bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

şarkılara dört yakışır..

morfik | 06 October 2008 15:29

..
..

Dört gecedir , sabahın dördünde, gözlerim arıza vermeseydi bu yazı muhtemelen hiç yazılmayacaktı. Gözlerimi onarmaya çalışırken hepten bozmasaydım, düşlerimin beni bekleyen peronuna koşarak da olsa yetişebilirdim. Düşlerim bensiz yolculuklara çıkmak zorunda da kalmazdı.
Gel gör ki yoklama alıyorum gece nöbetlerinin hepsi burda mı..

Eğer ki;
Ekmeksiz kalsaydım düşenecek başka şeylerim olacaktı.
Şarabım olmasaydı düşünmeyecektim kadehi, kan kırmızısını.
Senin varlığını bilmesem aşksız devam edecektim. Öylesine geçip gidecek o kadar çok ben vardı ki !
Ben, ben olmasam..
yine deli gülümsemesi konuyor dudaklarıma. Nedense kıkırdıyor içim. Delilik işte. ‘Enayiymiş be Platon , bir içsin de görsün, ne felsefi varmış bu alemin..’ kıvamı.

Böylesi bir hayata yokum

MerakliKedi | 06 October 2008 13:36

Sürekli duyuyorum “Var mısın, Yok musun”. Herkes televizyon başına kilitlenmiş sürekli bunu izliyor. Türkiye’de herhalde izlenme rekoru kıran bir yarışma bu. Bir akşam sabredip ben de izledim neler oluyor diye görmek için. İşte gözlemlerim:
Acun Ilıcalı’yı gezi programından tanırdım. Eğlenceli, yerinde duramayan bir gençti. Bir ağırlaşmış, bir trajedi sunucusu oluvermiş. Eh para insanı değiştiriyor demek ki. Yarışma da zaten tam da bununla ilgili değil mi?
Kendi anlattıkları öz yaşam öyküsüne göre hayatında on milyarı olma ihtimali bulunmayan insanlar birden para beğenmez oluveriyorlar. Aman allahım, taş atıp kolunuz mu ağrıdı? Al 40 milyarı git işte. Hamdi Bey hayatlarının en büyük teklifini yapıyor onlara. Onlarsa gözlerini bürüyen para hırsı yüzünden hep daha fazlasını istiyorlar. Sadece yarışmacı mı? Seyirciler, kutuların başında bekleyenler… Herkes, herkes bir açgözlülük halinde, ille de daha fazla olsun diyor. Kimsede teklif edilen miktarın eteri olacağı duygusu uyanmıyor. Kimse tatmin olmuyor. Adeta hep bir ağızdan söylüyorlar “yokuz”… Nasıl bir dürtü bu hırs ve açlık…
Sonra hep beraber kahroluyorlar… Daha önceki teklifi kabul etmedikleri için hep beraber üzülüyorlar. Ama öyle bir üzüntü ki, sanki yıllardır çalışıp, senelerini verip biriktirdikleri para gitmiş ellerinden. Bir anda evsiz, barksız, aç, çıplak kalakalmışlar 70 milyonun önünde. Halbuki en kötü ihtimalle geldikleri durumda geri dönecekler oradan. Yani HİÇ kayıp yok. Ama bunu anlayabilecek durumları da yok maalesef.
Hani, küresel ısınma diyorlar, çamaşır yıkarken şu tasarrufları yapın, lambalarınızı şu şekilde alın, televizyonunuzu düğmeden kapatın, sifonun içine su şişesi koyun diyorlar ya… Ve bu tasarruf tedbirlerinin arkası gelmiyor ya bir türlü. En büyük tasarrufun tüketmemek olduğunu hala anlayamamış bir toplumuz galiba. İlla ki tüketmek istiyoruz. Hem de daha fazla paralar kazanıp onu da tüketmek istiyoruz. 500.000 YTL olmayacaksa daha azına yokuz. Rahat rahat tüketebilmek için ille de 500.000 YTL. Aslında daha fazlası olsa ne güzel olurdu. Daha da fazla tüketirdik… Sonra da oturur kendimize, çocuklarımıza, torunlarımıza, dünyaya yaptıklarımza ağlardık. Kim bilir, yokuz diye bağıran kitleler o zaman belki de birlikte ağlama seansları yaparlardı…

Orhan Pamuk kitabı beklerken fazlasıyla masummuşum….

