bildirgec.org

ikonoklast

11 yıl önce üye olmuş, 34 yazı yazmış. 57 yorum yazmış.

“Kalbim kadar temiz internet” kampanyası

ikonoklast | 30 March 2007 10:27

internete bağımlandım
internete bağımlandım

İnternet son dönemlerde meydana gelen bilumum yasadışı çocuk ve yetişkin pornosu dağıtımı, suikast ve cinayet şebekelerin kurulması, chat odasında tartışıp sokak ortasında birbirini katletme gibi olaylar yüzünden günah keçisi haline geldi. Başbakanımız, Sabah Gazetesinin düzenlediği “Temiz İnternet” kampanyası konferansında çocuklara ve gençlere “İnternete yanınızda aileniz olmadan girmeyin.” şeklinde uyarıda bulundu. Evet, çözüm budur. İnternetin girişine bir tabela asarız, “18 yaşından küçükler velisi olmadan giremez.” diye. Olur biter.

İnternette milyonlarca site var, çoğunun içeriğini ticaret veya cinsellik oluşturuyor. En çok tıklananlar da bu tür içeriğe sahip siteler. İnsanların çoğu internete girince ya tüketimi, ya cinsel dürtülerini kovalıyor. Zaten başka türlü olmasını beklemek saçma. İnsanların en çok kışkırtılan istekleri tüketim ve cinselliğe yönelik. Bir de ünlülere tapınma kültünü besleyen siteler var ve zaten ünlüler, ticareti canlandırmak, cinselliği de satılacak bir şey haline getirmek için aracılık yapıyorlar. Ne yaparsınız, çoğunluğu da bilim insanları, araştırmacılar oluşturmuyor. Çoğunluk her konuda açgözlülüğünü doyurmak gibi boşuna bir didinme içinde, her türlü maymunluğu yapmakla meşgul. O yüzden de çoğunluğun ilgilerine hitap etmek isteyenler, Beyonce Knowles’in sex hayatı, Paris Hilton’un iç çamaşırları, Anna Nicole Smith’in bilmemnesi, ucuz, bedava ve kelepir, yepyeni ve en havalı ıvırzıvırlara dair içerik sağlıyor.

2007 Logo Trendleri

ikonoklast | 26 March 2007 20:10

2007 logo trendleri
2007 logo trendleri

Logo tasarlamanız gerekiyor ve aklınıza orijinal bir fikir gelmiyor mu? 2007’de moda olacak logo stillerine göz atabilirsiniz. Ya da çook orijinal bir logo tasarlamak istiyorsunuz. Yine bu stillere bakın, bunlardan uzak durun, farklı bir şey yapın o zaman:

1-Konuşma balonları: Biliyorsunuz, ağzı olan konuşuyor. “Benim de söyleyeceklerim var!” diye ortaya atlamayı sevenler çok. Bu konuşma balonlu logolar iletişimle ilgili firmaların işine yarayabilir.

Online Dijital Sanat Müzesi

ikonoklast | 22 March 2007 20:57

Dijital Sanat Müzesi” (Digital Art Museum ) 1956’dan bu güne bilgisayarla yaratılan ve yaratılabilecek bütün “görsel-sanatsal gürültüyü” ele alıp teorik, pratik ve tarihi yönünden inceliyor. Konuyu 1956-1986, 1986-1996 ve 1996-2006 olarak üç döneme ayırıyorlar. 1956-86 arası, programcılar, bugün oynadığımız oyuncakları yani vektörel çizim ve fotograf işleme programlarından yaratmak için 30 yıl uğraşıp didinmiş, bu arada bazı deneysel ürünler ortaya koymuşlar. 1986’dan sonra paint programları, programlama dili bilmeyen sanatçıların emrine amade olmuş. 1996’dan sonraolanları da çoğumuz yakından takip etmiş olmalıyız. İnternetin ve görüntü işleme programlarının yaygınlaşmasıyla “dijital sanat” daha çok kişinin yaratıcı olmasını ve yarattıklarını paylaşmasını sağlıyor. Dijital medya ile sanat icra eden artist kardeşlerimizin biyografileri ve yaptıkları çalışmalara da yer veren site, 80li ve 90lı yılları “Fotograf bir sanat mıdır?”, “Peki fotograf sanattır tamam, ama dijital manipulasyon yapılması caiz midir?” türünden tartışmalarla geçiren kimselere farklı bir pencere açar mı? Bu açılan pencere hala 19. yüzyıldan kalma sanat anlayışlarını aşamayanların üşütüp grip olmasına vesile olur mu? Umarım. Bilemem.

