bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Melez İmgeler / Sinema ve Ulusötesi Oluşumlar

kahramancayirli | 01 May 2008 12:45

bu kapağı gördüğünüzde, durun.
bu kapağı gördüğünüzde, durun.

nejat ulusay’ı çok severim. sevecenliğini, yardımseverliğini, enerji veren bakışlarını, dünya sineması üzerine bilgi birikimini… nadiren radikal ikide güncel yazılar yayımlıyordu. kitabının çıkacağından dost yayınları’nın internet sitesi sayesinde çok erkenden haberim vardı. ve nihayet… melez imgeler: sinema ve ulusötesi oluşumlar, yayımlandı. çok nitelikli, çok iyi. sinema ile yakından ilgilenen-ilgilenmeyen herkesin ilgiyle okuyacağını düşündüğüm bir kitap olmuş. edinin mutlaka derim, ben.

Ara (2007) – Eleştiri

pillidarko | 01 May 2008 10:12

Bir adam, bir kadın… Aralarında yaşananlara koyulan isimler aşk, ihanet, seks…Kim kime daha aşık, kim kimi aldatmış, kim kimi öldürmek istemiş? Bu soruların gölgesinde seyirciyle kedi fare oyunu oynuyor Ara.

Aynı evde, değişik zaman aralıklarında bir çiftin ve arkadaşları olan başka bir çiftin yaşadıklarını anlatıyor film. Mekan tek dedik ama ortam tek değil. Ünal kamerayı öyle kurnazca yerlere koyuyor ki aynı mekanda olma fikri üzerine kurulmuş bir film izleme farkındalığından kurtarıyor seyirciyi. Zaten önceki filmi 9‘da bir sorgu odasında geçiyordu ve orada da ifade veren karakterler üzerinden mekan duygusunu unutturuyordu. Ancak Ara bambaşka bir film. Bir kere senaryonun matematiği o kadar güzel kurulmuş ki; karakterlerin söylediklerine inanıyoruz, iki sahne sonra tam tersini söylüyorlar ona daha da çok inanıyoruz. Bu yapımının kurulmasında bir diğer etkende zaman sıçraması tekniğinin kullanılmış olması. Ender ve Selda‘nın ilk birlikte oluşlarıyla açılan film 2 sene atlayarak şiddetli kavgalarına geçiyor. Böyle olunca da taşları yerine oturtmak seyirciye kalıyor.
Ancak Ara sadece kadın erkek ilişkileri üzerine kurulmuş bir film değil. Hayatta istediğinden çok uzak insanlara dönüşmüş, yalan hayatlar yaşadığını düşünen insanların hikayesi. Ender bir sahnede Veli‘ye ‘üniversitedeyken bana birşey olacak gözüyle bakılırdı Veli. Şu halimize bak, İstanbul’un ortasında Hammer’larla napıyoruz oğlum biz’ derken perdede gördüğümüz adamın aşk acısı çeken bir adam olmadığını anlıyoruz. Belki çok beylik bir cümle olacak ama evet hiçbir şey gözüktüğü, daha doğrusu anlatıldığı gibi değil bu filmde. ‘Şişman bir adam güzel bir kadınla çıkarsa onu aldatmaz, kulu kölesi olur’ gibi gibi sığ düşünceler alaşağı ediliyor, mutlu evlilikler süren ‘düzgün’ adamlar aslında hayatları boyunca başka erkeklere aşık oluyor. Çünkü bu hayat herşeyin üstünü örtmeye zorluyor bizi. En doğrusu, en normali olmaya sürüklüyor.

eXistenZ (1999) – Varoluş

arapsaci | 01 May 2008 09:54

Oyun içinde oyun içinde oyun içinde oyun. Sanırım Existenz’ı tek cümle ile özetlemek istersek bu tanım oldukça uygun olur. 1999 yapımı filmin yönetmeni David Cronenberg. Film aynı yıl vizyona giren The Matrix’in gölgesinde kalmış, onun kadar ilgi görmemişti. Aslında film bazı yönleri itibariyle Matrix ile benzerlikler göstermiyor değil. İki filmde de içinde olduğunuz zamanın gerçek mi yoksa sanal mı olduğunun farkına varamıyorsunuz. Hatta Existenz’da bu durum biraz daha genişletilmiş. Şöyle örnek vereyim, gerçekten ayırt edemediğiniz bir oyunun içindesiniz ve oradan tekrar gerçekten(aslında ilk oyunumuzdan) ayırt edemediğimiz bir başka oyunun içine giriyoruz. Bir nevi rüyadayken rüya görme durumu :).

