Gecenin bir yarısı… Bir şarkı düşüyor aklıma. Ve sensiz… Ve kimsesiz… Yalnızlığım başucumda sayıklıyor, “dememiş miydim?” diye. “Ben hep buradayım ama o gidecek… Dememiş miydim? Bir gün yine döneceksin bana ve ben açacağım kollarımı sana”. İşte o anda anlıyorum asıl yalnızlığın sensiz kalmak olduğunu ve asıl yalnızlığımın senin gidişinle çıktığını saklandığı yerden. Yaşadığımız anlık mutluluklar geliyor aklıma ve yaşayabileceğimiz sonsuz güzellikler dikiliyor karşıma. Bakışları bile yakıyor içimi… Koruyamadınız diyorlar bir bir, bizi saklayamadınız kendinize ve ben hesap veremiyorum sensizliğin orta yerinde onlara… Sen olsaydın diyorum içimden, sen olsaydın susturabilirdim onları. Sen olsaydın hiç konuşamaz, hiç üzemezlerdi oysa… Yâda biz onları hiç üzmezdik sen olsaydın…Sözlerin geliyor, karanlığın içinden… Bakışların. O kıyamıyorum diyen gözlerin işliyor tekrar, tekrar ciğerime. Ne güzel bakardın oysa bana, ne güzel seslenirdi dilin sebepsiz mutlulukları açan sözlerini. Mesela, “çirkinim” diyesin bana tekrar tekrar ve ben şımarık çocuklar gibi, bir daha söylemelere tutup seni defalarca dinleyeyim “çirkinim” kelimesini senden, usanmadan ve bıkmadan an ve an…Ama sevmekle yetmiyordu hiçbir şey, tamlaştırmaya çalışırken biz birbirimizi sevginin yetemediği noktaları göremiyorduk. Aşktan başka bir şey hissetmeyen yüreklerimizle. Ve zaman bizim için işliyordu durmadan, zaman ayrılık anını çoktan belirlemiş oyun oynuyordu ruhlarımızla… Uzak çok uzak sanki ayrı dünyalardan bulduk birbirimizi Tuzak bir tuzak belki, güvendim bakışlarına çok sevdim seni Ne çok sevmiştim seni Ve ne çok seviyorum hala seni. Gerçekten söylesene sevgili… Sende sevdin mi beni… Bakışlarımı özlediğin oluyor mu mesela, yâda sözlerimi… Yanında olduğum anları hasretle hatırlıyor musun sende benim gibi… Ve onlar, Yasayacağımız güzel anlar senin karsına da dikilip korkak diye bağırıyor mu sağır edercesine kulaklarını? Hiç bilmediğimiz, iki ayrı yerde yasarken kendi kendimize. Ve belki de hiç tanımayacakken birbirimizi, Bir yerlerde birileri sanki can sıkıntısından hareket ettirdi üzerinde yaşadığımız camdan oyuncağını da; birbirine düştü yüreklerimiz ansızın bir nisan sabahı uyandığımızda uykumuzdan. Ve o Nisan sabahı başladı her şey bir bir kurgulanmaya sanki. Sanki verilen geçici ve kısa mutluluğun ardından çöreklenen o büyük hüzün içindi her şey Ve sanki her şey, Kim bilir kimdi, birbirimizi bulmamızı sağlayan ve tekrar ayıran bir cani edasında… Rüzgârlarla uçup gitti unutuldu işte. Ve kim bilir ne zaman son bulacak bizim şarkımız bu gece, bu gece hangi saatte dalacağım sensiz uykuma da kim bilir hangi dörtlüğün ardından atmak isteyeceğim seni yüreğime çöreklenen hüzünle birlikte sebepsiz…Unutmamak için çaba sarf ettiğim şu günlerde, izin vermemek için uğraşırken zamana ve izin vermemek için silmesine hayatın… Yarım kalmaktan değil korkum ama anla! Anla ki sevgili korkum, Sana dair olanların… Sana dair kalan son anıların da yok olmasında… Bir aşkı tatmışken yüreklerimiz. Bekle, biraz daha bekle. En azından onları dinle, bak duymuyor musun bağırıyorlar ardından…Korkakkkk….