Chat ortamlarına akmış, elimden geldiğince seviyeli sohbetlere katılmıştım. O kişiden o kişiye “slm nbr?” yazıp duruyordum. Hatta o kadar coşmuştum ki, gecenin bir yarısı chat sitelerinde takılıyor, o da yetmezmiş gibi msn, hatta yahoo messenger, google talk da, insanlarla muhabbet edip kaynaşıyordum.Bir gece onunla tanıştım. Msn de konuşuyorduk. Şahsım eklememişti msn kişi listesine, kendisi eklemiş, ben de kabul etmiştim. Çok sevinçliydim. “Benim de bir sevgilim olacak, yaşasın yupiii” diye haykırıyordum bilgisayar başında. Artık sevinçten iyice çılgına dönmüş, apartman sakinlerini s.klemez olmuştum. İşi daha da abartıp beach ortamlarına akmışçasına müziğin sesini sonuna kadar açmış, dans ediyordum. Ansızın kapımın zili çaldı. Kapıdaki dallama ısrarla zile abanıyordu. Ben ise kafamı kapı yönüne çevirmiş, mal mal gülüp dansediyordum. Zil bir kez daha çaldı. Müziğin sesini kıstım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda apartmanın biricik yönetici karşımda duruyordu. Uzun uzun birbirimize baktık. Mahsun Kırmızıgül kliplerindeki gibi, başımı öne doğru eğdikten sonra aniden kaldırıp, kaşlarıma da onun gibi şekil verdim. Bir süre daha anlamsızca bakıştık. Ve…. “huuopp puhhh” diye yüzüme tükürdü ve gitti. Utandım. Bilgisayarı kapatıp, yatmaya karar verdim. Zira onunla buluşacağım için mutluydum. Yatağıma sırtüstü uzanmış, tavana bakıyordum. Gülüyordum öylece.Sabah olmuş, hem sevinç hem de hüzünü bir arada yaşıyordum. Buluşmaya gidecektim ama kahvaltı yapıp yapmamak konusunda kararsızdım. Epey bir düşündüm ve yapmaya karar verdim. Bir güzel sofra hazırladım. Masaya oturdum. Tam yemeye başlıyordum ki yaptığımın doğru olmadığını, karnım tok gidersem, sevdiceğime ayıp olacağını düşündüm. Peki bu türlü emeklerle hazırlanmış kahvaltı sofrası ne olacaktı? Zeytin ve peynir öylece bana bakıyor, büyük üzüntü duyuyorlardı. Hüzünlü bir sahne yaşanıyordu.Nihayet hazırlanmış ve evden çıkmıştım. Yolda ilerliyor, bir yanda da sevdiceğimi düşüyordum. Çay bahçesinde buluşacaktık. Her arabanın yanından geçerken cama bakıyor, saçımı düzeltiyordum. Kendimden emindim. Bu iş olacaktı. Msn de resmini görmüş, ansızın aşık olmuştum ona. Neyse biraz daha yol almıştım. Çay bahçesine gittikçe yaklaşıyor, heyecanım daha artıyordu. Yolda yürürken her geçen suratıma bakıyor ve kahkahayı basıyordu. Ben de ayıp olmasın diye onlarla gülüyodum. İyice coşuyor, kahkahalar eşliğinde birbirimize sarılıyorduk. Yolun ortasında omuz omza vermiş “loy loy loy loy” nidalarıyla zıplıyorduk. Ordan oraya koşuyor, duran otobüslerin içine girip şoför amcayı da aramıza katıyorduk. Çok uzun sürmüştü bu gülme işi. “S.ktirin gidin lan. Sizinle mi uğracam” dedim ve yoluma devam ettim. Lakin yoldan geçenler suratıma bakıyor ve gülmeye devam ediyordu. Hatta amcanın bir gülmekten yerlere yatmış, karnını tuta .rospu kahkası atıyordu. Bu durumdan iyice şüphelenmiştim. Bir