bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Christopher Nolan ve Bir Kahramanın Gerçekliği

ashg | 14 August 2008 10:06

Chistopher Nolan, Hollywood’un belki de en iyi Avrupalı transferlerinden biri. Yönetmeni bu kadar özel bir sinemacı kılan özelliği ise, her kesin gün yüzüne çıkarmaya korktuğu eksik ve karanlık tarafın üzerine bile bile korkmadan gidişi.

Nolan iş başında
Nolan iş başında

Nolan’ın tek bir sinema kariyeri var. Ama asıl başarısı izlediği çift şeritli bir yolun her iki şeridini de oldukça verimli kullanmasından geçiyor. Birinci şerit küçük kardeşi Jonathan Nolan ile imza attığı bağımsız filmlerin bulunduğu şerit. Diğer şerit ise büyük Hollywood stüdyolarında gerçekleştirilen büyük bütçeli dev yapımlar. “The Following” (Takip) on sene önce adı sanı duyulmamış yönetmenin ilk önemli çıkışı olarak kabul edilebilir. Nolan bu filmde ilk tematik dertlerinin de sinyallerini verdi. Filmin ana karakteri genç bir yazar (Jeremy Theobald) hem yaşadığı metropol yalnızlığı ile başa çıkmaya çalışıyor hem de karanlık yönünü gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu. Bu iki tema bir femme fatale ile tamamlanınca sürükleyici bir kara film ortaya çıkıyordu. Tamamı siyah beyaz olan bu bağımsız film İngiltere içindeki başarısını kısa bir süre Britanya sınırları dışına taşıdı. “The Following” Rotterdam film festivalinde Altın Kaplan ödülüne değer görüldü. Bu büyük başarıdan sonra dikkatleri üzerine çeken Nolan (Kardeşler) adlarını tüm dünyaya duyuran asıl proje üzerinde çalışmaktaydılar: “Memento”! Jonathon Nolan’ın kısa hikayesi “Memento Mori” den esinlenerek yazdıkları senaryo ile bir anlatı sanatı olan sinemaya yeni bir soluk getirdi. Zamanı esneten kurgu anlayışı, insan hafızasını farklı bir biçimde yorumlamaları, modern bir klasik olarak kabul edilen kült film “Memento”yu ortaya çıkardı. Nolan, “Memento” da ana karakteri Leonard’ın (Guy Pearce) hafızasını iki ayrı film “strip”e ayırıp birini filmin sonundan diğerini ise filmin başından başlatıyordu. Bu yenilikçi yaklaşım filmin ana motifi olan eksik-kırık zaman duygusunu ve “Memento”nun ana atmosferini başarılı bir şekilde perdeye taşıyordu. “Memento” Nolan Kardeşlere Oscar’da en iyi senaryo dalında adaylık getirdi. “Memento”yu ”Insomnia” izledi. Başrollerini Al Pacino ve Robin Williams paylaştığı ”Insomnia” Nolan’ın kariyeri için “yeni ilkler”in filmiydi. Yönetmen ilk defa Hollywood’un deneyimli isimlerini yönetiyor ve ilk defa bir yeniden yapım (re-make) gerçekleştiriyordu. 2005 yılına gelindiğinde genç yönetmene Hollywood’dan büyük bir teklif geldi: “Batman Begins” (Batman Başlıyor) Nolan, “Batman Begins”i karanlığın içinden tekrar doğurdu ve bu kez Christian Bale’in canlandırdığı Batman’in üzerine üzerine gitti. Batman’i yalnızca çizgi roman sayfalarından beyazperdeye geçen bir süper kahraman olarak yaklaşmadı. Karakterinin geçmişini kurcalayan Nolan, Batman’i derinleştirdi ve inandırcı bir karakter olmasını sağladı. “Batman Başlıyor” yerine filme başka bir başlık aransa bu başlık “Batman Nasıl Doğdu ?” olabilirdi. Batman’i “Batman” yapan sadece kara pelerini ve uzun kulaklı şapkası değildi. Neden yarasa figürünü seçmişti, Gotham’da neden geceler hep uzundu? Nolan birer birer bu soruları yanıtladı ve karşımıza Christian Bale’in de belirttiği gibi gülünç olmaktan kurtulmuş bir Batman’i karşımıza çıkardı.

Ziyaretçiler (The Strangers)

menese | 13 August 2008 15:49

İki sevgili olan James ve Kristen, arkadaşlarıyla birlikte eğlendikleri bir düğün dönüşünde, geceyi, bir yazlık evde baş başa geçirmeyi planlamışlardır..
Yol boyunca mutsuzluk gözyaşları döken Kristen (Liv Tyler), James (Scott Speedman) ‘ in evlenme teklifine -henüz hazır olmadığı- gerekçesiyle olumsuz yanıt vermiştir.. Bu hesapta olmayan gelişme, çiftin, ‘mutlu gece’ hayallerini yıkmıştır..

