Evet… Evet… Başlık sizi buraya çekti. Bakalım kimler var. Büyük aşk yaşamış olanlar, aşka inanmayanlar, inanıpta kimseyi sevilmeye değer bulmayanlar, sevip pişman olmuşlar, sevmeyi bekleyenler, iş işten geçmişler, gelgeç ilişkilerle idare etmeye çalışanlar, durmuş oturmuşlar, oturamamışlar, modası geçmişler, uslanmışlar, uslanmamışlar, duyuları körelmişler, duyuları körelmemişler, tövbekârlar, modası geçmişler, dağılmışlar, bileklerini jiletlemişler, değişik seçenekler arayanlar, boş vermişler… Herkes buradaymış desenize…Değerli okurlar…Az sonra aşağıda bütünüyle benim emeğim sonucu ortaya çıkmış bir yazı okuyacaksınız. Bu yazı bu bölümde çoğu yazının olduğu gibi bir takım insanların başına gelmiş bir takım olayları anlatıyor. Birini, bir başkasını, bu iki kişiden bağımsız ya da onlarla şu yâda bu biçimde ilintili bir üçüncü kişiyi. Bekli de tek görünüm altındaki iki kişiyi; ona yakın olanı ve bu üçüncü kişiyle anlaşılması zor bir ilişki içinde olan tek, iki yâda üç insanı konu ediliyor.Biraz karışık kabul ediyorum. Ama bunlar zor durumdalardır bilirsiniz. Bunlarla özellikle şunu belirtmeme izin verin. Yazıdaki kişi ve olaylar hiç kimseyle uzaktan yâda yakından ilgili olmayıp baştan aşağı düzmece ve uydurmadır. Kimi dar görüşlü kişi yâda kişicikle, Yazıda yaşamsal izleklerin yer almış hatta ağır basmış olduğu savını ileri sürebilirler. Bunlar eleştirecek başka bir şey bulamamış olacaklardır benim için. Sorarım size bir yazı yaratırken insanların kendi yaşamlarından yararlanması neden bu kadar küçümsenir? Başkalarını anlatmak beceri olurken, kendi kendini anlatabilmek cesareti niye böylesine hor görülür? Bu hor görücülere şunu söylemek istiyorum.Yazıktır arkadaşlar ön yargılı olmayalım.