bildirgec.org

^

ae31 | 31 March 2003 11:59

bekledim bekledim sesi açtım gelen yok bekliyorum zamanım var değil mi camdan dışarı sarkmalıyım. gözlerimi açmalı yorgun bedenimi sallandırmalıyım. parçalar düşen parçalar gözlerimden akan yaşlar. tekrar doğrulup odanın ortasında yere çömel başını ellerinin üzerine daya korku yorum yapma.. iyi eğitilmiş askerler çöl sıcagında nasıl çözüldülerse bedenimde bu gerginlikte eriyip gitti. beyaz gömlekli adam sıkıntı ile sordu.beni dedi. beni mi görecektiniz.

beyaz bir ters gömlek giyerek etrafta dolaşmaya başladım. her şey bitti dediler. bir aldatmaca o bilindik cümleler o ahkam kesmelerle bitmişti her şey.

Yoldan çıkmak ile çıkmamak arasındaki an

aksedir | 31 March 2003 11:08

Aceleyle kendimi ofisten dışarı attım. Geç kalmıştım ve daha yürümem gereken 8 blok vardı. Burda yapılacak bir toplantıya gitmem söylenmişti ve şimdiden geç kalmıştım. Karanlık, yağmur ve soğuk. Daha 39. sokak ile 6. caddenin kesiştiği noktada gördüm onları. Küçük bir grup ellerinde bez bir afiş bağırarak yürüyorlardı. Sonra daha büyük bir insan grubunun seslerini duyar gibi oldum, ama acelem vardı yürümeye devam ettim. Meşhur 42. cadde‘den Times meydanına dönünceye kadar bilimum polis çeşidinin önünden çoktan geçmiştim. Ve sonra onları gördüm. Çamur dolu inşaat halindeki bir yoldan yürüyerek protestoculara yaklaştım. Times meydanında birikmiş binlerce insan durumdan rahatsız olduklarını göstermek için toplanmışlardı. Düşündüm, onlar üstlerine düşeni yapıyorlardı ve birçoğu eve döndüğünde gerekeni yapmış olmanın huzuru ile uyuyacaklardı. Bu inancı hissetmek bile o an beni yoldan çıkarabilir ve “başlarım bu iş hayatına da materyalist dünyaya da!” diye bağırarak aralarına dalmama yol açabilirdi. Ama tuttum kendimi. Benim de sıram gelecek ve ben de sesimi çıkaracağım zaman olacaktı fakat önce kıçı sağlama almalıydım, yoksa davayı baştan kaybedecektim. Döndüm ve ışıklı – al al al!- diye bağıran panoların altından hızlı hızlı yürüyerek yoluma devam ettim.

Atlarımızı tutalım, vakvakları ürkütmeyelim

Gılgamış | 30 March 2003 19:33

Beyaz Saray, duruma iyice ağırlığını koymak için bizim en bi yetkili mercilerimize “Atlarınızı tutun!”buyurmuş. Bütün dertleri, en sevdikleri müttefikleri olan Türkiye’yi Kuzey Irak’tan uzak tutmak. Amerikalı dostlarımızda savaşla beraber bir “at merakı” başlamış gibi görünüyor; bütün diyaloglarda hep atlar başrolde. Bir nevi “Atını seven kovboy” sendromu olsa gerek. Bir süre önce Bush The Butcher da dışişleri bakanımızın da bulunduğu temsilcilerimize “At pazarlığı yapıyorsunuz” demişti. Şimdi düşünüyorum da, adamlar haksız olmayabilir. Son bir iki haftada olan biteni şöyle bir düşününce, savaşın bütünü at jargonuyla anlatılabilir gibi geliyor bana.