bildirgec.org

teacher07

12 yıl önce üye olmuş, 126 yazı yazmış. 2082 yorum yazmış.

SANAL DÜNYA

teacher07 | 25 July 2008 10:04

İnternet ortamı, doğru kullanıldığında gerçek bir dünya… İnsanların işlerini ne kadar kolaylaştırdığı, ne derece yararlı olduğunu sanırım kimse yadsıyamaz… Her türlü işlerimizde kullandığımız bir ortam. Sayılamayacak yararları var. Tek şart doğru işlerde, doğru zamanda ve doğru amaçta kullanabilmek. Ama gel gör ki ne hallere düşmüş insanlar… Kendilerine sanal bir dünya yatmışlar. Sanal bir dünya…

İnsanlar, sanal bir dünyada yaşamaya başlamışlar. Doğal ve insanca yaşam olan toplumsal yaşam bitiyor mu? İlişkiler sanal aleme mi taşınmış? Sohbetler sanal,ilişkiler sanal,komşuluk sanal, dostluk sanal, aşklar sanal, hatta düşmanlık sanal… Sanalda alabildiğine özgürlük, alabildiğine korkusuzluk, cesaret… geç kılevyenin başına, heyyt! Ben ben dünyayım, dünya benim… Sokakta gezmeye çekinen panik ataklı sanalda kral kesilmiş… Sataşanlar, meydan okuyanlar, randevu verenler, bile bile yalan adres verenler, yalan söyleyenler… Doyurulmamış cinselliğini, bin bir küfürle ortaya serenler… Kurtaramadığı aşağılık duygusunu doyurmaya çalışanlar… Sanal dopdolu bir dünya, bomboş bir dünya…

“Yaşama Yerleşmek” Üzerine

teacher07 | 22 July 2008 17:06

Yaşam kalitesini yükseltmek üstüne yazılmış, değerli görüşlerini açıklamış bu kitabında Prf. Dr. Üstün DÖKMEN. Yaşama yerleşmeyi, kaliteli yaşamayı, bir sandalyeye, bir koltuğa oturmaya benzetmiş yazar. Sandalyeye ya da koltuğa eğreti biçimde değil, tam ortasına dengeli bir biçimde oturmak gibi yorumlamış yaşama yerleşmeyi … İnsanların yaşamdan bıkkınlıklarını, sindirilmişliğini, karamsarlığını, yıldırılmışlığını görünce okumalarını önermek, tanıtmak istedim kitabı…Kitabın tanıtma yazısı bütünün tam bir özeti… yaşama yerleşmenin açıklaması sanki…“ Bazılarımız bazen (ve sanırım çok azımız da her zaman) dört elle sarılırız yaşama. Fark ederek, hissederek, anı yaşayarak yaşarız; bazılarımız ise sanki parmak ucuyla tutarız yaşamı.Bir sandalyeye, koltuğa, sedire kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür,eğreti bir şekilde oturmak da…Benzer şekilde yaşama, bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de…Bir at üstüne tam yerleşmeyen suvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşmeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları üstünden atar, devre dışı bırakır.”

BABA ( Şey! Öğretmenim)

teacher07 | 09 July 2008 17:03

Okula yeni başlayanlar, Anne! Baba! diye parmak kaldırırlar söz almak için. Bazen amca, bazen teyze derler… Bu arada ötekiler aralarında kıkırdaşırlar… Ben hemen müdahale ederdim. Gülerdim onlarla birlikte… Öğretmen annedir, babadır, amcadır, teyzedir derdim… Beni babanız gibi sevdiğiniz için ağzınızdan öyle çıkıyor. Ben bliyorum… Ben de sizleri çocuklarım gibi görüyorum. Oğlum, kızım dediğimde bana gülüyor musunuz? Başkalarına ben de sizleri, çocuklarım diye söylüyorum… Sizleri seviyorum derdim… Tabii zamanla öğretmen olduğumun farkına varırlardı, farkına vardırırdım.

Okulda her öğrencinin bir ruhsal dosyası olurdu. (şimdi nasıl bilmiyorum) Öğrenci ve aile ile ilgili birçok bilgiler yer alırdı bu dosyada. Öğrenci her yönüyle bu dosya sayesinde tanınırdı. Bu dosya, öğrenim yaşamı boyunca devam eder, yeni bilgilerle zenginleşirdi. Örneğin bu dosyada kardeş sayısı, tek çocuk mu? Aile durumu, anne baba öz üvey vb. bilgiler bulunurdu. Bazı sorunlarda bu bilgilerden yararlanarak, durumu çözmek kolay olurdu.

CUMHURİYETE KARŞI KATLİAMLAR

teacher07 | 01 July 2008 20:00

Halkımızın vurdum duymazlığını, ders alınması gereken olayları çabuk unutmasını, tehlikeye karşı aymazlığını vurgulamak için söylenmiş sözler vardır… “ Milletimiz balık hafızalı…” Aslında balıklara bir hakarettir… Hafızalarının olduğu ispatlanmıştır. “ Deve kuşu gibi başını kuma gömer.” Bu da yanlış, tehlikeye karşı başını ayakları arasına alıp, bir kaya görümüne gelerek çevreye uyar deve kuşu… Ama gerçek şu ki; hiçbir olay, hiçbir yaşantı uzun süre aklımızda kalmıyor. Alınması gereken dersler alınmıyor.2 temmuz Sivas Katliamının yıl dönümü… Otuz yedi insanın diri diri yakılışı… Sadece Sivas Katliamı mı? Hayır… Sivas’a gelene kadar yaşanmış katliamlar ve cumhuriyetin temel değerlerine yönelik olay ve katliamlardan ders alınmamıştır.