İlişkilerinde -son anda- ortaya çıkan bu probleme rağmen ikili, planlarını bozmazlar ve -mevsimi olmadığından- ıssızlığın hüküm sürdüğü sayfiye evine varırlar..
İnsana, “Keşke tek mutsuzluk kaynağı ya da tek problemleri bu anlaşmazlık olsaydı.” dedirtecek gelişmeler işte bundan sonra devreye girecektir..
Tam eve yerleşmiş, hatta aralarındaki soğukluk -yaktıkları şömineyle birlikte ısınmaya başlayan oda gibi- ısınmaya yüz tutmuşken, yazlığın kapısı şiddetle vurulur ve bir ses “Tamara orada mı?” diye sorar..
Tamara diye biri orada yoktur, belki de hiç olmamıştır.. Zaten, ne evdekiler için ne de kapıya dayananlar için bunun bir önemi vardır..

Film İzlemeyi Seven Tayfa vs. Sinema Sanatını Seven Tayfa

altantois | 13 August 2008 15:15

Gencecik bir sanatın, tüm dünyanın ortak beğenisi olması çok ilginçtir. Sinema gibi tarihi 1 asır olan gencecik bir sanat dalı dünyanın her yerinde, her kesiminde insan tarafından biliniyor ve seviliyor. Dünyadaki bir çok insan mutlaka “film izlemeyi” seviyor. Sevmeyenlerin sayısı bir Monaco etmez zannetmiyorum.

Evet, herkes “film izlemeyi” seviyor mutlaka. Çünkü ekranda izlediği şeyde ya kendisini buluyor, ya da kensini oraya koyuyor. İşte diyor, “bu benim yaşadığım dram” ya da “vay bee adama bak uçuyor, keşke bende uçsaydım”. Bir şekilde ekranda veya perdede gördüğü ile bağ kuruyor ve o anda izlediği sesli fotoğraflar bütünü aklını başından alıyor izleyenin, “film izlemeyi” çok seviyor sonra. Niye böyle kötüymüş gibi yazıyorum? Aslında değil. Ama “film izlemeyi” seven bir çok insanının yanında “sinema sanatını seven” insanlarında olduğunu anlatmak için giriş yapıyorum.

Saint Ange (Kutsal Bakire)

rusti | 11 August 2008 12:17

Dvd satan bir dükkanda neler var neler yok diye bakıyorum. Gece sinema gecesi yapacağız arkadaşla. Benimle aynı anda biri daha filmlere bakıyor. Elimde “Kutsal Bakire” adlı bir dvd. Yanımdaki kişi dvd’nin üzerine eğilip “Bu filmi tavsiye ederim. Harika birsey!” filan diyince üzerimde bir baskı hissedip dvd’yi satın aldım. O gece izleyemedik ve çok üzüldük. Güzel olduğuna dair inancımız büyüktü çünkü. Birkaç gün sonra izleme fırsatı bulduk.
Her dakika tetikte bekliyoruz birşey olacak diye. Ama film sürekli düşünme seanslarıyla geçiyor ve son buluyor.
Konusu ne mi?

RocknRolla Fragman

lee ion | 11 August 2008 10:14

Guy Ritchie‘ nin son filmi RocknRolla tamamlanmış.

Yönetmen ayrıca bu filmin yazarlığınıda üstlenmiş. Film, “Snatch” ve “Lock, Stock And Two Smoking Barrels” da olduğu gibi yine Londra’nın arka sokaklarında yaşananları konu alıyor. Yine olası bir koşuşturmaca bizleri bekliyor. Bu filmde Rus mafyası da olaya dahil oluyor.

Konusu kısaca; Rus mafyası’nın Londra emlak piyasasındaki karanlık işleri İngiliz yeraltı dünyasının dikkatini çekince, milyonlarca dolarlık bir servet için kapışmanın başlaması ve süre gelen olaylar.

  • Filmin bence en önemli eksiği Jason Statham’ ın olmayışı , nasıl olmuş da Ritchie, Statham’ la çalışmamış.Bu sefer başrolde 300′ den tanıdığımız “King Leonidas” Gerard Butler var. Butler filmde One two adlı karakteri canlandıracak. Diğer rollerde ise Gemma Arterton, Jeremy Piven, Thandie Newton
    yer alıyor.

