bildirgec.org

rusti

11 yıl önce üye olmuş, 2 yazı yazmış. 109 yorum yazmış.

Saint Ange (Kutsal Bakire)

rusti | 11 August 2008 12:17

Dvd satan bir dükkanda neler var neler yok diye bakıyorum. Gece sinema gecesi yapacağız arkadaşla. Benimle aynı anda biri daha filmlere bakıyor. Elimde “Kutsal Bakire” adlı bir dvd. Yanımdaki kişi dvd’nin üzerine eğilip “Bu filmi tavsiye ederim. Harika birsey!” filan diyince üzerimde bir baskı hissedip dvd’yi satın aldım. O gece izleyemedik ve çok üzüldük. Güzel olduğuna dair inancımız büyüktü çünkü. Birkaç gün sonra izleme fırsatı bulduk.
Her dakika tetikte bekliyoruz birşey olacak diye. Ama film sürekli düşünme seanslarıyla geçiyor ve son buluyor.
Konusu ne mi?

Hostes Dediğin Güzel Olmalı

rusti | 11 August 2008 11:25

İlk defa 2000 yılında uçağa binmiştim. Çok zevkli gelmişti bana. Hoş hostesler, aynı zaman da çok kibarlar, konuşmaları çok tatlı… E zaten hostes diyince akıllara direk “zarafet” gelmez mi?

2003 yılına kadar bir daha uçağa binmedim. THY’nin bilmem kaç sefer numaralı uçuşunda uçak dar mı dar. Boğulacak gibiyim. Su istiyorum “Servisin başlamasına biraz daha var” gibi bir cevap alıyorum. Sesimi çıkarmıyorum ama susuzluk hat safhada. Keşke havaalanında su alsaydım diye düşünürken “Ya ben o kadar para veriyorum“ diye bir hışımla hostesi cağırmak için ikinci kez düğmeye basıyorum. “Servisimiz başlamak üzere“ diyor. Peki… En azından 2003 yılında hosteslerin konuşmaları seviyeli ve düzgündü, görüntüleri hoş ve bakımlıydılar. Tek sorunları ben susuzluktan ölürken su vermemek. Olsun olsun yine avantajlıyım diyerek iniyorum uçaktan.

2005, 2006 derken kabin memurlarında bir laubalileşme, bakımsızlık, ellerinin çirkin olması, saçların gelişi güzel toplanması, yer hosteslerinde seviyesizlik, saygısızlık, komşu kızıymışım gibi davranmalar vs. gözlemliyorum.
İstanbul’dan kalkıp bilmem nerenin havalimanına inecek olan uçağa binmek için valizlerimi vermekteydim dün sabahın erken saatlerinde gözlerim mayış mayış bakarken. Sıra bana gelmiş, biletimi pasaportumun içine koymaya çalışıyorum. “Sen de pasaportunu ver canım” diyen laubalilikten cıvımış bir sesle irkilince öne doğru ilerliyorum. Sonra dank ediyor. Kendi kendime diyorum “Ne oluyor“. Nerden bu samimiyet?