Kartal Belediyesi Ulusal Kısa Film Festivali

cemazulevvel | 30 April 2008 11:36

Kartal Belediyesi’nin düzenlediği 2. Ulusal Film Festivali’ne son katılım tarihi
9 Mayıs 2008.

Geçen sene Mayıs ayında düzenlenen 1. Ulusal Kısa Film Festivali hem katılan eser sayısı hem de bu eserlerin niteliği bakımından oldukça göz doldurmuştu. Bu nedenle bu seneki festivale de katılımın büyük olması bekleniyor. Yarışmada dereceye giren eserlere, geleneksel Kartal heykelciğiyle beraber para ödülü de verilecek…

Para ödülleri ise şöyle:
1. olan esere 5000 ytl,
2. ye 3000 ytl,
3. ye 2000 ytl

Yarışmaya katılım koşulları ve daha ayrıntılı bilgiye buradan ve buradanerişilebilir.

Düello – Sukiyaki Western Django (2007) – eleştiri

pillidarko | 29 April 2008 15:26

Takashi Miike‘yi bilenler bilir. Hatta bazılarıonu dünyanın en manyak yönetmeni olarak nitelendirir. Çünkü Miike filmlerinde türleri iç içe geçirip, alabildiğine uçar. Eğer David Lynch izledim aklım karıştı diyorsanız bir de Miike’nin Gozu‘sunu deneyin derim.

Tür çorbası aşçısı Miike’nin bu seferki çorbası Japon işi bir western. Western türü çıktığı topraklar ve dayandığı tarih itibariyle olabildiğine Amerikan bir tür ve bu yüzden bir Japon western’inin düşüncesi bile ilginç. Spagetti Western türüne nazire yaparak bir Japon yemeği olan Sukiyaki‘yi filmine isim yapmış Miike. (Daha önce sinepil’de şu şekilde yer almıştı.)

beyoğlu sineması kapanıyor

tamilgerillası | 29 April 2008 15:26

istanbul’da önemli bir sinema kapanıyor. açıldığı günden bu yana festivalin aralıksız kullandığı salonlardan birisi olan beyoğlu sineması temmuz ayında kapanacak. konuyla ilgili sinema sahiplerinin yazısı aslında tam olarak duygularıma tercüman oluyor. ama bir iki şey söylemeden edemiyor insan. türkiye’de sinema büyüyor. bütün divx, korsan piyasasına rağmen film sayısı, salon sayısı, seyirci sayısı artıyor. diziler sayesinde teknik anlamda kalifiye eleman sayısı artıyor. bu büyümeden yararlanmak isteyen büyük sinema kapitalleri, yatırımcılar pazara iştirak ediyor. kendimce bu büyümenin hem seyirci hem de sinemacı için iyi sonuçlar vereceğini umdum. ama gelinen noktada maalesef, ne ben seyirci olarak aradığım nitelikteki ürünlere kolay erişebiliyorum, ne de bütün bu büyümeden faydalanacağı umulan yeşilçam’dan bu birikimin neticesi olabilecek ürünler çıkıyor. 2007 verileri burada. her şey büyüyor ama beyoğlu’nun göbeğinde yeşilçam sokağına 200 metre mesafedeki bir sinema yoksunluktan dolayı kapanıyor.bu işte bir gariplik var. acaba diyorum büyümüyor da şişiyor mu nedir bu sinema türkiye’de?

Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı – eleştiri

menese | 29 April 2008 12:48

Siz hiç sinemaya gidip de perdede oynayan filmi bir süre sonra gözlerinizi kapayarak izlemek istediniz mi?.

2007’nin UNESCO tarafından Mevlana Yılı olarak ilan edildiğini biliyoruz. Bir süredir bu düşünürümüz üzerine yerli-yabancı bazı sinema projelerinin varlığını da duyuyorduk.