Floresanlı Domuz ve Hayvan Deneyleri

ikonoklast | 14 March 2007 17:33

Floresanlı domuz
Floresanlı domuz

Evet, biliyorum, başlıklarda “ohaaa”, “çüüş” ve benzeri nidalar kullanmamak lazım amma velakin, Taiwanlıbilimadamlarının genetik mühendisliği teknolojisi kullanarak doğaya ve hayvanlığa yaptığı bu saçmasapan, gereksiz müdahele karşısında başka ne denir? Taiwanlıbilimadamları, deniz anası genini domuzlara aşılayarak, geceleri karanlıkta parlayan bir domuz türü yaratıklandırmışlar. Tüm hayvan deneyleri gibi, Taiwanlıbilimadamlarının yaptığı bu saçmalığı da kınıyor, herkesi hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri protesto etmeye çağırıyorum.

Bu konudaki yazıyı, tam da bir üniversite hastahanesinin girişine yakın pis bir bodrum katında deneyde kullanılan koyunların yarı ölü halde bir kamyonete çuval gibi fırlatılışına şahit olduğum gün okudum. Yanımda bulunan arkadaşım , ben yapılan hunharlığa tepki gösterince “Ama hayvan deneyleri insanlığın yararına yapılıyor. Tıbbın gelişmesi, insanlığın ilerlemesi, mır mır mır…” şeklindeki klasik argümanları hemen sıralamaya koyuldu. Bense gördüğümüz koyunların büyük olasılıkla, yasa gereği belirli bir unvanı elde etmek amacıyla, belirli bir tezi, araştırmayı, bilmemneyi yapmak zorunda olan bir öğrenci, asistan ya da öğretim üyesince, tıp literatürüne AİDS’e çare bulmak türünden bir katkı sunmayacak bir sözde araştırmayı tamamlamak için can çekişerek öldürüldüğünü düşünüyordum. Bakın, bir tıp doktoru, Dr. Koray Tuncer konuyla ilgili ne diyor:

