‘İlkler’ dendiğinde hep bekaret mevzuu gelir ya akıllara; biraz bunun dışına çıkasım geldi bu meydanda ilk yazımı yazarken. Muhtemelen ara sıra içinden geçmek zorunda kalarak… Hep denenmemişliği, tadılmamıfllığı, yeniyi ve güzeli temsil eder ilk duyduğumuzda ‘ilk’ler… Nazım güzel demiş “En güzel deniz, henüz gidilmemiş olandır” diyerek. Elbet lafımız yok ama gerçekten güzel midir ilkler; keşfedilmemişler, yeni keşfedilenler?Peki yaşadığımız ‘kötüler’ hep ikinci veya sonuncu sıradakiler midir? Bıktım artık dediğimiz her neyse, yok mudur ilki? Ve genelde hayatın her alanında, uzmanlık veya beceri gerektiren her şeyin ilki; yüzümüze gözümüze bulaştırdıklarımız değil midir?Çocuklar ilkokulun ilk gününde, annelerinden ilk defa ayrılıp sosyal yalnızlı€a adımlarını atarken, ilklerden mi keyif alırlar? O zaman neden canhıraş şekilde ağlamaktadırlar?Kız çocuklar, ilk regl olduklarında şokla bok arası bir kıvama geldikleri için mi türlü yöntemler geliştirilmiştir onları kendilerine getirmek için?Erkekler çok mu muhteşem olduklarını düşünürler ilk cinsel birleşmelerinde? Neden hiçbiri skor tablosunun yanına ilk anısını koymaz?İkinci evlilik yapılıyor ise, bu ilk evliliğin muhteşemliğinden mi kaynaklanır?İlk sözlü, ilk staj, ilk çalışma günü, ilk sarhoşluk ve kusma, ilk aldatılma, ilk ameliyat, ilk soyulma, ilk kazık, ilk yumruk, ilk kavga, ilk sivilce, ilk ereksiyon problemi, ilk alay, ilk bisiklet deneyimi, ilk reddedilme, ilk bamya, ilk şiir…Velhasıl… Bence çoğu şey yaşanmışlıkla, tadı damağa vardığında güzelleşiyor. İlk düşkünlerine göndermedir… Bize de hayırlı olur umarız!