Amele kelimesinden hiç hoşlanmazdım. O kelimeyi kullanmayı da sevmezdim. “Iyyy amele gibi giyinmişsin” ,”Amele yanığı gibi olmuş”, “Amele gibi yürümesene oğlum” cümlelerinden dolayı amele kelimesine sıcak bakmam çünkü sanki amele aslında işçi demek değil. Aşağılamak için uydurulmuş birşey gibi… O yüzden sevmezdim. Biri öteki için “Amele gibi olmuşsun” dediğinde kızardım, üzülürdüm:( Sanki herkes annesinden ballı mı doğuyor?Almanya’da yaşamak bir nevi kendi kendinin amelesi olmak demek. Giysi dolabı aldık geldik diyelim. Parça parçadır her bir yanı. Karton içinde alırsın. İçinde bir tarifi vardır. Ona göre inşa edersin kendi dolabını. Yapboz gibi işte:) İlk geldiğimde ders çalışma masası aldığımızda çok iyi hatırlıyorum bütün parçaları odaya döküp babamla iki gün boyunca onu yapmaya uğraşmıştık. Sonra mutfakta ayrı bir problemdir Almanya’da. Taşınılan evlerin mutfakları yoktur. Gider bir mutfak beğenir, ısmarlarsın. 1 ay sonra da hazır olur.O bir ay içinde de aç mı kalırsın susuz mu kalırsın senin bileceğin iş. Eeee medeniyet(!) başka tabii, kimse kimseyi tınlamıyor. Ya para verirsin gelip takarlar ya da kendin günlerce uğraşıp yine oyuncak parçaları gibi hepsini birleştirirsin. Yanlış olduğunda bozar tekrar yaparsın. Mutfağa en ucuzundan 2000 euro ödedin mi, bir de üzerine mükemmel bir amelelik yaparsın.
Amannnn taşınma sırası mı geldi? Yandınnnnnnn… O mutfağı boz, sonra git o eve tekrar inşa etmeye uğraş, bir yamukluk olsun, git yeni tezgah al. Neden? O evin mutfağının şekline şemaline uymamıştır. Tek mutfak mı? Bütün eşyaları boz ve yap. Harika değil mi? Kolileri yapma zamanında ise ayrı bir problemdir. Koli bulmakta zorlanılır. Gidersin koli satan bir yerden koli alır eve getirirsin. Arkasında yine tarifi vardır. Bildiğin kolilerden değil biraz daha enteresandır. Öyle bantlamana filan gerek kalmaz ama lego misali onunla da biraz uğraşman gerekir. İşte en güzelinden amelelik sana. Ama maaşsız. Sehpayı bile parçalarını birleştirerek kendin yaparsan. Ölme eşeğim ölme. Şimdi medeniyet filan bu mu oluyor? Sonra neden işsiz çok filan deniyor? Neden işsizlik maaşları?? O kadar kürt irtica edip geliyor. Sonra ekmek elden su gölden versin devlet paraları. Çalışmasınlar kıç büyütsünler. Biz de evi taşıyacak bir nakliye şirketi bile bulamayalım. Bir boyacı bulana kadar bile canımız çıksın. Mutfağı inşa edecek insan bulamayalım. Bulunanı da bir mutfak takmak için 500 euro istesin. Mutfak tak dolap inşa et, e sonra ne oldu acıktın. Hadi gidelim bari mc donalds’a. Otur mc chicken’ını ye mc nuggets’ını ye. Sonra??? E tabii tepsini topla. Dikkat et kola bardakları üste, tepsiler aşağıya. Tepsinin içindekiler ise alttaki çöp torbasına. Eee medeniyet farklı birşey tabii. Aman buysa eğer bizim ülkemizden uzak dursun.Güzel ülkemde taşınacağın zaman, anlaş bir nakliyat şirketiyle. Kocaman kamyonla gelsinler, toplasınlar, götürsünler, taşısınlar. Sonra adamlar yoruldu. Bir güzel yemek ısmarla, yesinler, azıcık sohbet, “siz de yoruldunuz hakkınızı helal edin” densin. Sonra yolcu edilsin… Oh ne rahatlık.Nasıl unuturum ben? Telefon, internet… Telefon ve internet bağlatmak istersin. Müracaat edersin. Binbir tane mektup yollarlar. Bir ay sonra kapında bir karton kutu bulursun. Modemin falan filan. Ama henüz bağlantın yok. Bir sürede bağlantı açılsın diye beklersin. En azından bir buçuk ayı bulur bu işlemler. Sonunda nihai sonuç olur ve internetine kavuşursun. Ama ne oluyor. Başka bir firma var. Türkiye’ yi aramak beleş… Hemen ona geçelim. O an ki kayıtlı olduğun firmayı arasın, iptal etmek istediğini söylersin. Telefondaki görevli peki der kapatır telefonu. Ama hala sana mektup yollamaya devam ederler. Meğer kapatabilmen için mektupla bildirmen gerekirmiş. Bak sennn… Leyleğin kanatlarına takalım bir de tam olsun.
