Gemiler güzeldir, gemiler çekicidir. Gemiler keşfeder yeni dünyayı, ticaret yapar, yolcu taşır, hastane olur, tanker olur, vapur olur. İşin kötüsü insan tarafından kötülüğe de itilir. Balina katili olur, savaşa katılır, denizin altına iner, üstüne çıkar, altını üstüne getirir, alt üst eder. Oysa gemileri kendi haline bırakırsanız yapmaz bunları, tüm güzellikleriyle durular limanda. Bayramlarda renkli bayraklarla donatılıp ışıklandırılan savaş gemileri bile son derece masumdur, çekicidir ve romantik sevgililerin manzarası olmaktan mutludur.Güzel yolcu gemilerini anlatalım burada, işimiz güzellik olsun, sevgi olsun, anılar olsun, hep güzel şeyleri hatırlayalım, hep güzellikler kalsın akıllarda. Bu yolcu gemileri tıklım tıklım dolardı zamanında, Yemekleri lezizdi. Kaptanı her gece bir masada akşam yemeğine konuk olur, misafirlerle beraber yemek yer. Yolcular en güzel kıyafetlerini giyer, hoş sohbet yayılır etrafa, nazenin bayanlar ince bıyık beyefendiler ile tango ve çigan müziğinde dans eder.

ANKARA Yolcu gemisinde de yaşanmıştır bu geceler. 1979 yılında hurdaya ayrılan, İzmir’de parçalanıp yok edilen ANKARA yolcu gemisi. Oysa ne anıları vardır Ankara’nın. Nereden nereye gelmiştir. Tıpkı bir kadın gibidir, bir ana gibidir. Nerede doğmuş, nasıl yaşamış, nelere hizmet etmiş, kimlerin yaralarını sarmış, kimlere kucak açmıştır, ama sonunda yok olmuş, anılarda kalmıştır.Müzikle renk katalım yazımıza ve devam edelim. Atatürk’ün bile kendisinden üstat kemancı diye bahsettiği dünyanın üçüncü büyük kemancısı Darvaş bu gemide akşam yemeklerinde kemanından tangolar ve çigan melodileri çalar da o zamanlarda ‘’Darvaş gibi çalmak’’ deyimi bile yaratılır Usta için, şimdi unutulsa da Usta’nın sanatına saygı göstergesi olur bu deyim ve iyi keman çalan her kemancı için ‘’Darvaş gibi çalıyor’’ derler Ustayı yüceltirler. Jalousie, Tango Nocturno, Sagapo, Violetta, La Paloma, Avant De Mourire, Sevdim bir genç kadını, Guitarra Romana tangoları Darvaş’ın kemanında unutulmaz tınılara dönüşür. İstanbul’da yaşardı, bir Macar’dır aslında ama sonradan Türk olur ve Müslümanlığı seçer. Yine bir başka yolcu gemimiz TARSUS’da da görürüz Usta’yı bir zaman. New York limanında 42 numaralı rıhtıma yanaşır Tarsus. Denize doğru uzanan dilim dilim rıhtımlardan oluşur New York Limanı. Hemen karşı rıhtıma bağlı gemi Queen Elizabeth ile komşu olurlar bir gün. O dev bir transatlantiktir, Tarsus ise şirin mi şirin bir Türk yolcu gemisi. Halil Darvaş Tarsus’un güvertesinde şezlonga uzanmış karşısındaki dev transatlantiğin küpeştesine yaslanmış tepeden Tarsus’taki yolcuları seyreden bir adama takılır gözü. Adamın yüzündeki ifadeden anlar ki onları küçümsüyor. Onlar Tarsus’ta küçük yolcu gemisinde basit yolculardır, kendi ise transatlantik yolcusudur ya, Allah’ın budalası kendisinin daha önemli biri olduğunu zannediyordur aklı sıra diye düşünür ve bunu yanındaki bir başka yolcu ile paylaşır, beraberce gülüşürler.Burada fincanımıza bir kahve daha koyup Japonya’ya gidelim. Savaş uçakları havalanır, yüzlerce