Bir Kıyamet Tellallığı Masalı

ikonoklast | 11 March 2007 21:10

ozon deliği
ozon deliği

70li yıllarda, ekoloji çevre fikirleri ilk ortaya çıktıgında moda olan, özellikle ABD’deki ekoloji ve çevre konusunda kitap yazanların kullandığı söylem “dunya yakında batacak kıyametler kopacak” şeklindeymiş. çunku böyle dendiğinde bira içip televizyon izlemekten miskinleşmiş kimi Amerikalıların bile dikkatini çekmek mümkün oluyormuş. Bu söylemi kullanan kitaplar 3 milyon filan satmış.
O yıllarda kıyamet kopmasına başlıca gerekçe olarak nufus artışı gösteriliyormuş. Hatta en ünlü felaket tellalığı kitaplarından biri olan, “The Population Bomb” “Nüfus Bombası” isimli kitapta “nüfus böyle artmaya devam ederse 1985’te insanlarca yerleşilmemiş bir tek yerleşime uygun toprak parçası kalmayacak, insanlar yiyecek bulamayacak” deniyormuş. 1985′ yılı geldiğininde, dunyada hala yerleşilmeyen kara parçaları kaldığı görulmuş. Evet açlıktan ölenler varmış o sıralarda Etiyopya’da ama onun da sebebi nüfus artışı değil, Etiyopyali toprak sahiplerinin buğday, sebze meyve yerine ısrarla sadece kahve yetiştirmeye ikna edilmiş olmalarıymış.
Böylece kıyamet tellalığı yapanlar yalancı çoban durumuna düşmüş. 1970lerdeki gaipten felaket haberleri verme modası yüzünden, sıradan insanlar, çevre, ekoloji ve “ortak geleceğimiz”le ilgili uyarılar yapan herkesi kıyamet tellalı olarak görmeye başlamış. Bir kısım insan da bu tür uyarıları izlemekten, ama sadece izlemekten hala heyecan duyuyor. Bazısı politikaya bulaşmaktan özenle sakınıp, kendince önlemler alarak, örneğin tüketim talebini “çevre dostu” ürünlere yöneltip “çevre düşmanı” ürünlere ödediğinin üç katini ödeyerek dünyayi kurtardığını düşünüyor. (eleştirecek olursanız denizyıldızı hikayesini ezberden anlatabilirler) Küresel ısınma konusunda önlem almak için eyleme geçmekte, yönetenlerin bu kadar yüzsüzce, vurdumduymazca davranmasının bir sebebi de, dünya kamuoyunun özellikle de ABD kamuoyunun “yalancı çoban” doğruyu söylediğinde de inanmayan köy halkı gibi küresel ısınmaya ilişkin uyarılara kulak tıkaması olsa gerek. Bir kere “econutlar” bunlara yalan söyledi ya, artık ne deseler boş.

Logo Tasarımı Tarihi

ikonoklast | 11 March 2007 08:04

aeg
aeg

Ünlü firmaların logoları, nereden nereye gelmişler? Logo tasarımlarının tarihçesini okumak isterseniz, Logo Tasarımı Tarihi sitesine bakın. Ayrıca, en son logo tasarım trendleri, kurumsal kimlik tasarımı ve renk kodları ile ilgili kaynaklar…

Açık kaynak mı, crowdsourcing mi?