Yeni eve taşındın diyelim sonunda. Merdivenin yanındaki duvarda bir liste mevcuttur. Kendi kapının önündeki merdivenleri silmek zorundasındır. “Kapıcısı yok mu bu apartmanınnnnnnnn?” diye haykırmak istersin… “O kadar insan işsiz duracağına neden çalışmıyorlar” diye de eklemek istersin. Bu ot, lanet ülkede yaşam böyledir işte.Buralara benim gibi delilik yapıp gelenleri şiddetle kınıyorum. E, tabii kendimi de ayrı bir kınıyorum. Şimdi aralarda varsa eğer “ben de başvuru yapmıştım orda okumak için”, “master yapacaktım” şunu yapacaktım bunu yapacaktım diyen, acilen vazgeçsin.
yorumlar
güzelim yazının içine etmişsin bununla
:)kop ama haksızlık ediyorsun,o an içinden o gelmiş, bir önceki cümle onu bu cümleye getirmiş,katılmayabilirsin belki ben de ,ama serbest kürsü:))şeker;results’ ın senin hakkında söylediği çok çarpıcı bir tespit vardı…aklımda kalmış;onun yaşındaki kişiler sağda solda gezerken o burada yazı yazmaya çalışıyor…bu da yeni yazın…eline sağlık.
sen ayrımcılık yapmazsın hani… yeter ki insan olsun insan, istersen sil o kürt lafını…
Fransa da, canada da , ingiltere de genellkle ev kiraladigin zaman; icnde mutfaga ait ne demirbas ararsan mevcut..bircok mutfakta buzdolabi, ocak, klimalar mevcut…Aslinda olayin cok farkli boyutu var ; sat-i sahis yurtdisinda hayatini devam ettirmek ; kimisi evleniyor.. ha deyince kiz bulamiyor evlenecek, para istiyenlerde evlilik icin ole astronomik rakamlar istiyor ki gelin kizi ,evliklten vazgeciyor bu isin baska cozumu olmali diyerek B planina geciyor adam,Gelismis demokrasilerde insan hayati-onemi oncelik teskil ettigi icin adam oturma karti almak icin hayatim tehlikede ulkemde, geri donersem ulkeme “kaziga otturacaklar beni ” demesede can guvenligim yok deyip irtica basvurusu yapiyor..Kurt kartini oynuyarak Irtica edenlerin bircogu oz be oz Turk…AB yolunda zigzarlar cizerek yoluna devam eden TR nin bu irticalar yuzunden demokrasisi, uluslararasi karizmasi, mevcut yapisi onyargilara gebe kalmistir her daim..Bunun faturasini ise her zaman; gercekten adam gibi , halis mulis avrupa yurttasi gibi yasamini surduren Gurbetcilere fasisim, dislanma,onyargi, ebesinin gozu, zart zurt olarak geri donmustur, donmeyede devam edecek bu kisir dongu devam ettigi surece…
Almanya=AB=Al-Tak-Kullan=AmelelikOlay özetlendi mi acaba?
