Annunaki, bir pirimatla kendi dölünü labaratuar ortamında birleştirdi, ve işçi sınıfı olacak ilk insanı yarattı. Buna LULU dediler. Daha sonra bu insanlar çoğaldı, bunlara KARABAŞLAR yada KARAKAFALILAR diyorlardı. Yaratılmış olan için, yaratmış olan elbetteki tanrıydı, onlarda bu tanrıların köleleri, hizmetçileriydiler, böyle yetiştirildiler, böyle eğitildiler. Tanrılar havalarda uçuyor, korkunç mucizeler gerçekleştiriyorlardı, onlardan hem çok korkuyorlar, hemde çok saygı duyuyorlardı. Onlara hizmet edebilmek onurdu onlar için. Bu katıksız saygı, annunakilerin insan kızlarıyla evlenmelerinden doğan yarı tanrıların kırallıklarındada devam etti, ve insan içsel olarak köleliği onur olarak kabul etmiş ve genlerine böyle işlenmişti. Kırallar, padişahlar, sultanlar geldi geçti, diğer halk bu zümreye kölelik yaptı hep.Yeryüzündeki tanrılar, gökyüzüne çekildiklerinde, insanın enerjisini kendilerine kanalize edebilmek için, onlara dinler gönderdiler, ve sadece ve sadece kendilerine tapmalarını istediler. İnsanoğluda, kölelikten KULluğa terfi etti. Ama içindeki köle hiç bir zaman yok olmadı. Bu çocuklarına koydukları isimlerde hep vardı, genelde isimler, önemli tanrıların köleleri, hizmetçileri olduklarını belirtirdi, mesela daha öncede yazdığım gibi hz.Muhammedin babasının adı, Abdullah tı, allahın kölesi (hizmetçisi) anlamındaydı, o tarihte Allah diye anılan, kabede duran üç tanrıça putunun babası olarak bilinen Allah tı, diğer adı EL di, ve El sümerde Enlildi. Bu putların hizmetçisi-kölesi olmak bile onurdu, ”Abduzza” (uzzanın kölesi) gibi isimlerde yaygındı (Peygamberin yoldaşlarından birinin adı budur). İnsanoğluna aşılanan kölelik bilinci, insanın genleriyle kuşaktan kuşağa geçti, ve insan her zaman mutlaka kendisine kölelik hizmetçilik edeceği birini aradı. Kendi başına asla başaramıyacağı genlerinde kayıtlıydı, bu yüzden, sürekli yol göstericilere, gurulara, şeyhlere şıhlara, papazlara ihtiyaç duydu. Yada komutanlara, genel müdürlere. Yada vs.vs.İnsan hiçbir zaman ruhsal tarafını gerçek anlamda keşfedemedi, bunu başarabilenler, bu gün parmakla sayılabilecek kadardır. Peki neden?İnsanın kendini keşfedebilmesi, kendini tanıması, yani içine dönmesi ile mümkündür, bu çok söylensede, bunu yapmak gerçekten zordur, çünkü biz kendi başımıza birşey yapamayacağımıza inandırılmışız, içine dönebilmek için bile, mutlaka gurular, yol göstericiler, rusal varlıklar gereklidir bize. Bu gruplarda olmak bile bir yardım arayışıdır (hepimiz için geçerli), her hafta yukarıdan yeni bir mesaj varmı diye bekleyen, kendilerini yükselmiş üstad olarak tanıtan varlıkların ağzına bakan, yada bu gruplarda yazılarını beğendiği, kendisine üstad gördüğü kişinin yazdıklarıyla yönlenebilen varlık, ne zaman içine dönecektir? Bu kolay değildir. İnsan içindeki köleyi öldürmeden, asla içine dönemiyecektir, ve asla ruhsal bir varlık olamıyacaktır. Bu gün ışığın küçük bir kısmını görüp ”BEN TANRIYIM” diye nara atanların söylemleri havada asılıdır, çünkü bu cümlenin içini asla dolduramadılar, ve dolduramıyacaklar. Bunu yapabilmeleri için, KUL’luktan kendisinin EFENDİsi olan insana geçmek gerekir, bu tamamen salamayı gerektirir, bu geçmişini tamamen silebilmeyi, geleceği düşünmemeyi, ve bütün tabulardan, bizi köleleştiren bütün kurallar yığınından kurtulmayı gerektirir, ki bu aşamada henüz ışığın ucu görünmektedir, daha ışığın kendisi ortalarda yoktur.