açıkçası ne oluyorsa, başıma ne geliyorsa ismimden dolayı.. bahar gelecek diye 3 kez düşüp 3 kezde aşık olup durduğum zamanlara muhtelif yaşamım… cemre ya ismim… işte o yüzden… aslında bu yazı günlük standardı taşıyabilir ama sesimi duyun istiyorum…

hayatımın aksak ritimlerinde sadece kendimi yaratmaya çalıştığım heran bana yalnızlık olarak geri dönüyor.. hep böyle düşündüm… toplumdan biraz sıyrılıpta kendi köşeme çekilince tuhaf damgası yedim.. anlaşılmayan bir tarzda… oysa gerçeklik payımı üretiyordum ama değer yargıları sadece benim içimde… hayatı sorgulamadan, anlamadan yaşamaktansa varsın “tuhaf” desinler de asıl tuhaf olanların onlar olduklarını bileyim,sesimi de çıkarmayayım..

okul kantininde resimlerim, beyaz kağıtlarım ve yırtık dosyamla masayla yalnızlığı paylaşıyordum (yine her zamanki gibi) karşımda onu gördüm.. okula ilk geldiğim günlerde dikkatimi çeken ve benim hep sarışın diye takıldığım çocuk… aslında kumral, uzun kıvırcık saçlı.. değişik bi tip hani “tuhaf”.. yürüyüşünden hayat algısının farklı olduğunu sezmiştim… neyse karşımda (karşı masada)oturuyordu.. ben baka baka resmini yapmaya koyuldum, sonra gösterdim ona… değişik bir tepki… ilgilenmedi gibi.. sonra diğer resimlerimi gösterdim.. masama geldi… yalnızlığımla doldurduğum boşluk aniden doldu.. tanıştık… çok tatlı biri olduğuna karar verdim.. müzisyenmiş, jazz seviyomuş ama ona bu soruyu ben sormuştum.. ben de jazz meraklısı ama nick cave ve björk, bob marley le sınırlanmış alanım varken onun saydığı isimlerle sıkı bir jazzcıyla konuştuğumu farkettim… bana kayıtlarını dinletti… bence muhteşemdi.. hissederk belkide benim söylemek istediğim herşeyi söylemişti orda… piyanosunun tınısıyla… bana tuhafmışım gibi davranmadı, dinlemiş gözüküyodu.. anlamışta olabilir..
ben yine aralarında uçuştuğum ve bir türlü yerini bulamadığım kavramlarım arasında kaldım… kendimi ifade edememek belkide ifade bütünlüğümün olmayışı… yoğunlaşma noktamın olmayışı… yada o kadar çok kendimi parçalara bölmem ve bu parçalardan ki hepsi yarım birer birey olmasını beklemek.. ya tek bir ben olacağım yada kendiliksiz, taslaklar halinde bir “cemre”…

kendi ironik paradoksuma dönüşüm yaptım yine… yanlış anlamayın bir fizikçiyim ben:))

kendimin türevlerini alıyorum sonsuza limitlenirken.. sonsuzun türevi sıfır ya hani işte hep geldiğim nokta elde var sıfır…

aşık mı oldum dedim, bilmem ki.. belkide gelip, acıtıp gidecek bir duygu… jazz dinliyor ya, konuşurken gözlerini görmemem için elinden geleni yapıyor ya, müziği hissederek yapıyorya bi de sarışın ya işte bu yüzden…

aşık oldum diyorum…