“Beni uzaktan sevdiğini söyledin ya, beni sevebileceğin uzaklığa gittim bende. Kayboluyorum, bir gün seni bulurum diye ya da kaçıyorum beni bulursun diye…”İkilediğimi fark ediyordum artık. Ufak harf hatalarıyla başka anlamlar kattığım ya da keşfettiğim kelimeler yetmiyordu. Sessiz veya nefessiz bir harf gibi, sesli veya ilgiden yoksun bir gülümseme gibi. Bakışlarım ve ağız hareketlerim birbirini desteklemiyordu bir türlü. Kuruluk olduğunu söylüyordu arkadaşlarım, vardı benim de duyduklarım, hala cebimde taşıdıklarım, avucuma alıp okuyamadıklarım…Sonları hayal etmenin, her şeyi bitirmek anlamında olmadığını biliyordum mesela. Ama bizim sonumuz için duyamıyordum güzel bir bakış, dokunuş. Sen bana “Gelme” deyince, duydum birkaç ürperti gerçi. Sana karşı heyecanlanıyordum ama korku da olabilirdi bu. Hadi yanına gittim aynı gün, yağmurlu havada, ellerim cebimde, çamurlu bir patikada yürüdüm evine doğru. Kapıda sana nasıl bakmam gerektiğini düşündüm yol boyunca, gözlerini kaçırırsan olağan karşılayacaktım her şeyi, gidip yanına oturacaktım her şeye rağmen, benim de hatam vardı. Ama kapıyı açarken, sana nasıl bakmam gerektiğini hatırlamaya çalışırken, sen hiçbir temas olmayacak şekilde açtın kapıyı. Belki “İçerde seni bekleyen kimse yok” diyordun ve ben daha çok ıslandığımı, daha çok üşüdüğümü ve daha çok çamura bulaştığımı hissediyordum. Eve daha fazla soğuk girmesin diye içeri girmiştim. Atkıyı, bereyi, ayakkabıyı hepsini uygun yerlere koyup yanına geldim. O an, kim kime ne dedi hatırlamıyorum bile.Ben yokken daha çok mutlu olduğuna yönelik bir edan vardı, ben yokken beni merak edip etmediğini düşünürken. Plan kelimesi, seninle birlikte acı çekiyordu, öyle söylüyordun ve ben, sırf bu yüzden seni cümle içinde kullanmaya korkuyordum. Bir gün, “Bana çok fazla bağlanma” dedin. Başka bir gün gülerek, “Ayrı dünyaların insanıyızdır belki” dedin ve “Gelme, görmek istemiyorum seni” dedin. Kollarında en son uyuduğumda, “Seni uzaktan seviyorum ben” dedin. Ben ise senden uzaktayken, seni özlüyordum. Dinlenmek üzere vedalaştığımızda, kaç gün geçtiğini düşünmeye ve kaç gün geçeceğini merak etmeye başladım. Eskisi gibi olmayacaktı bir şeyler, eskisi gibi arayamayacak mıydım, arasam bile, kim rol yapacaktı? Ya hep, “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor” derse. Belki çocuklaşmıştım, ufacık olmuştum. Umurumda değil deyip; o mu, ben mi bilmiyordum. Sarhoş olmuştum ve tuşlarım dökülüyordu tek tek. Adımlarım, sevdiğim her şey, ona aitmiş gibi geliyordu. Ellerimde saçlar, saçlarım, bana ait yolduklarım ve sana ait orda burada bulduklarım… Ben ve bana ait olanlar arasında kalmıştım. Evet ona bağlanmıştım, belki çok bağlanmıştım ama hala düşünürüm; onunla bir fotoğraf makinesi almak, çok mu bağlanmışlık belirtiyordu?Her zaman bir sen vardı, her zaman bir sigara ve bir tükeniş. Sana tükeniş diyemedim ama üstten bakınca kum saati gibiydi ve zamanla bir taraf boşalıyordu işte. Sen durdurdun diyemem ama saat devrildiğinde benim içimde hiçbir şey kalmamıştı. Ben de tükenmemiştim ama nereye gitmiştim bilmiyorum, belki beni sevebileceğin bir uzaklığa…-birgün dönüp bakacağım en uzun ayrılığa-
yorumlar
2 ucu boklu degnek ne gerek derimkararsız bir yaz ikindisi sanıyordum seniapansız bastıran ani yağmurların getirdiğitoprak kokulubir yanı uzak tatil akşamlarıbir yanı pazartesi telaşlarıçıplak tenindayanılmaz bir fesleğen çiçeğideğmeye görbir yanın ısırgan otubir yanın esrik tanrılar içeceğiya ellerinişlenmemiş bir cinayetinkim bilir kaçıncı faili meçhulleriçıkılmamış bir okyanus serüvenisanıyordum düşlerinifarkına varıp anlamadığımbir yanın boğulma korkusubir yanın dünden belliyaşama yazı tura atar gibiliman başkanının bir türlü gelmek bilmeyenselamet dilekleriya o gelmelerinbir yanım şenlik, bir yanım gavur ateşitarifeli iki sefer arasında rast gelmişliğinince hesap işikırılma yerleriniç çekipdudak bükmelerinhorlanıp gitmelerinbilinçsiz terör eylemleriyanılmışım demek istememdaha kaç eylül geçmelidir üstünegelmeye görçocukluğumu geri çağırırımortaya çıkarırkaç bayram arifesidiryastığımın altına gizlediğimsiyah giysileribeyaz gömlekle iyi duruyorkanayan bir yürek ve kanüstüne çekerimbir gören olursakızılcık şerbetidir derim.bülent kumral
Neden bilmem yazdıkların bu şiiri hatırlattı bana…Hala cebinde taşıdığın kelimelerin olmazsa buddhalaa olmazz:)Kelimelerle oynamanı seviyorum…Saygıyla…Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığınaKizdığım oldu zamanında ama inandığımdaÇok canım yanıyordu gördüklerimden ve göreceklerimdenBenim kanayan dizlerim yoktu hayatta bi tekBenim de kanattıklarım vardı elbetSeçtiğimiz hayatlar mi bunlar? seçtiklerimiz mi ?Bunca yokluk, bunca kiriklik, bunca aciSeçtiklerimiz evet !Hayat bu sevgilim çoktan seçmeli
ayrılıktan omuzları düşmüş belki evet ama bir o kadar da farkındalık içinde bir aşık!böyleleri her zaman uzun vadede kazançlı olandır, mutlu olandır..Aradığı kişiye ulaşılabiliyor’ u yaşayacaktır aslında en nihayetinde…Bunlar sabır testidir, geçer.
