yanlışları görerek doğruyu bulmak da güzel. ama bunu bulanlar yanlışları yapanlar değil de yanlışlara maruz kalanlarsa, yanlışlığı göremeyenler için büyük bir sorun var demektir.hele ki söz konusu yanlışlığı yapanlar habercilerse…thy uçağı kaçırılmış. italya’ya indirilmiş. kaçıranların papa’ya mesajı varmış. kaçıranlardan birinin adı soyadı birinin de adı belliymiş.dinlediğim 3-4 farklı kanaldaki toplam 1 saatlik kısımda doğru olanlar bir tek bunlardı. ben bilgisayarcı adamım kaçıranların adını duyunca yazdım google’a hemen.adı soyadı belli olan adamın papa’ya yazdığı bir mektuba sonra da askerlik karşıtı bazı fikirlerine denk geldim. mektubu buldum okudum. askerlik karşıtlığıyla hiç ilgilenmedim. ben bunları bulduktan sonra, en erkeni 10 dk. sonra olmak üzere kanallar da bunlardan bahsetmeye başladırlar. ama daha mektubu tam okumadan hemen “mektup yazmış, papa’yı protesto etmiş” demeye başladılar.”ulan yanlış mı anladım ben bu mektubu” diye bir daha okudum. yooo. protestoyla alakası yok papa’dan yardım istemiş adam.yahu başka bir mektup mu var acaba diye google’a tekrar dalmış bir yandan da ” adamlar google’dan mı bakacaklar, dev gibi arşivleri , yüzlerce araştırmacıları vardır. allah bilir orijinal mektup bile bunlardadır” diye kendimden şüphe ediyorum.ama ben henüz yeni bir şey bulamamış ve onları dinlemeye devam ederken, birden kanallar da ” mektup protesto amaçlı değilmiş, yardım istemiş” demeye başladılar.bunu da hala ciddi bir haber olarak veriyorlar. ne yüzleri kızarmış, ne yanlışlık olmuş diyorlar, ne de başka bir şey.sanki 10 dakika önce “.. papa’ya protesto mektubu yazmış” diyenler onlar değilmiş gibi şimdi de “hayır öyle değilmiş, böyleymiş” diyorlar.hele kanalardan bir tanesindeki spiker öyle bir laf etti ki sanki söz konusu kişi ” ben papa’ya protesto mektubu yazdım” demiş de bunlar onun yalanını bulmuşlar gibi bir durum çıktı ortaya.bir haberi diğer kanallardan önce bulup da bunu iletmek tabi ki gazetecilikn alanında önemlidir. ama gördüğüm kadarıyla bizim kanallarımız sadece yalan/yanlış haberi, “önce düzeltmek” alanında bu konuda bir yarış içerisindeler.hayır, normalde ne gazete okurum ne de haber seyrederim. dünya gündemine “bomba gibi” düşen olaylar bile benim kulağıma 1-2 gün sorna sızar. akşam vakti internette olayı duyunca babamın sözünü dinleyip bir haber dinleyeyim dedim. olana bakdemek en iyisi benimkisi gerçekten: 3-4 gün sonra haber alınca bütün yalan/yanlış bilgilerden arınmış doğru habere ulaşabiliyorum.”şakası bir yana” diyeceğim de, şakayı kaldırınca rezalet bir durum ortaya çıkıyor.ben, sıradan bir adam evimden kendim için bir bilgiye ulaşabiliyorum. ama görevi bilgi/haber vermek olan ve gereğinde “60 milyon bizi izliyor” diyebilecek kişiler bu habere ulaşamıyorlar. ulaştıklarında da okuyup anlamadan hemen ekranlardan duyuruyorlar. sonra bunda da yanlışlık yapınca bir özür bile dilemeden doğrusunu veriyorlar.iyi de, haberi orada bırakanları, birden çok kanal izleyip hepsine inanaları, duyduklarını doğru sananları ne yapacağız.bir de haberin arasına, altına, üstüne giren reklamlarla, asıl olayı birbirine karıştıranlar ne yapsın. hoş gerçi bu yalan yanlış haberleri “yeni çıkan bir çamaşır makinesinin 30 dakikada uçağı kacırarak, sık kullanıldığında papa’nın bile kolesterolünü düşürebileceğini iddia eden askerlik karşıtı kremalı bisküiler rehin aldıkları şampuanları nihayet bıraktılar” diye anlayan birisi de çok fazla bir şey kaçırmış sayılmaz.habercilik ciddi bir iş olmalı sanıyorum. bu ciddiyetin altını tüp, köşesini cep telefonu, soldaki bantı banka, sağdaki bantı hijyenik kadın bağı ile süslediklerine göre sanırım ciddiyet anlayışlarımız biraz farklı.zaten neden dinlenir bu haber de hiç anlamam. “olan bitenden haberimiz” olsun diyorlar. iyi de bu “olan biten”, benim haberimin olup olmamasından hiç etkilenmiyor, benim sinirim bozulduğuyla kalıyor…siz gelin beni dinleyin, haber falan dinlemeyin:)