İÇİMİZDEKİ KÖLE ÖLMELİ, ağzımız açık yol göstericiler beklememliyiz, gurulara hayranlıklar besleyip onları yüceltmemeliyiz, ruhsal varlıklar kendileri ”biz sizin ayağınızı yıkamaya geldik” derken, onlara hakettiklerinden çok yüksek değerler yüklememeliyiz, onlara yüklediğimiz her değer, bizim acizliğimizi gösterir aslında.Peki bunları yapabilirmiyiz? Yol budur, yapabilen ışığı görür, yapamayan, Ben Tanrıyım diye naralar atar, içindende ”Acaba günaha giriyormuyum” diye düşünür.Her sıkıştığımızda onu bunu çağırmamalı, ondan bundan, aşağıdan yukarıdan yardım dilenmemeliyiz, bu sorunları kendi gücümüzle aşmanın yolunu öğrenmeliyiz, içimizdeki gerçek BEN i, ortaya çıkarmalıyız. İki Loba ayrılmış beynimiz yetmesede, onu yeter kılabilmekde bizim elimizdedir. Kendine güven İNSAN, sadece kendine, ve İÇİNDEKİ KÖLEYİ ÖLDÜR, ki GERÇEK SEN ORTAYA ÇIKABİLSİN.Sevgim CAN laradır.Atilla Genişhttp://groups.yahoo.com/group/turkiyedegecis
yorumlar
Sosyal bir toplumda yaşıyoruz.Kölelikten kastın herhangi bir dine kölelikse iş farklı.Herhangi bir şeye karşı köleliğini kaldırdir diyorsan iş bu sefer daha da farklı.Toplumsal olaylara-düşüncelere karşı köleliğimi kaldırsam, kişilerin kişisel hak ve sınırlarını ihlal etmiş olurum.Benim özgürlüğüm senin kişisel sınırlarında biter, seninki de öyle.Yoksa toplum da yaşanamaz.İnsan psikolojisinde bir şeylere taraf olma duygusu yatar.Bazen ezilmişlerin yanında yer alırsın bazen de ezenlerin.Bunun kölelikle bir alakası yoktur sadece vucut-beyin mekanizması olan korunma içgüdüsüdür.Bir insanda korunma-güvenlik içgüdüsünü kaldırdığın zaman o insan ya ölür yada kahraman olur.Kavramını çözemediğin şeyden her zaman korkarsın.(Ölebileceğin için).Yine beynin vucudun için savunma mekanizması geliştirir.Mesala bilmeden (kazara) bir binanın onuncu katından düşen bir insan yarı yolda beynin özelliğinde dolayı acı duyulmaması için beyin tüm foksiyonları otomatik kesermiş.Yani yarı yolda bayılırmışsın.Düştüğünda herhangi bir sinir duyarlılığı yokmuş.Dinler de böyle.İnsan bilinmeyen den korktuğu zaman otamatikman onu yenebileceğini düşündüğü farklı bir bilinmeyen oluşturup ona inanması savunma mekanizmasıdır.Annunaki yi kim yarattı.Bu bir paradokstur.Bir yerde bu paradoksu kesmen gerekir veya bu paradoksun b ir başlangıç noktası olması gerekir.Sen buna Annunaki diyorsun ben buna allah diyorum öteki farklı bir isim bulabilir.Hangisi doğru.? Sonuçlar bulunana kadar kölelik mübahtır.Annunakiyi de biri yarattıysa o da b ir köledir.Baş köle veya kölelerin kölesi.SaygılarNephilim
Sevgili Nephilim,Dünyanın en eski mabedi kabul edilen Delfi tapınağının girişinde ”KENDİNİ BİL” yazar.Sence kendini bilmek nedir, ve niçin gereklidir?Çok sevgimle…