bildirgec.org

yol hakkında tüm yazılar

Haftanın Sözü -2-

| 16 February 2009 14:38

desert road reflection:img354
desert road reflection:img354

“YOLLAR AYNIDIR, YA ENİ, YA BOYU, YA DA ÇAKILI FARKLIDIR.”

Bu sözü bir yerde görmedim. Bir yerden araklamadım. Bu sözü kendi beynimden gelen tanıdık sözcüklerle kurdum. Hepimizin tanıdığı bildiği sözcükleri bir araya getirdim, tanışalım diye; bu aynı, fakat farklı yollardan…

Yılmaz Güney

pardus01 | 13 February 2009 09:47

Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.

Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.

Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

ölüler yolu ve bilinmeyenlerle dolu piramit

nazokiraze | 12 January 2009 12:57

Teotihuacan adını Aztekler’den almış Ölüler Sokağı olarak bilinen yapılan kazılarda pek çok insan ve hayvan gömütü bulunan Meksiko civarındaki ürkütücü kenttir. Nahuatl dilinde “insanların ilahlar haline geldiği yer” demek olan Teotihuacan kentinin kurucuları bilinmemektedir.

Yapılan araştırmalara göre kurbanların değişik yöntemlerle öldürüldükleri ortaya çıktı. Her gömütün amacı ve şekli farklıydı. Gömütün birinde elleri arkadan baglı kafaları kesilmiş kurbanlar varken bir başka gömütte ise kurban oturur vaziyette defnedilmiştir. Ayrıca insan ölülerinin yanında puma, kurt gibi hayvanlarda bulunmuştur.

kikujirô no natsu

schizophrenia13 | 10 January 2009 10:11

kikujirô no natsu
kikujirô no natsu

büyükannesi ile kendi halinde yaşayan masao‘nun varlığını bildiği ama hiç görmediği annesini yaz tatilinde bulmak istemesiyle evden kaçarak başladığı arayışı konu alan kikujirô no natsu, eski yakuza, kumarbaz ve ezik kikujirô‘nun da katılımıyla bir yol hikayesine devşirir. bu arayış sırasında masao ve kikujirô’nun sıklıkla rol değiştirdiğine şahit oluruz.

kikujirô no natsu
kikujirô no natsu

takeshi kitano‘nun yazıp yönettiği kikujirō no natsu‘nun sessizliğini ise joe hisaishi imzalı müziklerin bozduğunu söyleyebiliriz.
uzak doğu filmlerinden hoşlanıyorsanız izlemeye alıştığımız tarzdaki yapımlarından oldukça farklı bu basit hikayeyi izleyebilirsiniz, uzun süreli olması ve durağanlığı herkes için uygun olmayabilir.

Yol

sandyclaws | 05 January 2009 12:16

Dedi: Al benim ceketimi giy, üşüme.
Giydim bana büyük olan ceketini. Kokusu sinmiş üstüne, şimdi ben de öyle kokuyordum. Elimi cebime attım sonra.
Dedim: Cebinde bir şey var.
Dedi: Papatya koparmıştım, gidince veririz Peter’e, sevinir.
Dedim: Geçerken Beter’e de uğrar mıyız, özlemiştir bizi.
Dedi: Al bu portakallı bisküviyi, bunu da ona veririz.
Dedim: Bir tane yesem olur mu, sadece bir tane?
Güldü, bir tane benim elime tutuşturdu, bir tanesini de hemencecik ağzına atıverdi.
Dedim: Hep yanımda kal böyle, papatyalar cebimizde, ceketin üstümde..
Dedi: Sende… Hep süper kahramanlarımıza gidelim seninle, dönüş yolunu bulamasak bile..
Dedim: Bisküvi kırıntılarını bırakırız yola öyle buluruz yolumuzu, olmaz mı?
Gülümsedi yine.
Dedi: Olur tamam, hadi o zaman tut elimden ,yolumuz daha çok uzun…
Dedim: Tuttum yol arkadaşım. Gidelim…

Boş vakit masalı

NICKoldNICK | 26 December 2008 17:19

Nasıl başlasam bilemiyorum. Çoğu zaman yola çıkarken de böyle oluyor. Hep bir ilk adım pişmanlığı “Acaba bu yolun sonu nereye varır? Hiç çıkmasam mı? Tam da buraya alışmışken, peki ya arkada kalanlar! Herşeyi tam mı bıraktım ki? Yoksa yarım kalanlar mı beni bu yola bıraktı” Düşünmeden edemem. Her yola çıkışımda aynı terane. İlkin ince tedirginliği, terketmenin burukluğu belkide.

İlk dönemece kadar bu böyle gider sonra yol başlar kendini hissettirmeye ”ben buradayım bana ayak uydur yoksa ben senin ayağını uyduracak bir sokak bulurum” Düşünceler yola odaklanır, akışa ait bir ritimle hızlanır fikirler. Yeni yüzleri hafızaya kazımaya çalışmalar, küçük mantık zincirleriyle olmadık kar hesapları ve buna da alışılır bu değişmeye meyilli ritim de zihnin mekanıdır artık. Aniden duran otobüsün camından bakınca gitmeye devam eden asfalt gibi gelir çevrendekiler, senin duruşlarınla hareketlenir hayatları, sanki sen giderken onlar hep dururlarmış gibi. Yalan. Nerede o kolaylık? Tam tersine hayat hep bir bilimkurguymuşçasına zamanda yolculuk yaptırır insana. Ama o çok sonralarıdır, daha sen yol dayının en küçük yeğenisindir. Eh! Tabiat anaysa ve zaman da baba olsa, yol tabiatın kardeşi zamanın bıçkın kayınbiraderidir olsa olsa. Çünkü tabiata olan sevgisi zamana olan kıskançlığı süreklidir yolun. Nerede kalmıştık? Yeni yüzler artık yenilikleriyle eskimeye başlayınca kendi küçük maceranı tartarsın ilk. Neydi çıkışım, nereye idi bu gidiş. İkinci virajın da bu olur işte. Karar verdiğini bile anlamazsın, her damlada şekillenen bir akarsuya -kim- nereye çarpacağını söyleyebilir? Bazısı U döner buradan, yıpranmış, kirlenmiş ve küskünlüğüyle. Kimi sağa, sağlim olmaya doğru koşar. Eğer ki yolda kalbini çok kırdıysa asfaltın tozu kiri, mutlu sonlar beklediğini düşünür yolculuğunun, kimi ise soldaki ilk aradan sapar bilmediği için orada ne olduğunu. Meraktır çünkü en başından yola çıkartan onu. Kir tutmamıştır “daha” sı vardır yedeğinde. Düşmez çelişkinin çekici gelen kolaylığına.

