Yaşadığımız zaman, artık anı yaşamaya müsait değil. Hep bir adım ilerisini hesaplamakla geçiyor attığımız her adım. Riskler faktörünü, lisede matematiği ancak iki olarak kotarabilmiş olsak bile ışık hızıyla hesaplamayı becerebiliyoruz çoğumuz.Nereden ileri geliyor ki bu kadar hesap kitap sistemi kurma gereği? Her ne kadar bangır bangır bağırsalar da teknoloji çağındayız hız çağındayız diye, hiç bir şey kolaylaşmıyor hayatımızda. Bilakis; giderek dakikalar yetmez oluyor planlarımızı gerçekleştirmeye. Üçte ikisi bilemedin üçte biri hep yarınlara kalıyor planlarımızın.Neler kazanıyoruz neler kaybediyoruz peki bu keşmekeş içinde? Yaşamaya çalışırken, başımızı soktuğumuz çatıyı, karnımızı doyurduğumuz aşı, sorumluluğunu taşıdığımız insanları kaybetmemek için deli gibi çabalarken; bir oraya bir buraya deli danalar gibi koşturup günü kurtarmaya uğraşırken aslında neler kaybediyoruz. Benim nazarımda kaybedilen en büyük şey “Yaşama Sevinci”.Küçük bir şehirde yaşıyorsan ne hala. Hala birçok yere yürüyerek gitme şansın az değil. Ancak adı metropol, alt yapısı patika yol, şehr-i İstanbul’ umda maalesef ki artık ışınlanmanın icat edilmesini bekliyoruz.Evet, insan olmanın tadına varmaktan vazgeçmiş robotlara dönüşmek üzereyiz. Bir an için başımızı kaldırıp gökyüzüne en son ne zaman baktık? Bunu denesek bile çevremizi saran beton yığınından bir fırsat bulabildik mi? Toplu taşıma araçlarında gitmemiz gereken yere -ki genelde gitmeyi istediğimiz yer olmuyor orası- yetişmeye çalışırken çevremizde bizden başka insanların varlığını dahi unuttuğumuz anlar olmadı mı? Bilmem kaç milyon olduk ama yanımızdakiyle, önümüzdekiyle insanca paylaşamaz hale geldik.Oysa ki içine çektiğin havanın, ağzına attığın bir lokmanın, iletişim kurduğun insanla paylaşımın hazzını almaktan vazgeçmemeliydik. Göğsümüzde taşıdığımız kalbin tek faaliyetini kan pompalamakla sınırlamamalıydık. Küçük bir kuşun içimizde kanat çırpmasına izin verebilmeliydik.Hala geç kalmış sayılmayız. Haydi şu anda hemen kendinize dönün. Mutlu olmak için bir fırsatı ertelemeden, yarınlara bırakmadan harekete geçin. İnsan olmanın ayırdına varıp, diğer insanları, canlıları farkedin. Güzel bir renkle gözlerinizi doldurun. Bir çocuğun kahkahasıyla kulaklarınızı. Elleriniz bir kedinin tüylerini okşarken her şeyi unutun. Deniz kenarında havadaki tuzun tadına varın acelesiz. Kokusunu içine çekin bir öbek yeşili bulur bulmaz. Ve bir sarılmanın ne kadar muhteşem olduğunu tekrar keşfedin. bir an önce yaşamaya başlayın hayatı, daha fazla geç kalmadan…