bildirgec.org

semazem

11 yıl önce üye olmuş, 182 yazı yazmış. 241 yorum yazmış.

etimoloji : pezevenk

semazem | 11 October 2006 21:52

harschena isimli yazar arkadaşım pezevenk isimli yazısında kelimenin kökeninden bahsetmiş.

nedense, etimoloji konusunda bir sözlük yayımlayan herkes, özellikle böyle popüler kelimeleri hep diğerlerinden farklı açıklamaktadırlar. ben de hemen elimdeki kaynaklara bakarak bulduğum farklı açıklamaları yazmak istedim.

orijinal yazıya düzeltme değil ek niteliğindedir.

ismet zeki eyüboğlu, türk dilinin etimolojik sözlüğü isimli kitabında pezevenk sözcüğünün, farsça kapı tokmağı, sürgü, tıkaç anlamına gelen pejavend kelimesinden “kapı arkasında bekleyen kişi” olarak anlam değişmesiyle bugünkü halini aldığını söylemiş.

ben ki

semazem | 11 October 2006 21:24

ben ki;
kimseyi katmamak için hayatıma ( seni beklerken yani, nereden olursa olsun gel diye, çık diye, ol diye ) çok uzun zaman ( ne kadar uzun ? ömür kadar mı ? seni sevmeye bir ömür yeter mi ? ya beklemeye ? gelmezsin ki !) yalnız başıma çıkıp da, o bar senin, öteki de senin ( benim barım yok / bütün barlar benim) dolaşıp; herbirinde kendimeen bir şeyler bırakmak için içmişliklierime inat; bir daha asla yalnız içmeyeceğime söz vermemiş miydim kendime ?

nasılsa birileri gelir diye bu gece ( ki bu gün; dört kelimeyle düşüverdin hayatıma, suretsiz, sessiz, gözlerinsiz / nice zaman sonra / ki unutmama yetmeyecek seni hiç bir zaman ) gidip de hafiften içmeye başlayınca; ve kimseler gelmeyince, ve geldiğinde iş çoktan işten geçmişse…

hüzün kuşları

semazem | 11 October 2006 21:23

hüzün kuşları gelip yedi bütün kuş üzümlerini. Ve çam fıstıklarını. oysa biz seninle pilav yapmayacak mıydık onlarla. birlikte içimizden geldiği için “iç” dediğimiz ama aslında “iç olmayan iç pilav – olsa olsa canımın içi pilav olur bu pilav – ” yapmayacak mıydık. yaparken de aklına geldikçe bu isim sen, gülmeyecek miydin gözlerini kısarak.

“iç olmayan iç pilavımıza kuş üzümü ve fıstık da ekleyelim mi hayatım, ama yeni bahar koymayalım ben sevmiyorum ” dedim diye, birlikte önce markete gidip; sonra “otantik olalım aktar kullanalım” diye daha baharat reyonuna varmadan geri dönerek bir “aktarcı” ya gitmemiş miydik seninle.

vanilya kokusu ve sensizlik üzre yazılmıştır

semazem | 10 October 2006 16:15

– I –
düşlerimi elime alıp sevdaya fırlattım gül kokularını. yağmuru arkama alıp denize karşı durdum. rüzgara bıraktım tüm hayalkırıklarını. birkaç dal kırıldı, kediler çöp tenekelerinden fırlayıp kaçtılar, bir yerde bir kapı çarptı, bir cam kırıldı.. tazelendi ömrüm sanki bu seher, gün yeni bir bana doğdu sandım. aldandım.

yüreğimin çığlıkları dolandı durdu sokakları, görüntümden ürküp kaçtı çocuklar, kuşlar uzak uçtu, polisler ters ters baktı, bir tek damlalar düştü üzerime. damlar saçlarımdan yüzüme aktı, yüzümü birbirine kattı bir yumruk gibi savrulan rüzgar. kendime geldim, ayıldım, her şeyi unuttum sandım. aldandım.

kokun ve yağmur üzre yazılmıştır.

semazem | 10 October 2006 16:14

gece. salonda uyumuşum. ışık yakmamıştım. mumlar sönmüş. karanlık. dışarıdan bir hışırtı geliyor. belli ki yağmur yağıyor. dalları balkonumun penceresine çarpan kiraz ağacının sensiz koparmaya kıyamadığım meyveleri acaba dökülür mü ? dökülürse “sensiz yapamadıklarım” defterine bunu da mı ekleyeceğim? “sensiz yapamadıklarım” defterini iptal edip de “sensin yapamadıklarım” diye bir defter mi açsam ki?

