Yaşadığımız her şeyi tüketmeye hevesliyiz. Evet ben de… Güzel bir şey gördük mü, hemen bizim olsun isteriz. Onun sahibi olmak isteriz. En ilkel içgüdümüz budur. Bazen başarırız kendimizi zaptetmeyi, ya da şartlar zaptetmeye zorlar. Ama yine de sonuç olarak yaptığımız her şey sahip olmak istediklerimizi elde etmek içindir bir noktada.Aşkta da aynı şeyi yapıyoruz. Hoşlanıyoruz, kanımız ısınıyor, tutkuyla bağlanıyoruz ya da arzudan yanıyoruz her neyse ve bizim olsun istiyoruz. Sanki onunla birlikte her şey anlam kazanacak ya da kendimizi çok iyi hissedeceğmizi sanıyoruz.Elde etmenin yollarını arıyoruz. “Sahip olabilir miyiz”lerin hesaplarını tutuyoruz. Eksileri artıları bir araya getirip sonuçlardan yola çıkarak harekete geçiyoruz ve bizim olmasını istediğimiz kişiye kavuşuyoruz.Sonuç…Arzuladığını alınca, gerçekten hayatına girip kapılarının arkasındakilerle tanışınca, tutkuyla bağlanacağını sandığın kişinin aslında ne kadar sana uzak olduğunu ve mutlu olacağını düşündüğün hiç bir şeyin gerçekleşmediğini, onun hayatına hiç bir anlam katamayacağını farkedersin.Ya da ona sahip olmanın tüm tadına vardığında arzuların tatmin olduğunda geriye bir posadan ibaret kalan et yığının görürsün. Yüzündeki makyaj silinmiş, maskeler çıkartılmış, fotoshoplarından sıyrılmış haliyle karşındadır. Gördüğün, bildiğin, düşlediğin insandan ne kadar da farklıdır o haliyle.Şimdi ne olacak …Bırak dağınık kalsın…Sen asıl amacına ulaştın. Ona ulaştın… Bir süre de olsa sahip oldun ve sahip olmanın kavramını yaşadın. Hayatında tatmak istediğin bir anı yaşama şansına sahip oldun. Bu şey artık hiç bir zaman ukde olarak kalmayacak.Geriye her gün tekrar tekrar yaşamaktan yorulmayacağın bir paylaşımı tadacağını düşündüğün o umut kaldı. Ve bu umut oldukça…Bırak dağınık kalsınnn…