Gerçekten hafifim.Özellikle bu sıralar..Sorumluluk sahibi olmamak insanı mutlu ediyor zannetmeyin.İşsiz, güçsüz ordan oraya salınan biri olmak hiç te zevkli değil.Öyle ki karısı hapşırdığında ‘etrafa milyonlarca bakteri saldın’ diyecek kadar hayatı ciddiye alan bir babanın kızı, 7-8 yaşlarındayken oyun oynamanın ciddi bir iş olduğunu sanan ve peşini oklavayla kardeşinin kovaladığı,oyun için uğruna odasının camları kırılan bir ablayım ben. Yani enteresan yapılar ve duygular içinde büyüdüm ve böylece sıradan olamadım.Sıradan olamadığım için zengin koca avcısı bir kız olamadım, ilişkilerinde bile hesap öderken Alman usulünü dile getiren taraf hep ben oldum..Çalıştığım yerlerde üstlerin haksız olduklarını çok ama çok rahat dile getirdiğim için 2-3 ay sonra şutlandığım oldu benim.(Halbuki tek istediğim gerçekçi olmaktı)Sıradan olamadığım için hep bir ağırlığım vardı.Bu dünyada bir anlamı olan kütlemin bilincinde mutluydum ben bir süre öncesine kadar.Şimdi düşünüyorum da, aslında öylesine olmak,yarını umursamamak,idealist olmamak mı gerekiyor?Zor,zor..Doğrunun ne olduğunu bilememek zor.Ama bir gerçeğim var:Ben bu aralar hafifim ve mutlu değilim…
yorumlar
Ben de.Babam öldüğü gün benim ki başladı. Babam çok hastaydı. O ölünce sorumluluk, iş, gelecek, okul, idealler hepsi bitti. Bunları görecek, aferin oğlum diyerek iade-i itibarda bulunacak kimsem kalmamıştı. Hafifledim, hafifledikçe mutsuzluğum arttı. Buharlaşıp, ölmekten korkuyorum.
demek hafiflik oluyor bu..sanırım bende hiç ağır gelmiyorum artık bu yaşama.
hafifsen ne mutlu sana! mutsuzsan daha da iyi. böylesi hafifliği de yaşamak gerek keza. mutsuzsan kurtulma yollarını da bulursun can havliyle sonunda. ama diyeceğim; hafifliğin şusu iyidir: kafanı kaldırıp baktığında yukarılara, içinden düştüğün ağırlığı görebilirsin. mutsuzluk güç verir, beklersin, sonra en doğru zamanda, vurdunmuydu topuklarını yere, gene o ağırlığına kavuşursun.
‘ben mutsuz da mutluyum’u sevdim.Çünkü ben de bunu sevmek zorundayım sanırım zamanla.