. Gün batımı gökyüzüne çember çekiyorken tekrar yola çıktık. Malesef bu kez yalnız değildim. Sarpla birlikte dönüyorduk. İlk yolculuğumda her şeyi düşündüğümden bu kez uyumakla yetindim. İstanbula indiğimiz sabah iki kız karşıladı bizi. Tedirgindim. İçmeye başlamadığım sürece hiç bir şey beni memnun etmiyordu. Kadıkoyde kaldırımlarda içiyordum Sarp’ta kızları içiyordu. Sarp beni deli ediyordu. Kızlar dışında hiç bir şeye kafası çalışmıyordu. Henuz yaramın kapanmadığının farkında değilmiydi? Yinede bir tanesinin çok güzel koyu yeşil gözleri vardı. İçmekle yetindim.Geceyi Özge’nin eski erkek arkadaşının yeni kız arkadaşının evinde geçirecektik.Aralıksız içmiştim yada ne kadar içtiğimin farkından ayrılacak kadar içmiştim ki bu da çok yapar. Deniz bize bir kaç öğüt vermek istedi sanırım. Ama kızlar konusunda 6.hissim dışında kimsenin benden fazla bildiği bir şey yoktu. Deniz kendini kurtarmıştı anlaşılan. Değişmişti. Bestloser da LOST olmuştu böylelikle Ona olan ilgimi de yitirdim. İnsanı yönlendiren kalıcı halisünasyon etkili LSD diye bir haptan bahsetti uzun süre.. Denizlere her gittiğimde kusardım. Ve yine kustum üstlerine alınmıyorlardı umarım. Hiç es geçmediğime eminim. Ve kusarken sihirden de emindim o yeşil gözler ve LSD…….. Sabah Pink Floyd’un, DoorS’un konser görüntülerine tutulduk. Cigara sarmaya devam ediyorduk. Deniz benim üzüntümün İremin gidişinden değil onla geçirilen günlerin geri gelmeyecek olmasından kaynaklandığını söyledi. Ona haklı olduğunu ama tek gerçeğin cigaralık olduğunu söledim. Sonra şunu düşün dedi Sarp yada Murat yada bir başka tanıdığın biri İrem’e asılacak ve İrem de ona pas verecek. Kendini nasıl sakinleştirirsin? İnsanlar sakinliklerini bir şey yapacakken bozarlar.Anlattığın durumda ise yapacak bir şey olmadığının bilincine vararak dedim. Kapattık. Güldü anlamıştı. 3-4 tane daha cigaralık sardı sonra ve BestLoser’ı geri getirdi kafayı bulunca. Harikalar yaratıyordu. Umursamıyordu. Aşkın öldüğünü biliyordu ve Tanrı’nın öldüğünü.. Ona boşver bunları dedim bizden ne haber?Güldü. Biz tanrı’nın ölümüne dayanamayıp intahar eden melekleriz dedi. Hİç yaşamadıkki. Kim yaşıyor diye sordum. Orospular ve PezevenklerSonra güç bela Sarp’ı gönderdim.Ama saat gece yarısını geçmişti.-Her şey için teşekkür ederim dostum!- İki bacağımın arasında güzel bir çukur olabilseydi ancak o zaman dostun olabilirdim… Kendine hakettiğin hayatı sun hayat sana hakettiğin insanları sunacaktır… EyvallahBir başka arkadaşımın evinde kaldım. Ne kadar sarhoş olsamda ev çok kalabalıktı. Uyandığımda boynumda bir meryem ana kolyesi vardı. Sihir olmalı bu dedim. Telefon çaldı.-Kimsin-Segah ben kitabı getirdinmi?-Boş ver onu bir boka yaramaz Konya’da kaldı-Kahve içelimmi?-Saat kaç?-4-Tamam yarım saat sonra ordayım.Kadıkoy’de bilmediğim yerlerde varmış. Kahve içmek için güzel aynı zamanda pahalı bir yere girdik. Bir arkadaşı vardı yurtdışından gelmiş tıp okuyordu. Tıp okuyanların hep neye benzediklerini merak ederdim.İki kız okullarından konuşuyorlardı ikiside birbirinden çirkindi. Biraz sonra sıkıldım. Baksanıza dedim ben gideyim. Yok yok lütfen hem ben birazdan kalkcam zaten dedi yurtdışından gelen. Segaha bi hediye verdi. Hem bu ne biçim isim? Eve gitmek istiyordum ve uyumak. Segah bir şeyler anlatıyordu. Bende içiyordum. Çok soru sormuyordu en azından. Ama bu ne zaman bitecekti. Epey içtikten sonra bak dedim benim son otobusum 12:15’te kalkıyor. Ne zaman gideceksin.-Ben bu gece yurda gitmek istemiyorum..-Gitmek istediğin bi yer var mı?-Taksim-Peki o zaman ben seni bindireyim-Sende gelsene-Dinlenmem lazım yarın 7’de işe gideceğim-Peki o zaman ben size geleyim.Yani gelebilirmiyim?-Sen bilirsinEve girdik. Canım çıkmıştı. Yatağa gittim. Segah rahat durmuyordu. Kupkuru bir sevişmeyle erken boşaldım. Böyle olacağına olmasın daha iyi cinsinden. Ama canı cehenneme uyumak istiyordum. Tekrar yaklaştı. O kesinlikle kötü bir kadındı. Böylesi daha iyiydi.Kaldığı yurtta aylık 750 ödüyordu. Mersin’de villalar ve Adana da çiftlikleri vardı babasının. Kardeşi bile yok tam bir veliaht Yeditepe’ye ne ödüyor Tanrı bilir. Sertleşmiştim. Karın üstü uzandı. ODTÜ’den Yeditepe’ye biraz zorlayıp anüsünden girdim. Bir çığlık attı. Omuzlarından bastırdım bırakmıyordum. Sanki ona ,kusursuz geleceğine , donanımlı ailesine girip çıktığı üniversitelere benim sahip olamadığım her şeye tecavüz ediyordum. Ağlıyordu. Bu kez çıkıp özür dilemeyecektim.İşime devam ettim daha da hızlandım. Nefret ediyordum kendimden. Finalinde tüm inandığım değerlerin üstüne boşaldım. Boynumda meryem ana gülümsüyordu. Kız ağlıyordu. Saat 3:30 du uyudum. Kötü bir karabasanla uyandım çıktık dışarı. Segah telefonumu istedi verdim. Kendi numarasını sildi geri verdi. Hay Allah!Huzur vericiydi.Yeni işim bir inşaatta havalandırma kanallarıylaydı. Şantiye alanına girdiğimde bütün gözler bana dönüyordu. Cezaevine yeni gelen mahkum gibi hissettim kendimi. Bu zayıf halimle , küpe takmış , uzun saçlı onlardan olmayan biriydim işte.. Ve bu yadırganıyordu. Umursamadım. İşime başladım hayli zordu. Ama devam ettim. Yüksekte olmak çok güzel gözüküyordu gözüme. Yorulduğumda nefeslenmek için 150 metreden aşşağıya baktım bir sigara yaktım. Düşünüyordum. Öyleyse zordu. Yaşamak zordu. Onsuz yaşamak zordu. Onla yaşamak zordu. Sevmek , sevmemek zordu. Terler damlıyordu aşşağıya. Güneş etimden çalıyordu bişrşeyler. sonsuzluk duvarı gibiydi önümdeki boşluk. Ölüme bir adım. Acaba dedim. Kafamı kaldırdım güneş tüm sevecenliğiyle ordaydı ve toprağa bakıyordu yüzyıllardır. Bu her şeyi ispatlıyordu…..