Hay Allah! Uzunca bir zaman yazmam demiştim, kendimle çelişmem ne kötü. Üstelik hakkımda söylenen bir sürü lafa rağmen susmak kolay gelmişti. Ama işte mesele kürtler olunca insan bir yerde dayanamıyor. Ait olduğun etnik köken, kimlik, gelip seni buluyor. Üstelik Almanya’ya göç eden bir sürü başka ulus da var, neden bir tek Kürtler için böyle düşündüğünü anlatsın isterim. Çünkü ben birazdan okuyacağınız üzere, anlatacağım.Rolleri değiştirelim istiyorum. Siz kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde doğmuş olun. Okul yok, iş yok, güç yok. Tek geçim kaynağınız çocukluğunuzda zorla yollanılan çobanlık. Üstelik başka hayal kurma şansınızda yok. Keçileri gütmek, sağmak zorundasınız. Şehire indiğinizde tam köyden indim şehire filmi gerçek olur. Türkçeyi doğru düzgün bilmezsiniz. O meşhur adabı muaşeret kurallarından haberiniz yoktur. Başlarlar size kıro demeye, aşağılamaya. Kendinizde bir gariplik olduğunun, sırıttığınızın farkında bile değilsinizdir. Çünkü sizin orada herkes aynı konuşur, aynı giyinir. Farklı olduğunuzu, kaba olduğunuzu anlamazsınız. Üstelik tv’lerde gördüğünüz mini etekli, uzun tırnaklı bütün kadınlar kötüdür, suzan avcıdır. O yüzden sokakta gördüğünüz kadınları böyle sanırsınız, laf atarsınız. Size bir başka şekli öğretilmemiştir.Bir gece eviniz basılır, köyünüz yakılır, yerinizden yurdunuzdan göçertilirsiniz. Devlet denilen sizi bağrına basması gereken kurum, aksine sizden nefret eder. Sizinde çok seçim şansınız yoktur. İkisinden birini, seçmek zorundasınızdır. Yahu sizleri okudukça nerede yaşadığınızı düşünmeye başladım? Neyse öykümüze devam edelim. Ahmet Altan’ın meşhur Atakürt yazısı aklıma geliyor. Kürtler bu dünyanın en bahtsız uluslarından biridir. Aklıma zenciler gelir birde. Dünya üzerinde devleti olmayan, milletleşemeyen tek ulustur. Garip, üzücü bir yazgıları var. Dünyanın en pis işlerini, en kötü işlerini onlar yapıyor. Bir gün grev yapsalar ülke ekonomisi durur. Neyse ne anlatıyordum. Ama siz bunları filmlerde görmeyi seviyorsunuz. Ken Loach en beğendiğiniz yönetmendir. Hatta daha ileri, gidersek IRA’ya sempati falan da beslersiniz. Hatta ülkemi eleştirecek film yapılmıyor diye çığırırsınız. Din yönünden eleştirmeye ok, ama diğer yönlerden olmaz. Çünkü ülkemiz Avrupa’da rezil oluyor.O kadar samimiyetsiz, o kadar ikiyüzlü görüyorum ki, hepinizi. Bu duyguma şu yazıdan sonra engel olamadım. Gözünüzün önünde eviniz yakılacak, siz bir spor salonunda aylarca yaşayacaksınız, yerinizden yurdunuzdan zorla göç ettirileceksiniz, size bok yedirecekler, sonra ben sizi AİHM’e şikayet edince, kötü olacağım. Ama siz bana cevap vermediniz. Ben