Bu konuda elini en çabuk tutanlardan biri –sanırım- bu filmin yapımcıları olmuş ki şimdi eserleriyle karşımızdalar, hem de hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak.

Bunu nereden anladım? Şu tanıtım yazısından: “Tüm dünyada altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi’ nden destek alarak özel izinler ile çekimler yapılarak tamamlandı. Yapım aşamasında ilk defa tüm dünyada farklı coğrafyalardan elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacılar ile görüşülmüş, canlandırma ve animasyon sahneleriyle 13.yy.ın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışılmıştır.”

Senaryo ve yönetimi Kürşat Kızbaz’a ait, içine bir parça da canlandırma yamayarak elde edilmiş, ünlü mutasavvıf Mevlana üzerine bu belgesel filmi izleyince (Allah’ları var..) tanıtım yazısındaki bütün o ‘ilk defa’ çalışmalarını aynen tespit ettim. Ancak, bununla birlikte bu çalışmaların nasıl yapıldığını da…

Dancer In The Dark – Karanlıkta Dans

kadirgunay | 29 April 2008 09:42

Karanlıkta Dans Afiş
Karanlıkta Dans Afiş

2000 yapımı olan film oyuncuları ve müzikleri ile ön plana çıkmayı başarıyor. Başrollerinde, gelecekten gelen bir yıldız olarak nitelendirdiğim ve müziklerini severek dinlediğim Björk var. Björk’ e bu güzel filmde Catherine Deneuve ve David Morse eşlik ediyor.

Björk
Björk

Filmin senaryosu ve prodüktörlüğü Lars von Trier‘ e ait. Lars von Trier’ in müzikal yapma hevesi Björk’ ün sesi ve müzikleri ile birleşince ortaya muhteşem bir başyapıt çıkmış diyebilirim.

Filmde bir Çek göçmenini canlandıran Björk, Selma Jezkova rolünde oğlu ile karavanda yaşayan birisidir. Hayatta istediği tek şey kalıtsal olan görme hastalığına oğlunun yakalanmaması için gerekli ameliyat parasını biriktirmektir. Bir fabrikada çalışan Selma’nın tek eğlencesi komşusu olan Kathy ile bir müzikalin amatör provalarını yapmasıdır. Gün geçtikçe görme yetisini kaybetmeye başlayan Selma’nın tüm dünyası bir olay sayesinde alt üst olur. Filmin müzikal yapısının yanında kamera çekimleri, açıları ve senaryosu oldukça başarılı geldi bana. 100 adet kamera ile çekilen film benim arşiv bölümüme gireli çok oldu. Yazmak bu zamana kısmetmiş. IMDB kullanıcıların oyu 10 üzerinden 7.8 benim oyum ise 9

Maradona – Tanrı’nın Eli

toz66 | 28 April 2008 16:46

Dünyaca ünlü insanlar hep merak edilmiş ve birçok kere onlar hakkında film yapılmıştır. Hatta ve hatta onları daha iyi anlamak ve daha iyi anlatmak için, onlar hakkında bazen birden fazla film çekilmiştir. İşte başarılarıyla ve söyledikleriyle dünyanın gönlünü fethetmiş bir insanın hikayesi daha. Dünyanın altın ayaklarına sahip olan adamı… Diego Maradona… O bir gol makinasıydı, o bir ustaydı, o Arjantin’in idolüydü… Çok konuşuldu, çok tartışıldı, çok sevildi, çok nefret edildi. Başarıyla beraber acıları da tattı. İnce sözleriyle gönülleri fethetti… Dünya Kupası’nın çeyrek finalinde o herkesin hafızasına kazınan eliyle attığı golü çok tartışıldı. Eliyle attı demişsem, açıkca değil, kafayla mı gol atıyor eliyle mi ilk başta anlayamazsınız. O, bu ateşli tartışmaların ardından şu açıklamayı yaptı. “Tanrı’nın eliydi…” Kısacası hakkında film yapılmayı haketti. İşte bu dünyaca ünlü futbolcunun hayatını ele almış, onun acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini işleyen filmimizi sizlere sunuyorum…