C.Eren ÇELİKYıllardır şu şekilde bir CHP muhalefeti izlemeye alışmışızdır. “Bakın ey halk ! x kişi bu işi yanlış yapıyor”, “Laiklik elden gidiyor”, “Atatürkçülüğün içi boşaltılıyor”, “Tamam bizim hatalarım var ama x partisi bizden daha kötü” vs. vs.İşte bu tamamen başkalarının eksileri üzerinden kendisine artı puan sağlamayı amaçlayan, laiklik ve Atatürkçülük dışında hiç bir argümana dayanmayan siyaset anlayışı bu halkı CHP’den soğuttu.Ecevit döneminde sokak sokak gezen, mahalledeki Ahmet Amca’nın, evdeki Fatma Teyze’nin sorunlarını bilen, O’nların dertleri ile bütünleşip o dertlere somut çözüm önerileri üreten CHP’nin yerini 1980 sonrasında önce SODEP, sonra Halkçı Parti-SODEP birleşmesi ile doğan SHP ve en nihayetinde 1992’de yeniden açılan CHP aldı.Aldı almasına da O eski CHP’nin yerinde yıllardır yeller esiyor.Halktan kopuk, sivil ve askeri bürokrasiye sırtını dayamış, şehirlerdeki küçük ve orta burjuva sınıfların yaşam tarzlarının siyasal İslamcı partilerce değiştirilmesinden korkarak kendisine verdiği oyları “gönüllü destek” olarak algılama aymazlığına düşmüş ve tabii en önemlisi tüm bunlara sebebiyet veren dar kadrocu,oligarşik bir yapılanma tarafından idare edilen sözde solcu icraatta “statükocu” bir siyasal yapı çıktı ortaya.Ve bu halktan kopuk yapı son seçimlerde kıyı sahillerine , burjuva semtlerine hapsolmaktan kurtulamadı…Aslında bu Türk solu için çok ciddi bir kırılma noktasıydı. Çünkü Türk solu 1980 sonrası tüm değerlerini, söylemlerini hatta belediyecilik anlayışını bile sağcı partilere kaptırmış, bunun neticesinde hep muhalefette kalmış ancak bu muhalefet işini de eline yüzüne bulaştırmıştı.Bu kısır döngüden kurtulmanın ve iktidara gidecek yolu açmanın tek yolu etkili muhalefetten geçerken, CHP “Laiklik ve Atatürkçülük” propagandası yapmayı muhalefet yapmak sandı yıllarca. Tabii sonuç ortada…Ancak ne olduysa oldu Şaban Dişli’nin karıştığı rüşvet skandalı ile başlayan süreçte Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarcı ve takipçi tutumu, belgeli iddiaları ile iktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısını istifaya zorlaması CHP’nin yıllar sonra gerçek “muhalefet” yapmayı hatırlamasına neden oldu.Bunun ardından dünkü tarihi “düello” yaşandı Kılıçdaroğlu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat arasında…Kamuoyunda yaygın kanı Kılıçdaroğlu’nun bu “düello” da kazanan olmasa bile daha ağır basan taraf olması…Benim açımdan önemli olan ise CHP’nin yıllar sonra gerçekten muhalefet yapmaya başlaması ve bu muhalefeti de çok etkili biçimde yapması…Bu sadece CHP için değil Türk demokrasisi için de önemli bir gelişme.Çünkü bizim demokrasimizin sol bacağı eksik olduğu için, demokrasimiz ciddi sıkıntılar yaşıyor, “gerçek ve etkili” bir muhalefet yokluğundan birbirinin benzeri partiler iktidara taşınıyor ve yine bu nuhalefet eksikliğinden bu ülkenin başbakanı diktatörvari bir siyasi üslüp kullanabiliyor.Benim için dünkü tartışmanın galibi değil, CHP’ye kazandırdığı “gerçek muhalafet partisi” kimliği önemlidir.Eğer CHP muhalefetini bu şekilde sürdürürse ülkede ciddi bir alternatif yaratabilir.Ancak özellikle bu tartışmaların ardından yıldızı giderek parlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav’ın gazabına uğraması hiç de ihtimal dışı değil.Umarım öyle olmaz ve kazanan Türk solu ve Türk demokrasisi olur.