bütün kanalları kullandım. Göz altında tecavüzlerin, işkencenin yaşandığı bir ülke bu. O kahrolası AİHM olmasaydı, bu ülke bunların hiçbirini daha yıllarca kabul etmezdi. Sakın cevap olarak güvenlik demeyin. Benim güvenliğim ne olacak? Devlet benimde güvenliğimi sağlamadı. Peki bana bunların hesabını kim verecek? Hâlâ benim boş yere mi, bu yöneticileri suçladığımı düşünüyorsunuz.Doktora yapan Yunanlı bir arkadaşım var. Arnavutlardan nefret ediyor. Bu kadar özgürlükçü, mangalda kül bırakmayan adam başkasını anlamıyor. Kendi tabularını yıkamıyor. Çokkültürlülüğe, bir arada yaşama koşullarına inanmıyorum. Herkes öldürsün birbirini, kim baskın çıkarsa o kazanacak. Kürtler çok kızgın size. Mesele sadece güvenlik, terör meselesi değildir. Mesele sadece bu olsa, insanlar umudunu silaha bağlamaz. Sizin kıracağınız nokta budur. Artık hep onlardan zeytin dalı istemekten vazgeçin, biraz da siz kendinizi sorgulayın. Biraz da siz başkalarını anlamaya çalışın. Sadece onların sizi anlamasını beklemeyin. Ama bunları anlatmak kendini ötekileştirmek, acındırmak oluyor. Gerçekler acı değildir diye size söyleyen mi oldu? Hadi İHD’yi taraflı düşünüyorsunuz. Gidin mazlum-derin raporlarını okuyun. Zorla göç ettirilen kaç aile var? İnsan hakları diyoruz, teröristsin diyorsunuz. Demokrasi diyoruz vay bölücü diyorsunuz? Bu anayasa değişmeli, sivil anayasa gelmelidir diyoruz, neden olduğunu sorgulamıyorsunuz, bile. Bu ülkenin demokratikleşmesinde o mafya olan kürtler, en önemli etkendir.Geçen yıl bir çalışmada yer almıştım. Devam edemedim, psikolojim çok etkilenmişti. Göz altında taciz ve tecavüz diye bir çalışmaydı. Hikayeleri duymaya dayanamadım. İnsanların yaşadığı travmaları ben mi çözeceğim? Benim buna gücüm yok ki! Barışmak istiyorsa, bu devletin ilk önce buradan başlaması gerekiyor. Hâlâ abarttığımı mı düşünüyorsunuz? O zaman sizin kendi ülkenizden haberiniz yok.Kürtler artık Deleuze okuyor diyen Ayşe Düzkan geliyor aklıma. Kürtler değişiyor, dönüşüyor. Kimliği ve kendilerini sorguluyorlar. Benim içinse önemli olan dildir, kürtler değil. Ben kürtçeye önem veririm. Hiç kimseye de sen nerelisin; dinin nedir bilmem nedir diye sormadım. Önemli olan oluşturmak için çabaladığımız dildir. Bu türkçe olur, kürtçe olur, ingilizce olur, önemli değildir. Birbirimizi dinlemek ve anlamaya çabalamaktır önemli olan. Boş yere mi, dialog çağrısı yapıyoruz. Bir arada yaşamak zorundayız.Bir arkadaş nefretini görmek istemiyorum demişti. Onun başkalarından nefret etmeye hakkı var, benim yok. Ama o ezilmiş, dışlanmış, yok sayılmış. Avrupa’da onu aşağılamışlar. Çok umurumdaydı. Beni kendi ülkemde