gece. salonda uyumuşum. ışık yakmamıştım. mumlar sönmüş. karanlık. dışarıdan bir hışırtı geliyor. belli ki yağmur yağıyor. dalları balkonumun penceresine çarpan kiraz ağacının sensiz koparmaya kıyamadığım meyveleri acaba dökülür mü ? dökülürse “sensiz yapamadıklarım” defterine bunu da mı ekleyeceğim? “sensiz yapamadıklarım” defterini iptal edip de “sensin yapamadıklarım” diye bir defter mi açsam ki?yağmur hızlanıyor. derenin sesi coşar simdi. ya da derecik. ya da “yağmur yağınca su miktarı artan, sesi çoğalan, pencerem açıksa yağmur damlalarıyla birlikte içeri kaçan akan su parçası” her neyse işte..hızla kalkıp pencereyi açıp yine uzandım koltuğa. sanki hızla kalkıp pencereyi açmamışım da, o hep açıkmış gibi olsun diye. hemen serin hava doldu içeri ve derenin sesi. ve ayak parmaklarıma düşen yağmur damlaları. sensizlik belki çıkar diye bekledim dışarı ama sanırım yetmedi yoğunluğu. sensizlik dışarıda daha mı çok ne ?bir kaç gün önce bu koltukta benim uyuduğum gibi uyurken sarıldığın yastığa sinmiş kokuna sarılıyorum hala. senden koparabildiğim anlık dokunuşlar, anlık bakışların yanında bu koku ömür kadar uzun sayılır.azaldı ama gitmedi. ve sana ait hiç bir şeyin olmadığı kadar gerçek işte. bunca zamanın sonu, hepi topu, bir yastığa sinmiş bir koku.azalır diye korkuyordum ama giderek hızlanıyor sanki yağmur. karanlığın içinde çoğalan su sesi, ayaklarıma -sanki- batan yağmur damlaları, yokluğunun varlığı bu koku, gökyüzünde koyu gri bulutlar. bir bilimkurgu filminde esas çocuğun gerçekle sahteyi anladığı sahnedeyim sanki. ama benim gerçekle sahteyi anlamaya cesaretim yok. sahteye kanmak daha kolay kokun bu kadar burnumdayken. gerçeği alıp da koyacak yerim yokken, hem zaten böyle karanlıkken, hem zaten yağmur yağarken, su sesi içeri dolarken, “sen sen sen” çok daha kafiyeliyken..yedibinyediyüzdoksanbeş şarkının arasından rasgele seçe seçe “gönlüm senin esirin kalbim senindir” i seçti gitti alet. ben sözde teknoloji hayatı kolaylaştırır diye aldıydım bunu. mastika vardı bir yerde, roman havası vardı, neden bu şimdi ? tüm gerçekliğiyle yüzüme vurmak için mi bu kurgusal olsun diye umduğum hasreti. “rüya falan değil, rüyalar iki yıl sürmez, yarın sabah uyanınca da bu hayata devam edeceksin” mi demek istiyor bana utanmadan parasını benim ödediğim bu mepeüççalar bozuntusu.görünen pencerelerin hiç birinde ışık olmaması, piyanonun başına oturup da bu şarkının nasıl söylendiğini o salak alete göstermek için yanlış bir zaman olduğunu göstermese, ben ona gösterirdim ama … ama yağmur yağıyor. ama burnumda onun kokusu. ama uçtu uçacak açık pencereden yüreğim. ama gözlerimde bulut yüzümde yağmur. ama çıkmaz ki sesim benim sensizliğin bu saatlerinde..şimdi artık bunlara katlanmak için gerçekten hayale kaymanın zamanı.kapımı vuran biri mi var,yoksa çıkıp sana gelmek için göğsümü mü zorluyor kalbim.bulutlar mı örtüyor üstümü,toprak mı;ölüyor muyum,gümüşlere mi gömülüyor düşlerim.’sıcacık bir yağmur siner kara gecenin içinetoprak somun gibi kabarırtak tak vurulur kapımakişner kapımda kır atımdünyam gümüşler kuşanır(a. kadir)‘