ikonoklast | 08 March 2007 16:21

Açık kaynak, öncelikle yazılım alanında ortaya çıkan bir kavram olsa da, artık dijital teknolojinin ve internetin kullanıldığı her alanda geçerli bir kavram haline geliyor. Metinsel içerik (kitap, makale, ansiklopedik bilgi vb.), fotograflar, grafik tasarım ve, ürün tasarımları video ve müzik kayıtları, dijital ortama aktarılabildiği ölçüde, internet üzerinden paylaşıma sunuluyor. Bu durum, bilginin ve sanatsal yaratıların kısıtlanmaksızın çok sayıda kişiye ulaşmasını sağlaması açısından bakıldığında özgürleştirici sayılabilir. Açık kaynak anlayışını savunanlar, telif haklarına konu olabilecek her türlü üretimin Genel Kamu Lisansı altında topluma sunulmasını öneriyorlar.
“Malın sonsuz defa yeniden kopyalanabildiği, kolayca değiştirilebildiği, ve etrafındaki kültürün zorlayıcı güç ilişkileri veya önemli zor bulunurluk ekonomisi olmadığı zaman `mülkiyet’ ne demektir?” “Noosferi İskana Açmak” (Homesteading the Noosphere) adlı kitabında bu soruyu soran Eric Steven Raymond, dijital kültür ve internet erişimi teknolojisinin ortaya çıkardığı yeni durumu özetlemiş oluyor. Ancak, Raymond, bu soruyu yanıtlarken, kimilerince idealize edildiği gibi, teknolojinin kendi başına mülkiyet ilişkilerini değiştiremeyeceğini de ortaya koyuyor. “Aslında, açık kaynak kod kültüründe bu sorunun cevabı basittir. Bir yazılım projesinin sahip(ler)i, toplum önünde genel kabul görür şekilde o projenin değiştirilmiş sürümlerini yeniden dağıtma hakkına sahip olanlardır.”
Açık kaynaklı yazılımlar sözkonusu olduğunda, yeniden dağıtma yöntemi, genellikle ticari şirketler kurarak yazılımların satılmasıdır. Linux gibi açık kaynaklı bir işletim sistemi örneğine bakıldığında, baskın yöntemin bu olduğunu görüyoruz. Çünkü özellikle pazarda belirleyici role sahip büyük ticari şirketler veya kamu kuruluşları gibi kurumsal kullanıcılar, yazılımlar konusunda teknik destek alabilecekleri kurumsal yapılarla çalışmak istiyorlar. Hukusal açıdan sorumluluk alabilecek, eşit haklarla sözleşme yapabilecekleri, tercihen ticari bir kurumsal yapı desteği olmaksızın, açık kaynaklı yazılımları kullanmayı güvenilir bulmuyorlar. Ticarileşme, açık kaynaklı bir yazılım için sözkonusu olduğunda, şirket kurmak için gereken iktisadi ve sosyal sermayeye sahip bir kaç kişinin pek çok gönüllünün emeğini bedelsiz kullanarak kar sağlaması anlamına geliyor. Bu noktada open source, crowdsourcing’e dönüşüyor.
Crowdsourcing, “outsourcing” kavramından esinlenilerek türetilmiş. İşi şirket dışında bir kişi ya da firmaya yaptırmak anlamına gelen outsourcing’ten farklı olarak crowdsourcing, içerik sağlamayı boş zaman etkinliği olarak gören çok sayıda gönüllü kişiye iş yaptırmak anlamına geliyor. İnternette içerik sağlamanın anonimleşmesine izin veren interaktif teknolojik altyapı kurulduğu andan beri crowdsourcing olanaklı hale geldi. Yüzlerce kişinin içerik sağladığı siteler, daha çok amatörlerin veya yaptıkları işi ek iş olarak görenlerin üretim ve yaratımlarıyla kazanç sağlayan ve profesyonelleri çalıştıran şirketlere göre daha düşük maliyetle daha fazla kar sağlayan şirketler ya da kişilerce yönetiliyor. Öncelikle bu tür sitelere içerik sağlayanların karşılık anlamında beklentileri profesyonellere göre son derece düşük düzeyde. Wired dergisinin Haziran 2006 sayısında konuya değinen Jeff Howe, profesyonellerin bu tür sitelere içerik sağlayanlarla rekabet etmesinin olanaksız hale geldiğini söylüyor. Bu sitelerden biri olan Istockphoto, son derece düşük fiyat politikasıyla stok fotograf piyasasında yarattığı etki yüzünden stok fotograf ajanslarının tepkisini çekti. Ancak geçtiğimiz yıl en büyük stok fotograf firmalarından biri olan Getty Images, Istockphoto’yu satın aldı. Mantıkları ise basit: “Eğer işinizi baltalayan bir firma varsa, bu firma size ait olmalıdır.”
Crowdsourcing, karmaşık ve yaratıcı düşünmeyi gerektiren bir konularda çalışanların verimli olmasını sağlamak için, alışılmış işletme kurallarının geçerli olmayacağını öne süren araştırmalardan etkilenen konvansiyonel firmaların da kullandığı bir yöntem haline geliyor. Sözkonusu araştırmalar, yaratıcı düşünmeyi gerektiren alanlarda alanda çalışan kişilerin prim, ödüllendirme gibi bilinen yöntemlerle daha fazla performans göstermeye teşvik edilemeyeceğini, hatta bu yöntemlerin tam tersi bir etki yaratacağını söylüyorlar. Ancak, bu tür işlerle karşılık beklemeden uğraşabilecek heyecan ve motivasyona sahip bir amatör ya da yarı amatör kalabalık, firmalar için profesyonellerle karşılaştırılmayacak kadar az maliyetle üstelik buna rağmen belirli bir kalitede üretim yapma imkanı yaratıyor. Üstelik, açık kaynak kodlu yazılım örneğinde olduğu gibi, gönüllülüğe dayalı komüniteler içinde, belirli projelere katılarak yapılan üretim, en az Microsoft ya da Sun Microsystems gibi şirketlerde çalışan yükset ücretli profesyonellerinki kadar kaliteli olabiliyor.
Crowdsourcing yaratıcı alanlarda iş yapan firmalar bakımından ne kadar avantajlı olabliyorsa, bu alanlarda çalışan profesyoneller açısından o kadar yıkıcı bir etki yaratabililyor. Profesyonellerin kullandığı araçlar, amatörlerce de kolay erişilebilir fiyatlara geriledi. Böylece teknik bakımdan belirli bir endüstriyel standart kaliteyi tutturabilen amatörlere ait işler, profesyonellerin karşısında, düşük fiyatların da yardımıyla rekabet edebilir hale geliyor. Fotografçılar, programcılar, tasarımcılar, artık yarattıkları ürünün eskisi gibi az bulunur olmadığının farkındalar. Ucuz emek kullanımının en yeni biçimi olan anonim kalabalıkların çalışması, özellikle yaratıcı endüstrileri tehtid ediyor.