aşağılıyorlar, yahu? Aşağılamanın illa bana yönelik olması gerekmiyor. Şu internet sitesinde yazdığınız kelimelerde aşağılamaktır. Bakış açınız bu çünkü. Onların sizle eşit olmadığına inanıyorsunuz. Onları dağlı ve köylü görüyorsunuz. Öyleler. Ama bu sizin onlardan daha iyi olduğunuzu göstermiyor. Üstelik kendimi bu cümle üzerine yokladım. Nefret etmiyorum, garip. Niye bilmiyorum. Aslında huzursuz, anti sosyal biriyimdir. Çok sevgi dolu da değilimdir. Yine de etmiyorum. Belki tırnak içinde; şanslı olmamdan, aydın bir babanın çocuğu olmamdan, belki ailenin ekonomisinin iyi olmasından. Bu yüzden biz şanslıydık.Radikal Gazetesi almanın, göz altı sebebi sayıldığı, leman okumanın büyük olay olduğu bir yeri anlatıyorum, ben size. Şimdi yazarken şaka gibi geliyor. Düşündüm, çocukluğumun travmalarının hesabını kime soracağım? Suçlu sen, o, şu, bu değil. Ama bu sistem ve bu sistemde yer alanlar suçlu. Bunları söylediğimde siz bana terör diyorsunuz. Ben size insan ölümlerine karşıyım, benim terörle, insan öldürmeyle işim yok diyorum, daha ne demem gerekiyor.Hava karardıktan sonra sokağa çıkmanın yasak olduğu- ki görünmez kurallar vardır- hastaysanız, mahvolduğunuz bir yeri anlatıyorum. İlk önce kaymakamdan- sonra askeriyeden- sonra JİTEM’den izin alırsınız. İzin alma işlemi bittikten sonra ancak şehre gidebilirsiniz. Bu işlemler rahat 1 kaç saat sürer. Gündüz zaten aynı yerden iki defa geçemezsiniz, polis direkt “ne arıyorsun” der. Film gibi mi geliyor? Ama bunlar gerçek, bizler yaşadık. Siz yaşamadınız, şanslıydınız. Biz o coğrafyada doğduğumuz için 10- 0 yenik başladık, zaten. Olur da ailenizde bir olaya karışmış, cezaevinde yatmış biri var ise, zaten yandınız. Her gece polis evinizi basar, akrabalar götürülür. Gerisini artık yazmayayım. Suçlu ben değilim, gidin onunla hesabınızı görün demeniz bir şeyi değiştirmez, yandınız.Hâlâ sizleri sevmelerini mi bekliyorsunuz? Yapmayın artık, bu kadar faşistlik bir tek Arjantin’de görüldü.NOT: Pardon konudan saptım. Taşınma işlerinin İtalya’ya böyle yürümediğini biliyorum, sadece. Başka bir fikrim yok. Ayrıca şu keşifi biraz canlandırsanız, güzel olacak. Sutyen ve aşk tariflerinden bana bile daral geldi.
efenim o narkotik olaylarını kürtler kesmez. bunu kesecek olan devlettir. sen bu işlerde devletin ayağı yok mu sanıyorsun. üstelik bu komplo teorisini öne süren erol mütercimlerdir. şu kitabı oku. hiç bir ülkede uyuşturucu devletten bağımsız yürümez. bunun hesabını bana değil, git devlete sor.Ek: tarlabaşında, okulların önünde gündüz satılan uyuşturucuyu ben görüyorum da, bu ülkenin güvenlik güçleri mi görmüyor. yapmayın, allah aşkına.
