bildirgec.org

plakton

11 yıl önce üye olmuş, 85 yazı yazmış. 359 yorum yazmış.

Çizgiler (1)

plakton | 06 August 2007 15:08

Sevgi ile nefret arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiyi geçmek çok kolaydır. Ya geçersiniz yâda birileri sizi iter geçmek zorunda kalırsınız. Kimseyi nefret etmek için sevmezsiniz. Ama nefret ettiğinizi aslında seversiniz…

Tutku ile aşk arasında, kalın bir çizgi vardır. Bu çizgi zamanla oluşur, zamanla kalınlaşır. Ne kadar çok isteseniz de bu çizgi düzgün çizilmediyse kalınlaştıramazsınız…

Umut ile isyan arasında, tutkulu bir aşk vardır. Aşkınızın tutkusu sizi ya mutsuz bir isyankâr yapar yâda mutluluk dağıtan, umut dağıtan bir âşık

Yazmak…

plakton | 03 August 2007 13:59

Elimdeki deftere yazmak istemiyorum artık. Yazmak zor geliyor. Her kelime kâğıdın üzerine kalemin sabırsız hareketleri ile dökülürken, nedense benim canım acıyor. Kelime gibi kalmıyor bu keratalar. İçlerinde sadece tek anlam ifade edenleri var, var ama ya o çok anlam gizleyenleri yok mu, işte onlar acıtıyorlar canımı. Hepsini tek tek inceliyorum. Olmuyor anlamıyorum. Tekrar tekrar bakıyorum onlara. Bazen iyice yoruyorlar beni sıkıyorlar. Savaşıyorum onlarla.
Yazmak istemiyorum artık. Anlamak yâda anlatmak istemiyorum. Biliyorum hep yanlış anlaşılıyorum. Zaten yeterince yoran ve zorlayan bu hayatın üzerine bir yük daha taşımak istemiyorum. Taşıdıklarım beni yeterince eziyor zaten. Üstüne birde yanlış anlaşılınca iyice sersemliyorum. Hiç üzmek istemediğim insanları kullandığım kelimelerle istemeyerek üzünce canım daha da acıyor. Kullandığım kelimelerin acısını taşıyorum yanımda. Cebimdeki kelimeleri ise hiç çıkarmıyorum. Eğer onları da çıkarırsam taşıdığım acı kavurur.
Yazmayacağım artık. Uyku sersemliği ile dolaşacağım buralarda. Gördüğüm kelimeleri toplayacağım sadece. Ceplerimi boşaltıp kelimelerle dolduracağım inadıma. Sonra onları sigaramla birlikte yakacağım. İçime çekeceğim derin derin sanki bir kokuyu çeker gibi. İliklerime kadar hissedeceğim onları. Bir parçam olmalarını sağlayamasam da, en azından nerede olduklarını bileceğim.

Hayatta Güçlü Olmak Zorunluluğu

plakton | 30 July 2007 10:54

Ne çok şey biriktirmişim şu hayatta, ne çok yaşanmışlığım olmuş kısa ömrümde. Acısı tatlısı, gülmeli ağlamalı su gibi gecen yıllarım kalmış geride. Geriye dönüp baktığımda dünmüş gibi olan, ne çabuk geçti ne yaptım dediğim yıllar…

Erken yaşta başlanmış bir hayat mücadelesi, “ben varım dimdik ayaktayım” deme çabaları… Hayat zor, bir o kadar da acımasız. Ya güçlüsünüzdür yâda değil, ortası yok bunun. Yok, çünkü orta olmak her zaman yenilgiye yakın olmakla sonuçlanır. Geriye baktığımda, insanları izlediğimde ortaya çıkan hep bu oldu, yâda ben böyle gözlemledim. Bilemiyorum… Bildiğim bir şey varsa şu hayatta güçlü olmak zorunluluğu.

Son Model Aşklar için…

plakton | 26 July 2007 11:07

Eskiden her şeyin bir değeri vardı ve bu değerleri ölçen alet ve aletler henüz icat edilmemişti. İşte aşk dediğimiz duygu da bu değerlerin en başındaydı o zamanlar. Ve o zamanlar ince hastalık derlerdi aşka. Çaresi bulunmayan bir hastalık olarak dolanırdı toplumda.

Kim âşık olsa herkes ona ölümcül hasta gözüyle bakardı, çünkü aşk kutsaldı sevilene değil sevene değer verirdi insanlar. Aşk ne paradan anlardı nede puldan. Âşık ya divane olur yollara düşerdi yâda kendini viraneye döndürüp sadece sevdiğini düşünüp içerdi. Ona günah yazılmazdı. O dünyanın cehennemin de yanacağı kadar yanardı, çünkü eskiden âşık olmanın da bir anlamı vardı. Aşk erdemlikti, aşk adamlıktı. Herkes âşık olamazdı. Yürek isterdi, cesaret isterdi.

Senin için DOSTUM

plakton | 21 July 2007 18:23

“Bunu okuyacağını biliyorum dostum. Belki söyleyemediklerimi artık söylemem gerekiyor “
Beni yenemediler dostum. Onlara yenilmedim. Güçlü olmak zorundaydım ve oldum da. Senin sayende. Bir seneye yakın zamandır senin yardımınla ayakta durdum. Yıkılmadım. Aklımı kaçırdığımı hissettiğim anlarım çok oldu. Sen sadece gülüp geçtin. Söylediğin iki yâda üç kelimeyle bütün ruh halimi değiştirebiliyordun çünkü.

Bana asıl kaybetmenin ne demek olduğunu öğrettin. Senin sayende öğrendim; neyi kaybedersem ağlamam gerektiğini. O zaman anladım kazandığımı. O zaman anladım bu kazancımın kardeşim olduğunu.

