Küçükken bir oyun oynardık. “1-2-3 tıp!” Denildi mi herkes susardı. Daha doğrusu oyun değil de büyüklerin çocukları susturmak için uydurdukları bir şey. Çocuklar azcık gürültünün dozunu artırınca hemen “1-2-3 tıp!” devreye girer, çocukları susturuverirdi. Hatta iş biraz daha büyütülür; bir de “Konuşanın ağzına yılan girsin.” denir. Böylelikle de çocukları bir korku alır, “Ağzıma yılan girmesin.” düşüncesiyle çocukcağızlar susup kalırlardı.Ancak birazcık zaman geçince, büyüklerin birbirlerine bir şeyler anlatma ihtiyacı hâsıl olur ve oyunu ilk onlar bozarlardı. Sonrada çocuklar “Oyun nasılsa bozuldu, yılan benim ağzıma giremez.” düşüncesiyle konuşmaya başlar. Akabinde de gürültüyü iyice artırırlardı. Bu böylece sürüp giderdi.Bu oyun bizde oyun olmaktan çıkmış artık. Tabiri caizse alışkanlık olmuş. Hem de ne alışkanlık olmuş… Bu alışkanlıkla oyunu herkes herkese oynar olmuş. Abartılıp yurt genelinde oynanmaya başlanmış oyun. Nasıl mı? İşte şöyle:Halk biraz gürültü yapınca “1-2-3 Tıp!” tamam… Oyun büyütüldüğünde artık konuşanın ağzına yılan değil cebine zam giriyordu.Bu korkuyla da tebaa konuşamıyordu. Sonra oyunun orjinalinde olduğu gibi bunda da büyüklerin konuşma ihtiyacı hâsıl oluyordu.Büyüklerin konuşma ihtiyacı hâsıl olunca oyun artık bozulmuyordu. Oyun bozulmadığı içindir ki; çocukların gürültüsü artmıyordu. Büyüklerin konuşma ihtiyacıysa yazılı olarak gideriliyordu. Bu yazılar öyle günlük konuşmaları değil; yeni zamları, yeni yasakları, yeni yasaları içeriyordu. Konuşmama süresi arttıkça zamlar artıyor, küçükler konuşmamakta zorlanıyordu. Konuştuklarındaysa; daha kötüsü oluyor, zamlar sopa gibi iniyordu küçüklerin cebine! Alışkanlıklar işte…Bu alışkanlıklar da böylece sürüp gidiyordu…Galiba yeter bu kadar. Ben de çok konuştum. Hadi bakalım oyun bizim için de başlasın: “1-2-3 tıp! Konuşanın klavyesi bozulsun.