kuyruğuma alışamadım henüz, arkadan nasıl oluyorsa oluyor bacaklarımın arasına giriveriyor yürüken. uzun da namussuz, dengemi yitiriveriyorum. yürüdüğüm yer de öyle sayfiye yeri değil ki yalpalıyım da nassa basacak zemin bulurum diye düşünemiyor insan. etrafta uçurumlar, ateşten nehirler, zift dolu çukurlar. öyle bir yer. bütün bunların üstüne gözüme kaçan küller var. zaten üzgünüm, kahrediyorum, bağırıp çağırıyor, sövüp küfrediyorum. ama bilerek yapmıyorum. içimden geliyor, zaptedilesi şey değil yani. neyse işte böyle yürüyorum. yalnız da değilim oldukça kalabalık bir kafile. sarp kayalıkların eteğinden yol alıyoruz. arkamdakiler de az değil; ne küfürler varmış ben duymamışım diyorum. buraya gelince öğrenmek varmış ama geç tabii. çok geç.