Tasarımcılar, karşılıksız iş yapmayın!

ikonoklast | 04 March 2007 18:33

Karşılıksız ya da karşılığını alma konusunda belirsizlik olan işler konusunda tasarımcıları hayır demeye çağıran bir site: No Spec.com Ben bu olguyu Türkiye’ye özgü sanıyordum, değilmiş. Özellikle piyasaya yeni girmiş, kendini göstermeye hevesli genç tasarımcılara bedelsiz ya da çok cüzi bir bedelle iş yaptırmaya çalışanlara sesleniyor. Aynı şeyi bir araba tamircisine ya da bir beyin cerrahına teklif edebilir misiniz diye soruyorlar. Nitekim internette de bu tür siteler var, insanlar tasarımlarını, karşılıksız olarak teslim ediyor, bunların o sitelerde yayınlanması çok büyük bir nimetmiş, bir ayrıcalıkmış gibi düşünüyorlar. Ya da ne idüğü belirsiz yarışmalar düzenleniyor, yarışmayı düzenleyenler teslim edilen işlerin arasından hoşlarına gideni seçiyor ve son derece ucuza, bir operatöre uygulamasını yaptırıyor. Tasarımcının haberi bile olmuyor. Özellikle internet ortamında yapılan bu tür yarışmalar ya da benzeri spekülatif girişimlere karşı tasarımcıların daha dikkatli olması gerekiyor.

Konut kredisi alacaklar, dikkat!

ikonoklast | 02 March 2007 09:05

Konut kredisi meselesi mortgage – tutsat yasasının çıkmasıyla birlikte yeniden gündeme geldi. Bir sürü televizyon ve radyo programına, gazete yazılarına konu oldu ancaak, burada anlatacağım olaydan ibret alarak, dikkat etmeniz gereken trikler ve taktikler, hiç bir yerde anlatılmamıştır.

Yaklaşık 6 ay önce, bir yurttaşımız, burada kendisini ismini zikretmeden, Yurttaş K. diye anacağım, Türkiye’nin saygın bankalarından birinden konut kredisi alır. Bu banka, Amerikalıbilimadamlarının araştırmalarına göre kişide güven duygusu uyandıran yeşil rengi logosunda kullanan bir bankadır. Yurttaş K., bu yeşil rengin kendisine verdiği güven ve huzur duygusu içinde, müşteri temsilcisinin kendisine verdiği her bir evrakı imzalar. Kredinin sabit faizli olması ve faiz oranı dışında fazla bir bilgi alamadığı çünkü okuma imkanı bulamadığı çok sayfalı bir sözleşme metnini imzalamanın yanısıra, mecbur olmadığını bildiği halde bir de hayat sigortası yaptırır. Yurttaş K. neticede kredi verip vermeme konusunda karar verecek banka yetkililerinin canını sıkmamak için hayat sigortası meselesinde zorluk çıkarmaması gerektiği şeklinde bir hissiyata kapılmıştır. (Trik no. 1: Bize zorluk çıkarmayın, size zorluk çıkarırız hissiyatının yaşanmasına neden olabilecek bir ortam yaratılır, ya da belki bu tamamen müşterinin his dünyasının bir dalgalanmasıdır.)