yağmur hızlanıyor. derenin sesi coşar simdi. ya da derecik. ya da “yağmur yağınca su miktarı artan, sesi çoğalan, pencerem açıksa yağmur damlalarıyla birlikte içeri kaçan akan su parçası” her neyse işte..

kûn

semazem | 10 October 2006 16:14

bu bend yar üzerinedir;

gönül bu işte; elinle tutamıyor, üstüne yatamıyor, altına alamıyor çıkarıp atamıyorsun ki.. bir bakıyorsun aklını da alıp gitmiş, kendi başına, bir çift gözün, bir kaşın, bir kirpiğin, bir sesin öksesine tutulup kalmış… o dalda bülbül olayım demiş ya, tıkmışlar dutu ağzına, lâl olmuş….

kapanmış içine, çekmiş kendini duvarlarının ardına, bir kaç tuğla daha eklemiş; ses vermez, söz söylemez, gülmez olmuş.. sorana cevap, sormayana selam vermez olmuş.. yazmış, söylemiş, ağlamış, içmiş; ne ayağını ökseden kurtarmış, ne dalda açan çiçeğe uzanmış.. yanmış be senin anlayacağın, yanmış, tutuşmuş…

koku

semazem | 10 October 2006 13:41

koku

ah ben istemez miyim bu başlığın altına şöyle patrick suskind gibi bir hikaye döktürmeyi. ya da hangi tene hangi koku iyi gider gibi, bir koku üstadı ahkamı kessem. ama ne yazık ki burada bahsetmek istediğim kokular öyle edebi ya da keyifli kokular değil, tam tersi pis kokular; insan kaynaklı pis kokular.

insan kaynaklı pis kokular diyince ilk akla gelenler sanıyorum ter kokusu, ayak kokusu, ağız kokusu ve bir de barsak gazı kokusudur. bunlardan sadece sonuncusu ise özel bir isimle anılır 🙂 diğerleri kokan nesnenin sonuna “kokusu” getirilerek söylenir.

haber nedir ? habercilik nedir ?

semazem | 10 October 2006 13:28

yanlışları görerek doğruyu bulmak da güzel. ama bunu bulanlar yanlışları yapanlar değil de yanlışlara maruz kalanlarsa, yanlışlığı göremeyenler için büyük bir sorun var demektir.

hele ki söz konusu yanlışlığı yapanlar habercilerse…

thy uçağı kaçırılmış. italya’ya indirilmiş. kaçıranların papa’ya mesajı varmış. kaçıranlardan birinin adı soyadı birinin de adı belliymiş.

dinlediğim 3-4 farklı kanaldaki toplam 1 saatlik kısımda doğru olanlar bir tek bunlardı. ben bilgisayarcı adamım kaçıranların adını duyunca yazdım google’a hemen.

cep telefonlarına gelen reklam-haber-duruyu-promosyon mesajları

semazem | 03 October 2006 00:47

önce hemen söylemek istiyorum “topunuzun allah cezasını versin”

“bela” diyeceğim de, annem bela okuma der hep o yüzden diyemiyorum. ama dilerim cep telefonunuzu mesaj yüzünden kullanamaz olursunuz, en acil zamanda onlarca mesaj gelir de işinizden gücünüzden olursunuz, habersiz kalırsınız, uçağı, treni kaçırırsınız da dımdızlak ortalıkta kalırsınız ; karınızla metresinize gönderdiğiniz mesajlar yanlış gider, evinizden barkınızdan olursunuz, çoluğa çocuğa rezil olursunuz; en gizli mesajlarınız promosyon mesajı olarak dağıtılır da işinizden gücünüzden olur karnınız aç kıçınız açık kalırsınız inşaallah.

“minimum tecavüz”

semazem | 03 October 2006 00:45

duymadıysanız duyun diye, bir kaç gündür duyduğum bu başlığı alıp burada da aynen kullandım. evet konumuz “minimum tecavüz”

duymayan kaldıysa diye olayı da açıklayayım : ankara kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulu, ankara’nın şirin mekanlarından birisi olan kuğulu park’ın bir bölümünün yol yapılma çalışmasın çerçevesinde kullanılmasına karar vermiş. bu olayı, basın tecavüz olarak değerlendirmiş ve miktarın belirsizliği konusunda da hayrete düşmüş, sonuçta bu başlık çıkmış ortaya.

ne kadar bölümünün kullanılmasına karar vermiş, bu konuda bir açıklama yok. buna belediye başkanı ile şantiye şefi arasındaki birileri karar verecek. belki de dozer operatörü..