BONCUK GELİN OLDU

teacher07 | 19 June 2008 17:05

Minicikti evimize geldiğinde… Çocuklar bizden habersiz getirmişler. Ah oğlum ne yapacağız bunu? diye çıkıştık… Ama bir iki gün sonra alışmış, bir bebek gibi bakmaya, beslemeye başlamıştık… Pek de sevimliydi yaramaz. Kucağımızdan inmez olmuştu… Türlü oyunlar yapıyordu. Kendimizi kaptırıp, biz de oyunlarına katılır olduk. Dedim ya bir bebek gibi sevdik onu…Annesi Van Kedisiymiş. Süt beyazdı. İki kulağı arasında siyah bir leke bile beyazlığını bozamıyordu. Günlerce gözlerini kontrol ettik ama anneye çekmemişti gözleri. Süt beyazlığından, adını pamuk dedim ben. Boncuk olsun dediler çocuklar. Demokratik bir oylama ile adı Boncuk oldu.Yaşına geldi Boncuk. Evde bakamayacağımız fikri sardı bizi.Evde girmediği yer yoktu. Karıştırmadığı köşe bucak kalmamıştı… Bırakıp bir yerlere de gidemez olduk. Ne yazık ki her taraf da tüydü… Götürüp; ne sokağa, ne de parklara bırakabiliyorduk. Şaşkınlığımız bir sevinçle son buldu. Verecek yer ararken; karşı apartman komşumuz istemez mi . İyi bakılacağını bildiğimizden, havalara uçtuk. Bir erkek kedisi vardı, ona arkadaş arıyordu. Yani gelin gidecekti Boncuk…Duygularımız kabardı., Boncuk giderken… Hiç kızımız yoktu. Kız gelin eden ana-babaların duygularını yaşadık… Dünür olduk dedi komşu kadın. İstediğiniz zaman gelip görebilirsiniz.Bilmediğimiz, tatmadığımız kız gelin etme duygusunu yaşadık… Mutluluk ve hüzün…

KÖY ENSTİTÜLERİ

teacher07 | 16 June 2008 15:01

“Köylü efendimizdir” diyen, eylemleri arsında halkçılık bulunan Atatürk’ün, çağdaş kültür ışığını köylere ulaştırmak istemesi pek doğaldır. Bu amaçla Köy Öğretmen Okulları, Halkevleri sağlığında kurulmuştur. Aydınlanma dünya görüşünün baş özelliklerinden, akılcı kültür değerlerinin olabildiğince yayılması gereklidir.

Çağdaş kültürün aydınlığını, toplumun en geniş tabanı olan köylüye kadar ulaşması için; Atatürk’ün sağlığında kurulamayan , devrimlerin devamı olan Köy Enstitüleri bu amaçla kurulmuştur.

anketle cinayet

teacher07 | 28 May 2008 11:40

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=880126&Date=28.05.2008&CategoryID=77

YÖRÜKLER

teacher07 | 27 May 2008 10:48

Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ve hayvanlarla göçebe olarak yaşayan Türklerdir. Yörüklerin yaşam tarzında hayvanlar büyük yer tutar. Uzun zaman yerleşik hayata geçmemiş, yazın yaylalara, kışın ılık sahillere göçmüşlerdir. Evleri keçi kılından yaptıkları kara çadırdır. Orta Asya’dan gelip erken yerleşik düzene geçenlere Türkmen denmiştir. Anadolu’nun hemen her yerinde bulunmalarına karşılık; Osmanlı Devleti’nin kuruluş yeri olan Bilecik-Söğüt, Ege bölgesi ve Akdeniz Toroslar’da yoğun yaşamışlardır. Zamanımızda yerleşik olmayan Yörükler yok denecek kadar azdır. Kara keçili yörükleri, kızıl keçili yörükleri, tekeli yörükleri gibi bir çok isim almışlardır. Obalar halinde oradan oraya göçmüşlerdir. Kültürlerini uzun süre korumuşlardır. Yabancıdan kız alamamış, yabancıya kız vermemişlerdir. Zamanımızda bu da değişmiş, çevreyle kaynaşmışlardır.

ANDAÇ

teacher07 | 23 May 2008 10:51

Güneş söndü mü ne
Deniz zindan karası
Afat bulutları oluşmuş
Dalga dalga köpükler
Duymuyorum…
Dalgaların hışmı ne
Anlamıyorum
Görünmez harflerle yazılmış
Andacındaki cümle
İri puntolarla avuçlarımda
Avuçlarımda yüreğim
Yüreğim acıyor be …….m

KUŞAKLAR ÇATIŞMASI

teacher07 | 20 May 2008 15:07

“Günümüzün gençleri öyle umursamazlar ki; ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı olmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kurallara boş veriyorlar. Çok duygusuzlar, beklemesini bilmiyorlar.” Demiş yüzyıllar önce Hesiod diye bir düşünür. Her zaman erişkinler, gençlerden dert yanmaktadır. Sorumsuz, saygısız,öğütlere kulak asmayan , kendi doğrultularında giden bir nesil olarak görürler. Gençler de erişkinleri; geri kafalı, tutucu kişiler olarak görürler. Gençleri anlamazlar. Çıkarcı ve iki yüzlüdürler diye yargılarlar. Nerde bizim gençliğimiz nerde şimdiki gençlik diye dert yanan yaşlılar, kendi gençliklerini unutmuş görünürler. Onlarda gençken aynıydılar oysa