İçinde bulunduğun şu an itibariyle dünyanın en saf, en şeffaf su damlacığının içinde uzun bir yolculuğa çıkmak üzeresin. Bu yolculukta bazen yağmur olup yağacaksın. Ancak diğer yağmur taneleri içerisinde en güzel çiçeğin üzerine düşen sen olacaksın.Bazen ise _belki akranlarından daha akıllı olduğundan_ kafasını yere eğip çamurla oynamak yerine göğe kaldırıp hayranlıkla yağmuru hisseden çocuğun avucuna düşeceksin. Güzel’le, güzeli görebilenin kavuşması dünyanın en müthiş anıdır. Yalnızca kafasını çamurdan kaldırabilenlerin yaşamayı hak edeceği çok özel bir an.Benzer deneyimlerden sonra, en nihayetinde denize ulaştığında ise; onun büyüklüğüne bakıp ürpererek teslim olmayı düşüneceksin. İşte tam da o an;Avucuna düştüğün küçük çocuğu, can kattığın en güzel çiçeği _sen olmadan açmayan, açamayan_ o en güzel çiçeği hatırlayıp en önemli kararını vermek zorunda kalacaksın.Çoğu insan gibi seni sen yapan _ve de yapacak olan_ tüm özelliklerinden vazgeçip o engin denize katılarak çoklukta hiç mi olacaksın yoksa diğer ”sen”e ulaşabilmek adına çetin bir yola mı gireceksin?Bu; ta’ki yolculuğun sonuna geldiğinde vereceğin karar…Ancak önce bu yolculuğa çıkmak isteyip istemediğinin kararını vermelisin.İçinde bulunduğun şu an itibariyle dünyanın en saf en şeffaf su damlacığının içinde uzun bir yolculuğa çıkmak üzeresin. Ama aynı zaman da bu yolculuğa sırt çevirmek üzeresin.Ve de bilmelisin ki; bir su damlasının içinde olmak her şeyi çok farklı ama en doğal haliyle görmektir. Orada yalnızca berrak görüntüler vardır. Ne iç gıcıklayıcı sesler ne de samimiyetsiz sözler sana ulaşamaz.