“kaynak gösterilmeden yapılan alıntı, emeğe saygısızlıktır”A AAY 1989 (1) SY: Reha Erdem, GY: Uğur Eruzun, Kurgu: Nathalie Le Guay, YP: Metis Film (İbrahim Yavuz Aygen), Yumi Productions (Jackques Pomonti), Ortak YP: Images & Cameras (Paris, Fransa)
Oyuncular: Yeşim Tozan, Nurinisa Yıldırım, Gülsen Tuncer, Münir Özkul, Bijen Yüceer, Arif Pişkin, Ertuğrul İlgin, Özcan Özgür, Kutluğ Ataman, Necdet SayınKonu: Yaşlı halası Nükhet Seza (Gülsen Tuncer), dedesi Sırrı Bey (Münir Özkuı) ve topa! martısıyla birlikte boğaz kıyısında gizem dolu bir evde yıllar önce yitirilen bir annenin özlemiyle yaşayan 11 yaşındaki Yekta (Yeşim Tozan)’nın öyküsü. “Annesi hakkında bildiği tek şey bir gün kayıkla denize açılıp bir daha geri dönmediğidir. Yekta, bir gece annesinin odasının penceresinden, denizden kayıkla ışıklar saçarak annesinin geçtiğini görür. Ama ona kimse inanmaz. Burgaz adasında ingilizce öğretmenliği yapan küçük halası Neyyir onu gitgide yoğunlaşan anne özleminden ve harabeye dönmüş evden uzaklaştırmak için adadaki yatılı okula yazdırmak ister. Yekta ise oraya gitmeye pek gönüllü değildir. Ve bir gün tıpkı annesi gibi bir kayığa binerek kıyıdan uzaklaşır. Sırılsıklam bulunup kurtarıldıktan sonra, Neyyir ile birlikte adanın yolunu tutar” (2)
Ödüller:1989 Nantes Trois Continents Film Festivali “Gümüş Ödül” (Fizan isimli film ile)1991 Türkiye Yazarlar Birliği’nce “Reha Erdem” En İyi YönetmenEleştiri:* Yeni kuşak kimi Türk yönetmenlerin Batı ile Doğu arasında kurmak istedikleri köprü olayı ilgi çekici. üstelik genelde dışarıda sinema eğitimi görmüş bu yönetmenlerin ilk filmlerinde İstanbul’u, İstanbul’un en gizemli ve bizden yanlarını, Doğu sanatının ve felsefesinin kimi temel öğelerini çıkış noktası alan filmler yapmaları da ilginç.Film, en azından adı kadar gizemli olmayı amaçlamış. Boğaza tepeden bakan bir ev ile Burgazada’daki başka bir ev arasında geçen filmde, küçük bir kızın, Yekta’nın öyküsü anlatılıyor. (Veya anlatılmıyor: ama bunun önemi yok. Bu zaten bir öykü anlatmayı seçmiş filmlerden değil). Annesi yıllar önce bir sandala binerek bu dünyadan çekip gitmeyi seçmiş olan küçük Yekta’nın, kısacık ömrünün bir dönemini doldurmuş olan yatalak dedesi, biri düşlerine dalmış, öbürü ona sürekli İngilizce öğretmeye çabalayan halaları veya tepedeki manastırın çoktan fıttırmış bekçisinden alabileceği bir şeyler yoktur. Bu da küçük kızın yavaş yavaş şizofreniye kaymasına ve annesinin akıbetine doğru yol almasına yetecektir…Aaay, en klasik anlamıyla bir “sanat filmi” bu. Hani ulaşılır olmasına hiç çaba gösterilmemiş, yönetmenin sanki yalnızca kendisi için yaptığı ve deyimin adını kötüye çıkartan filmlerden… Çok düzeyli bir öğrenci diploması filmi veya seyirciyi hiç umursamamış bir deneysel çaba olarak da görülebilir. Bu umursamama, bu kendisi için yapılmış film tavrı kuşkusuz belli bir yüreklilik de taşıyor, belli bir saygıyı da hak ediyor.Yine de filmin verdiği başlıca duygu, önüne geçilmez bir sıkıntı oluyor. Filmin biçimsel alanda veya dayandığı sanatsal öğeler alanında yaratmaya çalıştığı sentez, gerçek anlamda gerçekleşmiyor. Vivaldi ile ezanı, William Blake şiiri ile Edip Cansever’i, Dogtl’ya özgü keder ve hüzün motifleri ile bir zamanlar (1960’larda) Amerikan yeraltı sinemasının, özellikle de Maya Deren’in yapmaya çalıştıklarını aynı potada eritme çabası, 1990’larda ne yazık ki gerçekten etkili olamıyor.Belki amatör işlere meraklı bir sinema öğrencisi veya her türlü yeniliğe fazlasıyla açık bir meraklı kesim dışında, pek kimseye öğütlenecek bir film değil Aaay. Ama Reha Erdem’in açık biçimde yeteneği var ve bu ilk denemeden sonra daha sorumlu işler yapmasını beklemek, sanırım hakkımız olacaktır. (3)** “Locarno’dan Strasbourg’a kadar çeşitli festivalIere katılıp ilgiyle karşılanmış, Nantes Üç Kıta Festivalinden ödüllü “A Ay” 6 yıldır reklam filmi yönetmenliği de yapan okullu sinemacı Reha Erdem’in ilk filmi. Baştan belirtmeli, popüler, ticari sinema ürünlerinden farklı, vizyon sahibi, yeni ve değişik bir yazar-yönetmenin ışıltısını saçan, farklı kaygılar taşıyan, taze ve özgün bir ilk film denemesiyle karşı karşıyayız… Reha Erdem’in “A Ay”ı gülümsemesi az, ağır karanlık bir atmosferi dayatan, naif, duru, lirik ve beylik deyişle şiirsel bir sinemanın uzantısı, sıradışı bir film” (Sungu Çapan, Cumhuriyet, 04.10.1996).*** “Yedi yıl gecikmeyle izleyebildiğimiz ‘A Ay’ adlı film için aklıma gelen ilk söz şu oldu: İnce İşçilik. Yönetmen Reha Erdem gümüş kakma gibi işlemiş filmini… Hemen her planı simgelerle yüklü, şiirsel ‘A Ay’ da üzerine yazmak için yeterince malzeme sağlayan bir film. Gelin görün ki simgeciliğinin yanı sıra son derece yalın bir anlatımı olan bu filmi ‘deşmek’de yazık olur. Metafizik boyutuyla da etkileyici ‘A Ay’… ‘Gösterilemeyen şeyler’ gören küçük kızın son derece varsıl iç dünyası, onu doğaüstü bir varlığa dönüştüren düş gücü, dünyayı genel geçer maddi değerlerden soyutlamış biçimde algılaması, geçmişe ve kendisini anlamayanlara duyduğu öfke bütün derinliği ile yansıtılmış” (Alin Taşçıyan, Milliyet, 04.10.1996).Not: Bu film 3.12.2006 tarihinde www.turksinemsi.com da imzamla yayınlanmıştır.

Kaynak:(1) “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Doç. Dr. Bülent Vardar “20.Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması Syf: 65(2) TÜRSAK Sinema Yıllığı 96/97, 1997:22(3) Atilla Dorsay “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf: 29(4) Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. ciltSE-SAM Yayınları(5) Türker İnanoğlu (5555 Afişle Türk Sineması) TÜRVAK Yayınları