uçak radarlara yakalanmamak için alçak uçuşla hedefe kitlenirler Amerikan savaş gemileri Pearl Harbor’da istirahat etmektedir, yaralılar tedavi edilmekte askerler moral depolamaktadır. Genç yakışıklı dalyan gibi deniz pilotları, güzel mi güzel, çekici mi çekici genç hemşirelerle aşık olmuşlardır, hemşirelerde onlara tabi. Duygusallık, aşk, mutluluk, gözyaşı, sevgi, iç içedir. Gezerler, tozarlar, sevişirler, savaştan sonraki hayatları hakkında planlar yaparlar. Fakat aniden ucaklar dalar gemilerin üstüne, ne olduğunu anlayamazlar, panik olurlar, şaşırırlar, çok geçmeden savaş kanlı yüzünü gösterir yine ve bir anda yerle bir olur liman, savaş uçakları limanı gemilere mezar yaparlar da o liman bugün bile o son haliyle açık hava müzesi olarak gezenleri türlü ruh hallerine sokar. Bir tek gemiye dokunmazlar ki işte o gemi bir savaş gemisi değildir. Yukardan bakılınca güvertesinde büyük kırmızı bir haç olan, o güzel hemşirelerin görev yaptığı bembeyaz bir hastane gemisidir.USS HOSPITAL SHIP SOLACE. Neyse savaşı burada keselim ve tekrar barış günlerine dönelim. Savaş biter yaralar sarılmaya başlar, Hastane gemisi Solace 14 Nisan 1948 yılında Türk Denizyolları İşletmesine 9 milyon liraya satılır. Gemi ufak bir masrafla yolcu gemisine çevrilir. Üstünde kırmızı büyük haç yoktur artık ama kıçında dalgalanan kırmızı ülke bayrağı vardır. ANKARA yolcu gemisi seferlerine başlar. Önceki hayatında hastaların, yaralıların dertlerine derman olan gemi, şimdi barış içindeki dünyada insanları eğlendirmekte, mutlu etmektedir.1979 yılına kadar denizlerde Türk bayrağını gururla taşır. Ama her gemi gibi O’nun da ‘’jilet olma’’ vakti gelmiştir.Kahvemizden bir yudum alarak buradan Haliç’e uçalım ve bir caminin kurşundan yapılmış kubbelerine konalım. Çorlulu Ali Paşa Camisinin seksenli yıllarda restorasyonu başlar, çatısı kurşundandır caminin, restorasyon çatıda duraklar, kurşun nereden bulunacaktır, Etibank bile bu kıtlık yıllarında kurşun sağlayamaz oysa Ankara sökülüyordur İzmir’de, söküm esnasında ayrılan parçaların arasında bolca kalın kurşun levha vardır. Uzun uğraşlardan ve kurşun arama faaliyetleri haberleri kulaktan kulağa yayılarak İzmir’e, Ankara gemisinin söküldüğü gemi söküm tersanesine kadar ulaşır. Haber yollarlar İstanbul’a bir gemi söküyoruz, içinde bolca kurşun levha var, başka yerlerde aramayın gelin alın buradan istediğiniz kadar derler. Yetkililer atlar gider İzmir’e bakarlar levhalar hakikaten kurşundur. Alırlar getirirler İstanbul’a. Sökülen bu levhaların Ankara’nın önceki yaşamı olan Solace Hastane gemisinin röntgen odalarının duvarları olduğu sonradan anlaşılır. İşte böyledir gemiler bir kadın gibi bir ana gibi sürekli fedakar ve vericidirler, öldükten sonra da gözümüzün önünden hiç ayrılmazlar hep anılarımızda kalırlar Solace da tıpkı adı gibi teselli olmuştur yine ihtiyaç sahiplerine ve yaşamını sürdürür bir caminin kubbelerinde.Bu yazı okuduklarım, bildiklerim ve gördüklerimin denizcilik ve müziğe olan hayranlığımla birleşmesi neticesinde oluşmuştur.