MerakliKedi | 06 October 2008 13:00

Nobel adaylığı, ödülü alması ve sonrasında çok yazıldı çok çizildi hakkında… Orhan Pamuk benim için önemli bir yazardı. Klasik romanlardan farklı bir tarza geçişimi başlatan, bana farklı bir dünyanın kapısını açan yazardı. Lisenin ilk yıllarında önce Cevdet Bey ve Oğulları ile tanışmıştım onunla. Ardından Sessiz Ev ve tabii ki benim için bir başyapıt olan Kara Kitap ile devam etti tanışıklığımız. Öylesine etkilenmiştim ki kitaplarını bekler olmuştum. Her yeni çıkanı da hevesle alır, okur olmuştum.
Nobel ödülü dönemi özel bir dönemdi. O güne kadar hiç değinmediği konulara girivermişti Orhan Pamuk. Bu konudaki yorumum çok başka. Burası onun yeri değil. Ama şu bir gerçekti ki benim için Orhan Pamuk iyi bir yazardı ve nobel hakkıydı. (En azından ben onun kitaplarını okuduğumda aldığım hazlar nedeniyle kitaplarını yazdığı dönemde diğerlerinden farklı bir yazar olduğunu düşündürmüştü). Sonra kaçışı, gidişi edebiyatçı kişiliğini etkilememişti gözümde.
Masumiyet Müzesi çıktığında bendeki ilk izlenimi bu sefer aradığımı bulamayacakmışım gibiydi. Fazlaca popülerize olmuş, klasik Orhan Pamuk hedef kitlesinin dışına çıkmış bir kitap diye düşünmüştüm. Bir arkadaşım, kitabı özellikle almayı düşünmüyorsam kendisinin verebileceğini söylemişti. Tabi ya, sonra istersem kütüphanem için alabilirdim. Kitabı aldım, okumaya başladım. Geri verdiğim için tam olarak söyleyememekle birlikte kitabın ikinci ya da üçüncü cümlesindeki gramer bozukluğu küçük dilimi yutturuyordu bana. Ama neyse ben devam edeyim dedim. Ettim de… Beş günlük seyahatimde o koca kitabı ve Paul Auster’ın bir kitabını daha bitirdim. Yanlış anlaşılmasın, kitap sürükleyici olduğundan bu kadar çabuk bitmedi. Kitabı yarım bırakmama nedenim, Orhan Pamuk mutlaka bir yerinde Orhan Pamuk’luğunu gösterecek diye düşünmemdi. Onu bir sonraki sayfada bulma umuduyla kitabın son sayfasına kadar okudum. Son sayfayı da bitirdiğimde ise ne elimde, ne içimde hiçbir şey kalmamıştı. Hoş bir nostalji diyenlere Ayfer Tunç’un Müsaitseniz Annemler Size Gelecek kitabını tavsiye ederim. Herhangi bir Türkan Şoray, Hülya Koçyigit, Ediz Hun filmi de işinizi görür. Hem de oldukça kısa zamanda biter. Damağınızda bırakacağı lezzetin aynı olacağından endişeniz olmasın. Masumiyet Müzesi’nde edebi bir eser okuduğunuza dair eşsiz bir lezzet de bulamayacağınıza göre kendinizi kitabı bitireceğim diye paralamayın. Okumamış olmak bir kayıp değil.

_Zaman_

yelkenlitren | 06 October 2008 12:13

Herşeyin bir başlangıcı ve bir sonu var. Baki olmayan varlığımız her geçen gün zamanla birlikte bir nebze daha ilerliyor yokoluşa. Nerede ve ne zaman sona ereceği belli olmayan , gerçekliğinden bi haber , yarışmaya çalıştığımız ama hiçbir zaman yetişemeyeceğimiz , hızına kapılmış ilerliyoruz sonu belli olan yola. Durdurulması imkansız , yinelenmesi ise hayallerle mümkün olan ”Zaman”

Değeri her bir insanın yaşantısıyla bağlantılı olarak farklı , ama çoğunun farkında olmadığı kadar değerli.

Hıdır Geviş Türk Basınında yeni ve saglam bir soluk

Hurriyeticin | 06 October 2008 10:27

Hıdır Geviş Türk basınına çok yeni bir soluk katarak, özellikle yeni kuşak okurların çok beğendigi bir köşe yazarı oldu. Taraf gazetesine New York’dan yazıyor. Ancak bu durum Hıdır Geviş’i Amerikalı bir yazar yapmadığı gibi Türkiyeli bir yazar da yapmıyor. Hıdır Geviş her meseleye evrensel bir perspektiften bakan, tümüyle dünyali bir yazar. Dolayisyla onu takib eden okurlarının bakış açısını 360 derece büyütüyor.

Pek çok köşe yazarından farklı olarak, çok insancıl, çok saygılı, çok sakin bir üslup kullanıyor. Yazılarında asla keskin yargılara varmıyor ve her değerlendirmenin ucunu farklı bir değerlendirme için açık bırakıyor. Klasik Türk köşe yazarlarının, her şeyi kesin ve katı kurallara bağlayarak “bu böyle olur” “bu böyle yapılır” tavrından uzak bir tavır sergiliyor. Esnek bir tutum içine giriyor. Bunun yanı sıra kişileri hedef almak ve hırpalamak yerine meseleleri ve düşünce biçimlerini hedef alıyor.

İşyeri Kurmak

oddo | 06 October 2008 09:43

http://goforsale.wordpress.com/2008/09/17/nasil-isyeri-kurulur-prosedur/