arabanın aynasına baktım. Burnumda bir sümük, öylecene uzanmış, sarkıyordu. Çok büyüktü kendisi. Heykel gibi duruyordu lan orada. Hemen işe koyuldum ve burnumu temizledim. İnsanlar iyice iğrenmişti bu yaptığımdan. Yolun ortasında burnumu temizlemiştim zira.Bütün bu olanları unutup, beyaz bir sayfa açmaya karar verdim. “Hıh” yaparak uzaklaştım oradan. Yoluma devam ediyor ve çay bahçesine gittikçe yaklaşıyordum. Nihayet buluşma mekanına gelmiş ve masaya oturmuştum. Aradan beş dakika geçti ki, David isminde, İngiliz asıllı Türk garson yanıma yaklaştı. “Hey adamım baksana buraya, ne arzu ederdin. Abi bir emrin, bir isteğin varsa söyle. Hoşgeldiniz, buyrun” gibi bir cümle kurdu. Öylece dona kalmıştım. Uzunca bir süre baktım ona. “Manyak mısın lan sen? Nasıl bir cümledir bu. S.ktir git, devrik cümle kurma karşımda” dedim. Azarlamıştım onu. Üzüldü ve başını öne doğru öne eğdi. Birden “Gel lan gel. Bana bir çay, yanına da bir simit getir” dedim. Yüzünde bir tebessüm oluştu. Evet, mutluluğun resimini çizebilirdim o an. Müthiş bir sahneydi lan bu.Aradan bir 10 dk daha geçmiş, ben ise 2 çay içmiş, bir de simit yemiştim. “15 dakikada 2 çay ve bir simit, vay be” dedim kendi kendime. Bir türlü gelmek bilmiyordu. İçimden küfür ediyor, lakin dışa vuramıyordum bunu. David yanıma doğru yaklaştı ve “Abi var mı başka bir isteğin” dedi. “Bana bir oralet, yanına da bir bisküvi getir” dedim. Güldü. Yürürken kahkaha atmaya başladı. Arkasını bana doğru dönmüş, pis pis sırıtıyordu. Gelenleri de tüketmiş, hayvan gibi tıkınmıştım. İçimden “Ayıp olacak be kıza, o yerken ben ona mal gibi bakacam” diye düşünüyordum. Sonra “S.ktir et oğlum, enayi miyim ben onun masrafını karşılayayım” diye düşündüm.Aradan bir saat geçmiş, zat-ı muhterem gelmeye teşebbüs etmemişti. Çok sinirlenmiştim. Etrafıma kaşlarımı çatmış bakıyordum. Birden hayatın anlamını sorgulamaya başladım. Ufka doğru bakıyordum. Derin düşüncelere dalmıştım. Akabinde ani bir hareketle ayrıldım çay bahçesinden. Evime gelmiş, üzgün bir şekilde tv yi açmıştım. O kanal senin, bu kanal benim zapping yapıyordum. Haberleri izlemekte karar kılmıştım. Birden beni derinden sarsan o haber geldi ekrana:Sevgili izleyiceler, insanlarla chat esnasında buluşma vaad edip, çay bahçesine çağıran ve burada masraf yaptırıp kazanç elde eden çete çökertildi. Çete elemanları bu yöntemle yaklaşık 700 civarında insanı kandırdığını söyledi. Çetenin lideri olan David kod adlı Mülayim Yandanyemiş ise, şunları dedi:”Abi ülkede enayi mi yok yeaaa. Adım başı kerize rastlarsın yeminlen.”Bir anda yıkılmış, tv kumandasını elimden düşürmüştüm. Uzun bir süre öylecene kalmıştım. Ve radikal bir karar aldım. Bilgisayarımı açtım ve bütün chat programlarını kaldırdım. Salya sümük ağlıyordum. Çok koymuştu bu olay bana. Üstüne bir de Msn den de olmuştum. O gün bu gündür, ne chat yaptım, ne de çay bahçesine gittim. Sanırım en doğrusu da buydu.