F.D. dinliyor musun sen buddhala.. Nedendir bilinmez bir an öyle geldi bana.
hamama giren terler diyorum ben.
aa! o kadar acımasız olma thing, çok güzel yazmış!
saba tümer geçen haftalarda nihat doğana canlı yayında siz kimsiniz? diyiverdi, nihat doğan siyasete gireceğini açıklarken pek bir gaza gelmiş ulvi mood’ da konuşuyordu tam da o an, çok şaştı:)
Hourglass
_Bir gün, “Bana çok fazla bağlanma” dedin.(Bağlanıp bağlanmamak benim elimdeymiş gibi söyledin.Nasıl engel olabilirsin ki bu duyguya…Hiç başlamamk gerekli o zaman…)_Başka bir gün gülerek, “Ayrı dünyaların insanıyızdır belki” dedin ve “Gelme, görmek istemiyorum seni” dedin.(Kim aynı dünyanın insanı ki yaradılışımız farklı,cinslerimiz farklı hepimiz et,kan,beden ve ruh’tan yaradıldık aynı gibi görünsede dışımız farklıdır aslında içimiz…Aynı havayı soluksakta farklı zamanlarda ve mekanlarda yaşıyoruz hayatı…)_Kollarında en son uyuduğumda, “Seni uzaktan seviyorum ben” dedin.(Beni uzaktan seveceksen ben ne yapayım böyle sevgiyi.Seni seviyorum demeyeceksen ben ne anlarım ki bu sevgiden.Eğer bunları yüreklice yürekten söyleyemiyorsan kalbinin içinde sevgi sözcüğünün olup olmadığını düşünmelisin…)”Kalbini korumalısın çünkü;içinde SEVDİKLERİN var…”Bu düşünceyi düşünmek bile güzel..Güzel bir çalışma…
Oktay Rıfat Usta’ya sığınıyorum böyle yazılar okuduğumda… çok feci acıtıyor. yazıların kahramanı hayal mahsulü de olsa aynı hisler, değişmiyor. iki insan artık aynı ufka bakmadığında bütün dünya savaşları başlıyor, bütün depremler, bütün yangınlar, bütün buzullar yokoluşa çalışıyorlar.Bir Öpüşün Dudağında BuluşmakUzak bir gündüzden gelirsenizŞu kapının ardında bulun beni,Eşikle sofa, güneşle mermer, aşkla ölümEl ele oynarken taşlıkta.Alın kılıcınızı vurun boynunuPerdelerin arkasında sevişen bulutların.Minder bir yokuştur tırmandığımız,Kilim saçları örülen kız çocuğu,Kırık bir duvar saatidir maşrapa,Sandalye ölüme bırakılmış bir gemi sonsuzda.Satın savın hepsini, küflenmiş somunumuKöpeklere doğrayın kahve falına havlayan,Bir taş su için bahçeyi akıtanTulumbasından kiraz ağacının.Uzak yazlardan gelirseniz evde yokum,Çarşıda olabilir ya da kahvede.Benim işim unutmak, sizi unutmak,Boynuma dolayıp kesik kollarınızıBaşınızın sedirinde uyumak.Bakın şu elmalara tekmil çürük,Sokaklar limon çekirdeği gibiVe evler dişsiz bir kedinin ağzında.Sizin gözleriniz akrep gibi kabuklu.Sizin avucunuzda bir sofa var,Bir yatak var içinde, dolambaçlı bir merdivenSizin saçlarınız, kirpikleriniz,Bütün kıllarınız taş bir dehlizin ucunda.Bir ağaca bağlayabilirim sizi,Doğramadan, yolmadan, savurmadan önce,Çakmadan önce odanızın duvarına.Oktay Rıfat
edit:bir taş su için—>bir tas su içinçarşıda olabilir—>çarşıda olabilirimnot: (hay bin kunduz, ah şu düzeltme aparatı)!
pilli pati, linet katkılarınız için sağ olun. Ben de Edip Cansever’ den ekleyim bari:Yerçekimli KaranfilBiliyor musun az az yaşıyorsun içimdeOysaki seninle güzel olmak varÖrneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibiBir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızdaMidemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işteSen de bir başkasına veriyorsun daha güzelO başkası yok mu bir yanındakine veriyorDerken karanfil elden ele.Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninleSana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değilBak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renkBirleşiyoruz sessizce.Edip Cansever
yeniden okuyunca bir baktım ki gerçek bir aşkın son gamlarını anlatır gibi olmuş bu yazı.
herşeyin bir sonu vardır demiş ünlü bir düşünür. ya da sallıyorum, ben dedim.
Okurken ruhumun bu dünyadan bi süreliğine ayrıldığını hissettim,bayıldım.. Ellerine sağlık…