“Hiçbirşey yapmamaya başlamak kendinle başbaşa kalmaktır -ve herkesin kendi canını en çok sıkan bizzat kendisidir”
Emre Yılmazbunu derken neyi kastetmişti sahiden..Kurulan o saçma sapan hayallerin gerçekleşmemesi sürekli ertelemenin nedeni midir yoksa zaten hiç bir zaman gerçekten basıp gidecek olamayacağının farkında olmak mıdır.Ya da en fenası insanın iş-ev ikileminden çıkıp da kendisiyle başbaşa kaldığında duvara toslayacağının farkında olması mıdır?”ben” pek de eğlenceli birşey değildir aslında.İşte bu yüzden sırf bu yüzden işte insan pekala sadece sıkılarak ölebilir de,öldürebilir de..Belki en çok da insan kendisinden bıktığı için kaçıp gitmek,tek kişilik bir yaşam kurmak cesaret ister.Kapitalizmin bireye sunduğu tek güzel şey de bunun panzehiridir:“selametin için çalış”.Kalabalıklara karış,kendini unut.Suyunu çıkarma mesafeli ol,kendini unut.Sabah yat,akşam kalk,prime time,magazin,kendini unut.Eleştir,eğlen,dalga geç,kendini unut.Onu al bunu al şunu al,kendini unut.Ye,iç,çek,kendini unut.Kendini unut da,nasıl unutursan unut.Karşı gelmeye kalkarsan,psikologa git,kendini unut.Kendini unut..
yorumlar
önersin. bence de öyle.kendini unuttuğun ölçüde daha az acı çekersin. ama bu unutmayı illa magazin, bok-püsür v.s ile yapmak gerekmiyor.bu arada, ne dersem deyim, kendimi unutmayı bi türlü beceremiyorum, o da ayrı konu tabii.ilaveten belirteyim ki, kendini unutmak sözünü ben, kendine yabancılaşmak olarak değil, özüne dönmek olarak değerlendiriyorum. özümüze, yani ulvî-kutsî v.s bi bok olmayışlığımıza dönmek.(tamam sevgili x kişisi, ben bir bokum, sen asla değilsin, bunu zaten biliyorsun sen)
…adem’e her iş öğretilmişti. allah bi nefesiyle bütün bilgileri adem’in zihnine yerleştirmişti…az önce karda yuvarlana yuvarlana eve gelmeye çalışırken maaleden bi amca ötekine anlatıyordu. konuşmanın neresinden girdim, konu neydi tam olarak bilmiyorum ama amcaya katılıyorum. adem kendi yaşamı için gerekli tüm bilgiye sahipti. kendi evini yapabilir, kendi yemeğini, giysisini hazırlayabilirdi. adem’in de birsürü boş vakti vardı elbet ama kendiyle didişecek vakti yoktu. hem düşünsene en fazla adem sıkılmış olmalıydı bu dünyada. bi tek havva var ki ilk aşamada o da yok. yani bi insan sıkıntıdan ölebilseydi bi insan olmazdı demeye getiriyorum. bi dakka yazı neydi unuttum. tekrar bakayım… hah..şimdi diyebilirsin ki “adem daha yeni insan olmuştu ve kendi canını sıkacak kadar kendini tanımıyordu. aa bu kol aaa bu üzerinde durduklarım da ne kadar ilginç gibi heyecanlarla vakit geçiriyordur.” olabilir elbet ama o zaman da şöyle bir soru takılıyor kafamıza “peki biz ne kadar tanıyoruz”. şimdi biz de adem kadar yalnız olsaydık belki işler daha kolay olurdu. yani biri ademe çıkıp “adem efendi, o kadar kolay mı kendi kendini tanımak, senin daha kırk fırın ekmek yemen lazım” deseydi adem de yapamazdı bunu. karmaşık geliyor ama aslında değil. biri bize böyle dediği için öyle. sonra okula 21. haftadan başlamış öğrenci gibi oluyoruz. hiçbişey anlamayıp canımız sıkılıyor. sıkılmasın. emre yılmaz’a buradan selam. edebiyatçı olunca böyle laf ebeliği de yapılabiliyor. :)) aslında kaçacak bişey olmadığını farkettiğinde (ki burada ukalalığın daniskasını yapıyorum farkındayım. ama filmlerde falan böyle diyorlar hep ve ben de demek istiyorum) olay çözülecek bence. toslayacak bi duvar yok morneir bi duvar yok.oyh fantazinin sonu yokh.
can sıkıntısını kastetmiştim.Yani insan tek başına pek de eğlenceli olmadığı gibi,insanın kendisini keşfetmesi de pek eğlenceli değildir.Varılan sonuç bir yana bu eylem de keyif alınacak pek birşey yoktur.Ademin kendisiyle ilgili pek bir fikri olduğunu sanmıyorum çünkü onun özelliği “tek” olmasından ziyade “ilk” olmasıdır.İlk kol senin kolunsa aaa bu kolum dermiydin,şaşırtırmıydı bu seni..sanmam.
Bence sen yalnız bir insansın.Yalnız olduğun için hazzı,mutluluğu yanlış yerlerde arıyorsun.Bu şeklide herhangi bir haz elde edemessin.Ancak insanın en kolay yaptığı şeyi yapabilirsin.Kendini kandırırsın.Birde bakmışsın ki yaşın ilerler.Artık geri dönülmez bir yaşa ulaşırsın.O zaman istesende haz alamaz bir hale gelirsin.Sen şimdiden kitapların arasından ve yalnızlığından başını kaldırıp etrafına bak.Muhakkak yazılarında belirttiğin hazzı sana yaşatacak bir erkek bulursun. Senin sorunun bu çünkü.
zaman zaman bir sigara ve yanıda bir kahve ya da şarap da haz (ki bence haz)olabilir..göreceli..
aforizma ya da romatizma, çoğu zaman aynı kapıya çıkan, yerleştikleri yerde huzur bırakmayan meretlerdir. hiç kimsenin romatizmaya da aforizmaya da ihtiyacı olmaz.kendinize geliniz; unutmakla hiçbiryere varamazsınız. varsanız bile eğer kendinizi unuttuysanız artık kendiniz olmayacağınıza göre unuttuğunuzun bir anlamı kalmayacaktır. (şimdi bu bir aforizma mı? salla gitsin, kayıkla gelsin).yani aslında canı sıkılan sırf siz değilsiniz, yalnız değilsiniz necla hanım. demişsiniz ki “basıp gidecek olamayacağınızın farkında olmak”; yok daha neler, basıp gidilebiliniyor, biryerlere de varılabiliniyor lakin herzaman olduğu gibi sadece bir yol seçme hakkınız var, illa ki ona karar vermek gerekiyor ve kabul etmek sonuçlarını; kimi zaman bir ağaca toslamak düz yolda sorunsuz ilerlemekten daha iyi gelebiliyor.cebimde yol parası var ve motorlu taşıtla gidilmesi gereken bir yer; tercih ne olmalıdır? ne olmuştur: yol parasıyla iki bira içilip motorlu taşıtsız başka bir yere gidilmiştir. gidilmesi gereken yere gidilmek istenmişti evet, lakin gidilen başka bir yerde fena değildi. durum için basit bir örnek gibi gözükebilir bu, hatta dahada öte basit bir örnek olabilir. öyle mi?