almanya da yaşadım, hüü, seni çok iyi anlıyorum.sevgiler
Öncelikle suuguurccan’ın “amele” kelimesine bu kadar duyarlı yaklaşmışken, Kürtlere karşı bu ifadeleri kullanması gerçekten rahatsız edici. belki o niyetle yazılmadı sadece ağızdan çıkan bir ifadeydi ama her koşulda birçok kişinin okuyacağı bir yazıda daha dikkatli olması gerekiyordu.Kanımca, bir olgunun din, dil yada ırk ile tartışılmasının ne çözüme ne de ilme bir faydası olmamıştır. Sadece bahanelerin çoğalmasına sebep olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca birçok kabile, krallık, imparatorluk ve devlet legal tedhiş yapmıştır. Bunların sebepleri her ne kadar din ve/veya barbarlara medeniyet götürmek için olduğu (İskender’in bu uğurda Hindistan’a kadar gitmesi, ABD’nin Irak’a demokrasi götürmesi, vb.) iddia edilse de büyük ölçüde yönetici sınıfın tek emeli maddi kaynakların çoğaltılmasıyla ilgilidir. Her dönem içinde geçerlidir; ismi kapitalizm, emperyalizm vs. olsun yada olmasın. Dolaylı yollardan da sağlanması beklenebilir; silah sanayiinin sürekli artan üretiminin tüketilmesi ve yeni bulunan yok edicilerin eskilerin yerine geçebilmesi için elbette savaşa ihtiyaç vardır. Bu sadece basit bir örnek. Kapitalizm; birey, topluluk, zümre, din, dil ve ırk ayrımı yapmadan kimi, nerede, nasıl sömüreceğinin takibini yapar ve sistemi ona göre yönlendirir. “Herkes işveren olamaz ya canımm!” gibi sığ bir düşünceyle halka benimsetilmiş bir sistemin; “diğerlerine” önem vermesi –sendikalaşmaya izin vermesi gibi- zaten göz boyamadan öteye geçemez. Tatil günleri bile insanların dinlenebilmesi için değil, üretimin artık tüketilememesinden kaynaklanan sorunlar dolayısıyla ortaya çıkmıştır yada kabul edilmiştir.Konudan uzaklaştığımı biliyorum.. Tekrar söylüyorum- hiç bir olgunun din, dil yada ırk ile tartışılmasının yersiz olduğu fikrini açıklamaya çalışıyorum. Hataları düzeltmenin yolu üstünü örtmek yada birilerini suçlamak değildir. Kürt, Çeçen, Aborjin, öğrenci, solcu, sağcı vs. diye potansiyel suçlu olarak gösterilmesi ancak prokovatif söylemler için kullanılan bir araçtır. Herkesin önce birey olarak kendini yüksek bir düzleme taşıması gerektiğine inanıyorum ve kamuya hizmet eden kurumlarında sadece bu amaç için var olması gerektiğine. Bir insanın temel ihtiyaçları; sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım-iletişim ve insan gibi yaşayabileceği bir ortamdır. Devlet diye bahsedilen kurumlar bütünü zaten bu ihtiyaçları doğru şekilde düzenlemek için var olmalıdır. Eşitsizlik; hiç bir durumda kabul edilebilir bir olgu değildir. Ve her kötülüğün kaynağı budur.Her-şey-pa-ra-i-çin..her-şey-pa-ra-i-çin !!!!!Not: suuguurccan, mobilyalarını illa “kendin pişir, kendin ye” almak zorunlu mu acaba Almanya’da?
anlatılan olay sanırım şutudentin haym da geçiyor,buraların kirası ucuz olsun için, evde eksikler mevcuttur, kendiniz kesenize gore alır montajlarısınız.Yoksa her ev böyle değildir, ştatın evleri halısından, mutfağına hatta boyasına kadar herşeyiyle tamdır, çıkarken de aynen bırakmak durumundasınızdır,buyuk binalarda sitelerde kapıcı dediğimiz görevliler mevcuttur ama ufak yerlerde olmaması doğaldır.Genelleme yapılmaması gerekirdi. Almanyayı çok sevmemden değil ama budur. Herkes kapısının önünü temizlerse memleket temiz kalır diye bizde bir atasözü vardır ama uygulamayız. Sokağa çöpü atar belediyenin temizlemesini bekleriz, apartmana girince ağzımızdaki sigarayı yere atar, altı delik çöp torbasını kapının önüne bırakır kapıcının toplamasını bekleriz. Alışmışız lüküs hayata, kendimiz bunları yapmak zor gelir, şikayet ederiz.Kar yağsın almanyada da kapının önündeki karı küreyip temizleme, bir vatandaş da ayağı kayıp düşsün orada da gör bak ne oluyor?