Yollardayız

ceyhunak | 24 December 2008 14:12

Aslında ben de bittim,
gidişlerinin ardından bir bir eriyip yittim..
her gidişinin ayak sesleri, hala odamda sesleri,
sen gittin ben bittim, sen gittin ben senle gittim.
odamın tüm duvarlarına sinen koku,
sürdüğün ruj la adına yazdım aynama, hala yoksun burada..
Şehirler arası yolculuklar da tanıdık birbirimizi,
hafif karlı, sisli ve serin bir akşamdı gözlerimizin birbirine evet deyişi,
her an birbirimize yakınlaşırken, şeritler ayırmak üzeryidi ellerimizi,
yüzümüzü saklayan gecenin karanlığı, bizi hiç aydınlatmadı,
loş bir ışıktı gözlerimize vuran, karanlıgı yavaşça delen..
Şehirler arası yolculuklada tanıdık birbirimizi,
gözlerimiz orada tanıdı birbirlerini….

Dağ çileği tadında…

sandyclaws | 18 December 2008 09:48

Nasıl anlatacaktı kendisini ona? Ne demeliydi tam olarak? Hangi süper kahraman ilgilenirdi bununla? Bilemedi. Dağ çileklerini yerlerken cesaret gelmişti birden. Hep ona kurduğu hayali diyalogları bir anda söylemek istedi kız oracıkta. Kendini güçsüz hissetti. Halbuki dağ çileği satan amca dememiş miydi bunlar kuvvet yapar diye.

Bankta yanyana oturmuş gelip geçenlere bakıyorlardı. O gün ikiside pek konuşmuyordu. Erkek çilek poşetini banka koyup birden ayağa kalktı.

-Gel benimle, dedi.

Elinden tuttu kızın, ilerdeki 1ytl atıp oyuncak yakalamaya çalışan makinanın önüne götürdi koşarak. Cebinde bozuk para arıyordu, buldu sonunda makinaya attı. Hızlı bir şekilde kolu hareket ettiriyordu, metal kıskaçın yerini ayarladıktan sonra ordaki düğmeye bastı ama oyuncağı alamadı.Bir daha denedi, yine hızlıca bozuk para çıkardı, düğmeye bastı, yine almayı beceremedi.Birkaç kez daha böyle denedi. Kız hiçbir şey demiyordu, öylece onu izliyordu, hangi oyuncağı almaya çalıştığına bakıyordu. Sonunda oyuncağı aldı erkek. Kucağında kalpler olan küçük bir köpek peluştu. Oyuncağı makinadan alınca yine kızın elinden tutarak onu bu sefer sakız makinasının önüne götürdü, peluşu kızın eline bıraktı.

MİO C725

azmi50 | 07 December 2008 13:39

GPS’nin öncülerinden olan Mio firmasının son ürünü olan C725 özellikleriyle göz kamaştırıyor. Ürünün geniş ekranıyla video seyredip, müzik dinleyebilir ve kendinize özgü bir fotoğraf albümü de oluşturabilirsiniz. Ürünün 64 MB’lık hafızasının yanında hafıza kart girişi de mevcut. Ürünün 3.5mm’lik kulaklık çıkışı, DVD, Dijial TV ve taşınabilir hard disk ile bağlantı yapmayı sağlayan çıkışları sayesinde veri aktarımı kolaylıkla sağlanabiliyor. Ürünün fiyatı 799$.

YILMAZ GÜNEY: “Vatanından Çok Uzakta, Sürgünde Ölen Sinemacı”

| 05 December 2008 11:17

Akdeniz’in şirin bir köyünde (Yenice/Adana) Pütün soyadı ile dünyaya gelen Yılmaz Güney (1937-1984), sefalet içinde büyüdü. Köy hayatından kurtulup üniversitede iktisat fakültesinde okumayı başardı. Genç yaşta devlet yönetimi ile çekişmelere katıldı. Güney, 1958 yılında “Üç Bilinmeyenlerin Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsü yüzünden komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve 1961 yılında yargılanarak, 18 ay hapis ve 6 ay sürgün cezasına çarptırıldı. Bu hüküm ile yönetmen yardımcılığı, senaryo yazarlığı ve başrol oyunculuğuna kadar geldiği sinema kariyeri yarım kaldı.

Yılmaz Güney, yüzden fazla macera filminde oynadı. “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” lakabı ile sevildi.
1966 yılında senaryosunu yazıp aynı zamanda oynadığı, Lütfi Akad’ın yönetiminde çekilen “Hudutların Kanunu” adlı filmi, Güney’in sinema kariyerinde dönüm noktası oldu. Film, büyük beğeni topladı.