bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

NASIL ÖZLEDİM

BAYMAHMUT | 31 July 2008 08:40

Nasıl özledim seni bir bilsen,
yorgun rüyalarımın molası oldu gözlerin,
yüreğimi delip geçen gülüşün,
ve sen sevgili, yaşama tutunma sebebimsin.
Senden vaz geçmemek için vazgeçtim senden,
rüzgarda dağılan saçların çarparken yüzüme,
gül kokun çakıldı o an belleğime,
öyle bir düğüm atıldı ki kalbime,
ne yokluğun çözer artık, ne de ölüm.

Historia de un amoR

Dejavuu88 | 31 July 2008 08:40

….Masanın bir ucuna yaslanmış, sofradakilerin siparişlerini esprili bir dille garsona aktarıyordu. Gülüşmeler ve ardı ardına başlayan sohbetler yüzünden doğru düzgün not edememişlerdi yemekleri ve o, her zamanki özgüvenli ve mütevazi tavırlarıyla bu işi de üstlenmişti.

  • Aynı anda hem zeki hem masum bakabiliyor oluşuna tav olmuştum. İnsanın ruhuna heybetiyle değil, inceliği ile yaslanıyordu. Lacivert gözlerinde bana ait bir düş evreni vardı. Lüzum görmüyorduk biçare sözcüklerle yormaya dudaklarımızı. Bumerang duygularımız geri dönüp sesimizi kesiyordu, bocalıyorduk ve savruluşuyla yeniden kendimizi buluyorduk her defasında. Bu sarhoşluğu izah edemez, gizli bahçelerde tohumlanan iklim çiçeklerini kimseye anlatamazdık; kendimize bile..
  • Koyu kestane saçlarına asla bir şeyler sürmezdi. Buğday tenli ve hafif yaralı bir yüzü vardı. Çenesinin yanlarında hafifçe bıraktığı sakallarıyla etkileyici görünüyordu. Elleri çok güzel ve ılıktı, parfümünün kokusu sersemletiyordu. Karşıma asla kılıksız bir halde geldiğini hatırlamıyorum. O akşam açık füme kumaş pantolonu, muzurluk peşinde bir çocuk misal omzundan salladığı aynı renk ceketi ve mavi gömleğiyle aklımı başımdan almıştı.
  • Ben de sade ama şık bir kıyafet seçmiş, mor elbisemin üzerine siyah ince bir hırka giymiştim. O zamanlar uzun ve dalgalı olan saçlarımı gevşek bir topuzla tutturmuştum. Ayakkabılarımı bile doğru düzgün giymeme fırsat vermemişti: “ geldim, küçük hanım aşağıya teşrif etmezler mi acaba”.
  • Bir dirseğini arabaya yaslamış vaziyette beni bekliyordu. Güzel sözlerin ardından nasıl göründüğünü sormuştu ve ümitsizliğin verdiği cesaretle “yanıma yakışıyorsun” demiştim.
  • Masada 24 kişi vardı ve en genç yüz bendim. Herkes şirketteki birilerinin dedikodusunu yapıyordu. Altı sayfalık bir cv ile onu havada kapmışlardı, kendisine yönelen hesaplı bakışlara aldırmıyordu. Çok zekiydi, masadaki çoğu bayan ona yanaşmaya çalışıyordu. Kavak yellerim olmamıştı hiç, sivilcem olmadığı gibi; ama ayaklarım o an için yere basmıyordu. Çünkü ben onun en iyi dostuydum !
  • Etraf ışıl ışıldı, mekan oldukça büyüktü ve zevkli biri tarafından dekore edildiği belliydi. Duvarda asılı tablolara bakıyordum.
  • Bu şarkıyla bu kadar içleneceğimi tahmin edemezdim. Ne kadar tutkulu, heyecan vericiydi gitarın sesi.. Bir an dikkatimi başka bir şeye yönelttim ve anında yanımda belirmişti. Beni dansa kaldırdı; gözlerinde birleşen iki denizin ortasında bir çift kürekle kalakalmıştım sadece..
  • Üzerime ok gibi fırlatılmış kadın bakışları ve onun kokusu arasında yalpalıyordum. Küçük bir kız için fazla ağır gelebilirdi bunlar. Biliyordum ki gecenin sonunda beni eve bırakmadan evvel bir yerlerde kahve içmek isteyecek ve yine “o”nu, “o”nun yaşattığı sıkıntıları anlatacaktı…Şu an umurumda değildi.