geçenlerde İngiliz bir profesör Türkiye’yi çok sevdiğini hatırladığım kadarıyla şöyle ifade etmişti:“havaalanında iner inemez sigara içilmesinin yasak olduğunu belirten tabelanın önünde sigara içen üniformalı adamı görünce “işte bu ülke tam bana göre!!” dedim”
o üniformalının işi bu. sazan turistler onu görünce sigaralarını yaksınlar da cezayı kessin diye yapıyor onu.
ahahaha kop kop kopppp
clicia .. üstte okuduğun yorumu uyuyan birinin yorumu olarak algıladıysan üzgünüm..bunun dışında ben üstte provakatörler için bu kavramların (din, dil ,ırk gibi ) ballı kaymak olduğunu söylemişim.. sende propagandasını yapıyorlar demişsin. Ben bu söylemlerin sebebi kaynağı para dır sadece demişim ki bu doğrudur.. itirazın varsa söyle..ben senin bahsettiklerini bilmediğimden değil.. sadece olaylara (kendimce) geniş bir bakış açısından baktığım için böyle bir yorum yaptım..
para motivatordur evet. ama isin dinamikleri irkcliginta kendisidir. Turkiye’deyken Irkcilik hakkinda atip tutmasi kolay; yurt disinda duzen insanlarin siniflara ayrilip ona gore muamele edilmesi uzerine kuruludur, ve irk her zaman en buyuk siniflanirma etiketidir.
Avustralyalı bir arkadaşım Türkiye’de Gana lı biriyle evlendi.. Buradaki yaşam şartları doğal olarak iyiydi çünkü ülkemizde yabancılar birinci sınıf, bizler hali hazırda benimsediğimiz üzere ikinici sınıfız. Bu düşünceyi Avustralyalı arkadaşımda şaşırdığını ifade ederek söylemişti. “Neden başka bir ülkeye git miyorsunuz?” diye sormuştum; o eşinin ve yeni doğmuş bebeğinin siyahi olmasından dolayı başka hiç bir ülkede rahat edemeyeceklerini söylemişti. Bende bunun farkındayım tabi ki.. Ancak Türkiyede ırkçılık yoktur-azdır yada Kürtlerle sınırlıdır gibi ifadeler zaten yersiz. Milletimiz hafiften ikiyüzlü ve yalancıdır.. İşin içinde çıkar olsun yeterki, herkesi severiz.. Çıkarlar çakıştığında ise kardeşimiz bile düşmanımızdır..
geldim…bu kürt lafini herkes ya yanlis anlamis ya da baska birsey var…toplumda soruldugu zaman, türk vatandasi olmasina ragmen “ben kürtüm” diyen insana israrla türk diyemem degil mi? Türk denildiginde kizan, sinirlenen insanlara da türk denmem beklenmiyor sanirim. O zaman nedir? Ben mi yanlis anliyorum?
Ben bunun bu kadar kötü oldugunu düsünmüyorum. Cünkü gercekten bir suistimal durumu var.
kop cidden etmisim ben de farkindayim. zaten biliyorum yazamiyorum güzel seyler. bir de bunu cok acele yazmistim o yüzden pek dikkat edemedim. simdi okuyunca ben de farkedebiliyorum oradaki uymayan cümleyi
ne demek istedigini bunlar anlamamalari dogal, kendi gozleriyl egormedikten sonra da ikna etmek cok zor onyargili vatandaslari.bu dediklerine yasadigim her yerde tanik oldum, Iskandinav ulkelerinde durum vahim otesi, br grup Kurt gocmen kendilerine verilen evi begenmeyip mobilyalari atese vermislerdi.
burda da “apo türkiyeyi bitirecek” diyerek dolasiyorlar ortalikta…benim kürt bir arkadasim vardi. cok tatliydi öyle hic bir olaya filan karismamisti. ama hepsi icin ayni seyi söyleyemicem hele de türk vatandasi olup hiddetle “ben türk degilim kürdüm diyenler icin hic brisey demiyorum. yanlis anlayansa anlasin kendi bilir