Guy Ritchie ve Reklam Filmleri

eulogy | 10 August 2008 13:28

2000 yılında Brad Pitt(Mickey O’Neil)’in de rol aldığı “Snatch”(Kapışma) adlı filmle üne kavuşan Guy Ritchie, “İngilizler’in de komedi yeteneği varmış” dedirtecek işlere imzasını atmaya devam ediyor. Yönettiği bütün filmlerin senaryosunu kendisi yazmasıyla göze çarpan yönetmen(Örnek vermek gerekirse Lock, Stock and Two Smoking Barrels;The Hard Case…), yine senaryosunu kendisinin yazdığı “RocknRolla” ve “Sherlock Holmes” adlı iki film ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Şu anda hala televizyonlarda gördüğümüz kısa film tadındaki Nike reklam filminin yönetmeni de kendisidir. Eğer hala “ben izlemedim” diyenler varsa buraya tıklayarak izleyebilirler.

Kıyamet (Apocalypse Now)

menese | 10 August 2008 13:28

Yönetmen Francis Ford Coppola‘ nın, ilk orijinal haline eklemeler yaparak ve onu yeniden kurgulayarak oluşturduğu -redux- versiyonuyla Kıyamet, yıllar sonra sinemalarımızda yeniden vizyonda..

Joseph Conrad‘ ın ‘Heart of Darkness’ isimli romanından sinemaya uyarlanan 1979 yılı yapımı bu destansı film, The Doors‘ un The End’ i ile güçlendirilmiş, muhteşem bir sekansla başlar.. The Doors nağmeleri ve uçmakta olan helikopter gürültülerine tezat bir tropik orman görüntüsü, çok geçmeden başlayan bombardımanla cehennemi bir manzaraya dönüşür..

Yavuz Turgul

gungorayca | 09 August 2008 12:25

yavuz turgul
yavuz turgul

Yavuz Turgul, 1946 yılında İstanbul’da doğdu. Sinema hayatından önce yıllarca gazetecilik yaptı. 1976 yılında Ertem Eğilmez’in desteğiyle senaryo yazarlığına başladı. Senaryosunu şair Ahmet Muhip Dranas ile birlikte yazdığı, 1984 yapımı Fahriye Abla filmi ilk yönetmenlik denemesidir. Fahriye Abla filminde Müjde Ar ve Tarık Tarcan ile çalışmıştır. 1987’de senaryosunu yazıp yönettiği Türk sinema tarihinin unutulmaz filmi Muhsin Bey’de Şener Şen ve Uğur Yücel ile çalışmıştır. Her ikisinin de inanılmaz oyunculuğu sözün bittiği yerde başlar. Film, Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Aktör, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Film ödüllerini aldı. İstanbul Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü ve San Sebastián Film Festivalinde ödüller aldı.

OsmanLı Cumhuriyeti…

sirxaester | 08 August 2008 13:00

2008 yapımı Osmanlı Cumhuriyeti… Usta komedyen Ata Demirer‘in oynadığı tarihi bir yapım. Diğer oyuncuları Vildan Atasever, Sümer Tilmaç, Ceren Soylu, Kerem Kupacı, Belma Canciğer ve “Minik Serçe” Sezen Aksu. Yönetmenliğini ise senaryoyu yazan Gani Müjde üzerine almış.

Film, 1888 yılında başak tarlasında Ulu Önder Atatürk olduğu anlaşılan çocuğun ağaçtan kafaüstü düşüşüyle başlıyor. Ardından 2007 yılına geliniyor. Senaryoya göre; Osmanlı, zamanında Amerikan mandası olmayı kabul ederek dünyada varlığını sürdürüyor. Atatürk diye bir önderin olmaması, Kurtuluş Savaşı’nın yaşanmaması, Osmanlı’nın cumhuriyetle birlikte padişahlıkla yönetilmesi, hükümetin AB yanlısı politikalar oluşturması, Ankara’nın başkent olmaması, caddeler ve plakalarda hem latin hem de arap harfleriyle yazıların olması, cep telefonu ve yürüyen merdivenlerin olması gibi komik olaylar yaşanıyor.

PASO Öğrenci Filmleri Festivali

zabun | 08 August 2008 09:28

PASO Öğrenci Filmleri Festivali (Pasofest), Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü öğrencilerince 1999 yılında düzenlenmeye başlanan bir film şenliği. Festival katılımcılara, kısıtlamaların cenderesinde sıkıştırılmaksızın ve yarıştırılma endişesine kapılmaksızın, ürünlerini sergileme fırsatı sunuyor. Beraberce yapılan eğitim ve atölye çalışmaları, fikir etkileşimine katkıda bulunuyor. Festivale katılımın ana koşulları; eser sahiplerinin üniversitelerde eğitim görüyor olması ve eserlerin bağımsız olarak üretilmiş olması. Eserin başka bir yarışma ya da festivale katılmış olması ise sorun teşkil etmiyor. Festivalin farklı sponsorları arasında, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve festivale ev sahipliği yapan Ankara Alman Kültür Merkezi de bulunuyor. Tüm katılımların ve gösterimlerin ücretsiz olarak gerçekleştiği festival hakkında, ayrıntılı bilgiler organizasyonun sitesinde her yıl güncellenerek yeralıyor.