Dünya var olduğunda insanlarda diğer varlıklar gibi ilkel ve doğanın kanunlarına uygun yaşıyorlardı. Gün geçtikçe bu durum değişti. İnsan aklı ve yetenekleri sayesinde gelişti. Doğanın tehlikelerinden uzaklaştı. Bu uzaklaşma sonucudur ki insanlar artık kendi kurallarını koyan kendi standartlarını çizen bir varlık haline geldi. Zamanla bu gelişmenin ve büyümenin önüne geçilemez oldu. Büyüyen insanlık yükselen yapılar kurulan düzenler insanı gün geçtikçe kendi dünyasında kaybolan pratik çözüm varlıklara dönüştürdü.İnsanlar doğadan sıyrıldıkça kendi iç dünyası yerine kurdukları şehirlerin boğucu sesini dinlemeye başladılar. Huzursuz monoton hayatlarını kendi kurdukları büyük mezarlara gömdüler. İnsanoğlu hiçbir zaman kusursuz bir yapı bir düzen üretemedi. Tıpkı bizi yağmurdan koruması gereken şemsiyenin ayakkabılarımız için hiç bir şey yapamaması gibi. Günümüzde bu gözlem daha acı sonuçlarla karşılaştırıyor bizi.Belirli güçler tarafından yönlendirilen duyguları kontrol edilen zevkleri eğlenceleri kalıplara alınan canlılar meydana geliyor. Peki, doğaya ve kendi türüne bile bu kadar hâkim olduğunu düşünen bu varlık neden kendi doğasını yenemiyor. Sosyalliğini, arzularını, zevklerini, mutluluklarını neden bir kenara bırakamıyor.İnsan 21.yüzyılda dahi ilkel ve sürekli acıkan bu duygularını asla yenemeyecek ve doğadan uzaklaştıkça bu ilkel hayvansal isteklere boyun eğecek. Bunlar için çalışıp didinecek ve hayatlarını hep huzurdan ve mutluluktan çok uzak diyarlar üzerine inşa edecekler.İnsan bu nedenle doğaya sırtını değil yüzünü dönmelidir. Çünkü bizlerin yaratığı dünyada bizlerin seçtiği köle tacirleri tarafından kurulan düzenin temel amacı insanların zaaflarını kullanarak onları gönüllü köleler haline getirmektedir. Bu köle tacirleri rahat düzenlerinin yıkılmasından öylesine korkmuşlar ki insanların mutluluk kaynaklarının hepsini yıkıp yerine suni zevkler atamışlardır. Biz bu suni zevklerin peşinden koşup onlara emeğimizi kazancımızı verdikçe onlar bu zevklerin ezeli ve ebedi sahibi olarak kalacaklardır.Peki, asıl ihtiyacımız olan nedir? İnsanın doymak bilmez arzuları nelerdir. Bunlar açlık, cinsellik, tüketmek, şiddet gibi sürekli arzulanan ve vazgeçilmez isteklerdir. İnsan çoğu zaman kendinde olmayanı isteyen bir varlık olduğu için bu tip arzuların tükenmemesinin nedeni de hiçbir zaman onları tam olarak tatmin edemememiz ve onlara gerçek manada sahip olamamamızdır. Bizi gönüllü köle olmaya sevk edende bu ihtiyaçlara kavuşamama ve onları kaybetme korkusudur. Peki, nedir insanı terk etmeyecek özel duygular bunların dışında olanlardır. Paylaşmak, sevmek, bilgi edinmek, keşfetmek gibi bizde anı olmaktan çok birer kazanım halini alan bu yaşanmışlıklar doğada kaybettiğimiz şeyi bize tekrardan buldurur. Bu huzurdan başka bir duygu değildir.