Dramaqueen, hayatı uçlarda yaşayan; aşkı da, ayrılığı da, mutluluğu da, acıyı da tabiri caizse ‘dibine kadar’ yaşayan insanlar, ziyadesiyle kadınlar için kullanılan bir tabir. Bir gün TV’de yayınlanan bir biyografik belgesel ile tanıdığım ve yaşamından ismini takma ad olarak kullanacak kadar etkilendiğim bir dram kraliçesini, efsanevi opera sanatçısı Maria Callas’ı anlatmak istiyorum.Sanatıyla olduğu kadar sansasyonel yaşantısıyla da ünlü olan Diva, 2 Aralık 1923 yılında New York’da doğdu. Asıl adı Anna Maria Cecilia Sofia Kalogeropoulos olup Yunan asıllıydı. Sanat hayatına 9 yaşındayken aldığı piyano dersleriyle başlamıştı. 1937 yılında annesinin babasından ayrılarak, iki kızını da yanına alıp Yunanistan’a dönmesiyle, 15 yaşında hayatı boyunca onda iz bırakacak olaylardan ilkini yaşamış oluyordu. Daha sonraları, kendisini bir opera sanatçısı yapmak için uğraşan ama zirveye çıktıktan sonra da kendisini kıskandığını düşündüğü annesiyle araları açılacaktı.
Maria 16 yaşında
O dönem Atina’da 16 yaşından küçükler konservatuara alınmadığı halde Maria 15 yaşında konservatuara girmeyi başarıyor ve aynı yaşta sahneye de çıkıyordu. Üç sene sonra, ‘Cavalleria Rusticana’daki performansıyla ilk ödülünü alıyor ve sanat yaşamını artık bir profesyonel olarak sürdürmeye başlıyordu. Bu sıralarda aldığı ani bir kararla hiçbir zaman unutamadığı babasını aramak için Amerika’ya dönüyordu. Uğraşlarının neticesinde babasını bulduktan sonra Metropolitan Operasi’na girmeyi başarıyor ve gün geçtikçe manşetlerden inmeyen, çarpıcı güzelliği, olağandışı sesi ve müthiş rol kabiliyetiyle medyanın ve halkın daha çok ilgisini çeken bir kadın haline geliyordu. Bu yıllarda İtalya’ya giderek uzun süre sahne aldı. Veroa’ya gidişlerinden birinde kendinden oldukça yaşlı, zengin işadamı Giovanni Battista Meneghini ile tanıştı. 1949 yılında evlendiler.
Meneghini ve Callas
Ünlü soprano, 1952 yılında, ilk plak anlaşmasını Emi plak şirketiyle yaptı, bir süre Londra’da çalışmalarını sürdürüp 1954 yılında tekrar Amerika’ya döndü. Aynı dönemde, çok büyük bir kilo kaybı yaşadı. Kariyerinin başlarında kilolu bir kadındı. Ancak, bunun oynadığı dramatik rollerle bağdaşmadığını düşünüyordu. Ona göre ağırlığı, sesini de ağırlaştırıyordu. Ve kararını verdi kilo verecekti:1953-1954 yılları süresince toplam 36 kg kaybetti. Ve Maestro Rescigno’nun deyişiyle, sahnelerin en güzel kadını haline geldi.
1950’lerde diğer bir ünlü operet Renata Tebaldi ile girdiği yarışta ne denli hırslı ve yenilmesi güç bir savaşçı olduğunu göstermişti. Bu kez verdiği hakarete varan demeçler, geçirdiği sinir krizleri, istediği rolleri kaptırmamak için giriştiği mücadeleler ile gündemdeydi.
1957 yılında, sanatta yükselişinin zirvesindeyken bir partide dönemin ünlü armatörü Aristotle Onassis ile tanıştı. Ve o an, bu tarihe adını yazdıracak kadının hayatında bir daha asla geri döndürülemeyecek bir şeyleri başlattı.
Callas ve Onassis
Callas ‘ilk görüşte aşk’ı uğruna 1959 yılında kocası, plak yapımcısı Meneghini’den ayrıldı. Çalkantılı aşkları Callas’ın sanat hayatında da çalkantılar yaratıyordu ve sonunda aşkı uğruna yaşam damarlarından birini kesti: Callas operayı bıraktı. Belki de hayatı haline gelmiş operanın eksikliği ile iyiden iyiye kaprisli olan Callas ve Onassis’in ilişkileri inişli çıkışlı dönemeçlerde savrulur dururken, Callas’ın Onassis’e olan aşkından hiçbir şey eksilmiyordu. Aksine, bu adama her gün artan ve asla bitmeyeceğini bildiği bir aşkla bağlıydı.Ne var ki, 1968 yılında bir gün Onassis kendisini, John. F. Kennedy’nin eski eşi Jacqueline Kennedy için terk etti.
Onassis ve Kennedy
Bu, ünlü diva için tam bir yıkım oldu. Yıllar geçse de ne ayrılığını ne de aşkını unutabildi, bu ayrılığın acısı kalan tüm hayatına tesir edecekti.Temmuz 1965’te sahnelenen Tosca operası Maria Callas’ın rol aldığı son opera olmuştur.
‘Tosca’dan bir sahne
1969-1970 yılları arasında çekimlerinin bir bölümü İstanbul’da gerçekleşen Medea adlı filmde rol almış, 1973’ten itibaren ABD ve Avrupa’yı kapsayan son konser turnesine çıkmıştır. Onassis’in evlenmesinin ardından bir süre sonra gizli gizli görüşmeye başladıkları söylenen ikili, 1975 yılında Aristotle Onassis’in ameliyat masasında ölümüyle ebediyyen ayrılmışlardır.16 Eylül 1977’de Paris’teki evinde kalp krizi sonucu ölü bulunan Callas, son günlerini sessizlik içinde, evine kapanarak geçirmişti. Kimileri hüzün gözlü bu kadının, yalnızlığın acısına dayanamadığından ölümü isteyerek seçtiğini söyler. Ancak, bunu kanıtlayan bir delil ele geçmiş değildir. Ölümünden sonra, külleri Paris’e gömülmüş, bir süre sonra mezarından çalınmış, bulunduktan sonra ise vasiyeti üzerinde Ege Denizi’ne savrulmuştur.Kararlı, coşkulu, hırçın… Gelmiş geçmiş en büyük opera sanatçılarından olan bu kadını daha iyi anlamak için, onu dinlemek gerekir. Sizleri onun sesiyle başbaşa bırakıyorum…
Carmen