Artık vücudumdaki morluklara bakıp onların hangi kavgada, hangi sinir harbi sırasında oluştuğunu umursamıyorum. Ne zaman olduğunu hatırlamaya çalışmıyorum ya da orada burada peydahlanan çürüklerin ne zamandan beri benimle olduğunu hesaplamıyorum bile!Artık onları saklamak için ne giysem diye düşünmüyorum, bilinçsiz bir şekilde seçiyorum kıyafetlerimi, kolumun, bacağımın ya da boynumun morarmış olması, yeni bir çürük olmuş olmamış faketmez benim için. Dolabım bile tek düzeleşmiş artık. Her yerimi, her yerimi örtecek kıyafetlerim var nasıl olsa.Yüreğimdeki çürüklerden dolayı gözlerim vücüdumdakilerin farkında değil belki de, yüreğimdeki derin boşlukları kapatmak için öyle geniş ve beyaz kıyafetler seçiyorum ki kendime… O beyazlık ve genişlik bile yetmiyor ruhumdaki dipsiz kuyuları kapatmaya, ben de sadece üstlerini örtmeye çalışıyorum……Olur ki biri, ona çizilmiş olan belalı yoldan habersiz biri, ruhumda gezinmek istesin, üstünü kapatmak, örtmek istememin nedeni budur. Yetmiyor, örtemiyorum, kapatamıyorum.Bu sefer de o çukurlara, dipsiz kuyulara düşmemesi için uyarmaya çalışıyorum. Programlanmış beynim susmam için sesimi ele geçiriyor! Sesim çıkmıyor. Ben bağırmaya çalıştıkça sesim iyice kısılıyor. Çığlık atmaya çalıştıkça sesimi kaybediyorum, çığlıklarım dahi boğazıma diziliyor.O talihsiz kişi tarafından ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışan gözlerle izleniyorum. Anlatamıyorum, başaramıyorum ve biri daha o dipsiz kuyuyu boyluyor, çığlıkları zihnimde yankılanıyor.Kuyunun derinliğini ölçmeye çalışırcasına dinliyorum o çığlıkları, sonsuzluğu ifade edermişçesine uzayıp giden çığlıklar…O çürükleri sen mi yaptın, ben mi? O kuyuları sen mi kazdın, ben mi? Çürüklerin, kuyuların, çığlıkların nedeni, senin bana bunları yapmana izin veren ben miyim peki?