Mülteci hayatlar…

plakton | 28 June 2007 17:15

Savaşın bitip bitmediğini bilmiyorum. Karşı tarafla görüşmeyeli uzun bir zaman olmuştu. Halen birkaç yerde küçük saldırıların haberlerini alıyordum. Ne kadar uzak kalmaya çalışsam da, muhakkak bir yerlerden bu tip; ben olmadan bana yapılan saldırılara maruz kalıyordum. Zaten bu yüzden mülteci durumuna da düştüm. Ortak kullanılan topraklarımızı terk edip, öz topraklarıma dönmek zorunda kaldım.

Her ne kadar başka adlarla adlandırılırsa adlandırılsın bu, tamamen bir savaştı. İstemeden savaştım. Biliyorum ki hiç kimse bir şey kazanmayacak. Aksine kaybedecekti. Ve kaybetti de. Her iki tarafta, savaşın olumsuz etkilerini silebilmek için mülteci konumuna düştü. Başka yerlere sığındı.

Yüksek Dozda Sayıklamalar

plakton | 27 June 2007 10:21

Gecenin bir yarısı… Bir şarkı düşüyor aklıma. Ve sensiz… Ve kimsesiz… Yalnızlığım başucumda sayıklıyor, “dememiş miydim?” diye. “Ben hep buradayım ama o gidecek… Dememiş miydim? Bir gün yine döneceksin bana ve ben açacağım kollarımı sana”. İşte o anda anlıyorum asıl yalnızlığın sensiz kalmak olduğunu ve asıl yalnızlığımın senin gidişinle çıktığını saklandığı yerden. Yaşadığımız anlık mutluluklar geliyor aklıma ve yaşayabileceğimiz sonsuz güzellikler dikiliyor karşıma. Bakışları bile yakıyor içimi… Koruyamadınız diyorlar bir bir, bizi saklayamadınız kendinize ve ben hesap veremiyorum sensizliğin orta yerinde onlara… Sen olsaydın diyorum içimden, sen olsaydın susturabilirdim onları. Sen olsaydın hiç konuşamaz, hiç üzemezlerdi oysa… Yâda biz onları hiç üzmezdik sen olsaydın…

SEN ÖNYARGILI KİŞİ…

plakton | 18 June 2007 14:01

Evet… Evet… Başlık sizi buraya çekti. Bakalım kimler var. Büyük aşk yaşamış olanlar, aşka inanmayanlar, inanıpta kimseyi sevilmeye değer bulmayanlar, sevip pişman olmuşlar, sevmeyi bekleyenler, iş işten geçmişler, gelgeç ilişkilerle idare etmeye çalışanlar, durmuş oturmuşlar, oturamamışlar, modası geçmişler, uslanmışlar, uslanmamışlar, duyuları körelmişler, duyuları körelmemişler, tövbekârlar, modası geçmişler, dağılmışlar, bileklerini jiletlemişler, değişik seçenekler arayanlar, boş vermişler… Herkes buradaymış desenize…
Değerli okurlar…
Az sonra aşağıda bütünüyle benim emeğim sonucu ortaya çıkmış bir yazı okuyacaksınız. Bu yazı bu bölümde çoğu yazının olduğu gibi bir takım insanların başına gelmiş bir takım olayları anlatıyor. Birini, bir başkasını, bu iki kişiden bağımsız ya da onlarla şu yâda bu biçimde ilintili bir üçüncü kişiyi. Bekli de tek görünüm altındaki iki kişiyi; ona yakın olanı ve bu üçüncü kişiyle anlaşılması zor bir ilişki içinde olan tek, iki yâda üç insanı konu ediliyor.
Biraz karışık kabul ediyorum. Ama bunlar zor durumdalardır bilirsiniz. Bunlarla özellikle şunu belirtmeme izin verin. Yazıdaki kişi ve olaylar hiç kimseyle uzaktan yâda yakından ilgili olmayıp baştan aşağı düzmece ve uydurmadır. Kimi dar görüşlü kişi yâda kişicikle, Yazıda yaşamsal izleklerin yer almış hatta ağır basmış olduğu savını ileri sürebilirler. Bunlar eleştirecek başka bir şey bulamamış olacaklardır benim için. Sorarım size bir yazı yaratırken insanların kendi yaşamlarından yararlanması neden bu kadar küçümsenir? Başkalarını anlatmak beceri olurken, kendi kendini anlatabilmek cesareti niye böylesine hor görülür? Bu hor görücülere şunu söylemek istiyorum.
Yazıktır arkadaşlar ön yargılı olmayalım.

Pssşttt… Sevgili

plakton | 18 June 2007 09:32

Evet, yine ben… Neden buradayım bilmek ister misin? Yok, yok öyle kolay anlatmam. Bekle… Hemen olmaz. Tadını çıkartmam lazım önce… Kolay lokmalarla beslemiştim seni… Ama şimdi anlıyorum ki hata etmişim. Kelimelerimi öldürüp geliyorum yanına… Ölsünler ki duymasın kimse ve söylemesin benden başkası…

Çok mu merak ediyorsun ne diyeceğim, öyle kulak kesilmiş bekliyorsun beni…Ne söyleyecek acaba bunca günden sonra? Acaba nereden başlayacak. Yalvaracak mı? Yoksa dizlerime mi kapanacak? Hadi BENCİL sende…

Tamam, tamam kızma Pssşttt… Acele etme ama… Bekle… Bu kelimelerimi toplamalıyım önce, gidişinin ardından pek bir dağıldı garipler, bilirsin gidişinin ardından pek bir konuştular ya. Susturayım önce. Bekle ama. Kelimelerimi öldürüp geliyorum yanına… Ölsünler ki duymasın kimse ve söylemesin benden başkası…