– Sizinkiler merak edebilirler, birazdan seni götüreyim ister misin?
– Hayır teşekkür ederim, bu güzel ağustos akşamını evde pijamalarımla geçirmek istemem.
-Öyleyse seni bu akşam bir hayli yoracağım, eminim bu sefer ayağıma basmanı gerektirecek yanlış adımlar atmam
– Ne kadar naziksin, ama hatırlatmasaydın keşke

Gay-bolmuş deyyus

| 30 July 2008 23:02

Çek elini yürekten.
Dün daha dün,
Çıkarmış salyalı dilini Sürüyordun
postahaneden atacağın mektubun puluna,
Yürek muhabbeti kıro muhabbeti diye diye.

Bir yumruk büyüklüğünde ise,
Yurdum insanında yürek.
Zizil parmak büyüklüğünde sende hala.
Tutamadınsa sol elinle,
Sağ elinle bakma daha.

Acıyorum sana,
Varlığını ispatlamadan daha,
Sormaya başalmışsın sağa sola,
Hangisi büyük söyle ağa.

Sorsaydın önce köşedeki manava,
Bağırmazdı ilk kez kulağının dibinde sana.
Hıyarı yürek sanan budala.
Hayatında ilk kez hak vermeyi öğrenmiş isen kapıcıya,
Bir tepside gönderecek,
Bütün hıyarları sana.

Su Aşkına

baharali | 30 July 2008 17:17

Çocukluğumun ancak allak bulak hatırlayabildiğim zamanları… Önümde içi su dolu mavi bir leğen. Elimde bir tas. Üstüm başım su içinde… Huysuzluğumun tavan yaptığı zamanlarda annemin ortalığın batmasını göze alarak uygulamaya koyduğu sakinleştirme ve oyalama yöntemi.
Suya olan aşkım işte o aklımın ermediği zamanlardan beri aşikar. İnsanların zevklerini, heveslerini içinde bulundukları çevre şekillendirmez bence. İnsanlar huyları ile, zevkleri, sevgileri, tutkuları ile doğarlar. İşte o yüzden zar zor yürüyen, gak guk konuşan 1 yaşındaki bir insan evladı su deyince ‘akan suların durduğunu’ anlatabiliyor annesine.
Bir kara insanıyım oysa. Denizi ilk on iki yaşında bir sınav için saat beşte kalkıp 3 saatlik bir tren yolculuğundan sonra götürüldüğüm Zonguldak’da gördüm. Deniz kenarında parke taşlı bir yoldaydık. İyice kenara yaklaştım. Denize atık su taşıyan kocaman bir borunun yanıbaşında tanıştım denizle. Pisti ve kötü kokuyordu. Suya aşık olan ben bir sınav sabahı, bir atık su borusu eşliğinde tanıştığım denizden nefret ettim.

Domateslerim Hormonsuz Olsun

zoey | 30 July 2008 17:01

domatesleri kader rendesinde rendeledim
bir kaşık olasılık salçası koydum renk versin diye
bir tutam biberiye ekledim ağzımda tadı kalsın tadının
birazcık fesleğen annemin öğüdü
bir diş sarmısak ayıp olmasın diye
tuzu pul biberi sırf alışkanlığ hayatın
ve
midye makarna…

biraz içine sızarım belki bu sosla….

SEVDALANMAK

| 30 July 2008 15:00

SEVDALANMAK

Şimdi usuldan bir yağmur damlıyor,
dudaklarıma.
ve nedense,
her damlayı ağzımın içine almaya çalışıyorum,
sendelerken.
ve
değirmeden dudaklarıma,
Bu karanlıkta.

Beceremedim,
aktın avuçlarıma.
Sızdıkça parmaklarımın arasından,
yüreğime doldun aslında.

Kalsam bu yağmur altında.
Ben yine ben
yağmur sen

Islaklığım sendendir,
Terlemem senden.
Sığınmaksa varsa eğer yağmurda,
bir çatının yamacına,
İstemem
Ben yine ben
Yağmur sen.