Evin yoluna girmeden hemen önce gördüm onları. İkisi de kaldırımın kenarına oturmuş ellerindeki o TASO dedikleri, üzeri göz alıcı resimlerle süslü, plastik parçalarını sayıyorlardı. “Yukarki mahalle de kazandım bunları” diye gösterdi bana büyük olanı. Heyecanlıydı. Sanki hayatının sonuna dek yetecek bir hazineyi tutuyordu avuçlarının içinde. Daha ben “aferin” demeden annesi balkondan seslendi de koşarak uzaklaştı. Daha çok erkendi eve girmek için. Akşam olmamıştı ki daha.
Onlar hatırlattı bana. Taşla ezilmiş gazoz kapaklarıyla oynardık zamanında. Eskimişim demek ki bizim zamanımızda “Sokağa Çıkmak” diye bir değim vardı. Okuldan eve geldim mi çanta bir tarafa önlük, bir tarafa. Hemen sokağa atardım kendimi. Zaten arkadaşlarım ya kapının önünde beklerdi yâda ben onları arar bulurdum. Şimdi birkaç hızlı adımda başından sonuna ulaşabildiğim sokak o zaman ne büyük gelirdi bana. Sadece bu sokak mı? Semtin tüm sokakları bizimdi. Dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa da devir hesap devri alacak para yoktu ve eğlence yaratıcılığımıza kalmıştı. İnşaatlardan sökülen paslı çivilerle oynanan toprağa çivi saplamaca gibi tamamen yokluğun tetiklediği yaratıcılık örnekleri. Dokuztaş, misket, kukalı saklambaç, unutulur gibi değildi.Hayat o kadar güzeldi ki, ama yoklukta vardı. Para yâda alım gücü değildi aslında bu yokluk. Alınacak oyuncağın yâda yiyeceğin şimdiki kadar çok çeşitli olmamasındandı. Haftalık alma gibi bir durumumda yoktu. Bakkala nedense hep ben giderdim. Ya çok akıllıydım yâda kardeşim beni kullanıyordu. Gidişlerimde kalan para üstlerini biriktirip, tüpte şokella alıyordum. Bakkalda şimdiki gibi her cins çikolata gofret yoktu ki. Onca zaman para biriktirilerek alınan ve bitmesin diye gıdım gıdım yenen o tüpte şokellanın tadını hala hiçbir şeyde bulamıyorum.Az topta kovalamadık hani zamanında. Herkesin topu yoktu mahallede. Bazen maçın en güzel yerinde patlardı plastik top ve maçı ya orada bitirirdik yâda topu olan birini arar bulurduk. Meşin top çok zor bulunurdu. Arayıp bulup almak bizim çocuk başımıza yapabileceğimiz bir eylem değildi o zamanlar. Sokağın ortasına taşlardan iki tane kale yaptık mı? İki gruba ayrılırdık Ama o bile ayrı zevkti. Ben bu taraftan olacağım. Siz güçlü oldunuz gibi bir sürü gürültüden sonra anca başlardık. Yaz günleri hava kararana kadar yâda topun sahibi çocuk evine gidesiye kadar sürerdi bu maçlar.Şimdi dizlerinden, dirseklerinden yara kabuğu eksik olmayan, her sokak dönüşü annesinden yaraları yâda yırttığı gömleği yüzünden azar işiten o çocuklar, çocuk büyütüyorlar.Umarım şimdiki çocuklar o zamanın çocukları gibi hayattan zevk alabiliyorlardır.