Sürekli duyuyorum “Var mısın, Yok musun”. Herkes televizyon başına kilitlenmiş sürekli bunu izliyor. Türkiye’de herhalde izlenme rekoru kıran bir yarışma bu. Bir akşam sabredip ben de izledim neler oluyor diye görmek için. İşte gözlemlerim:Acun Ilıcalı’yı gezi programından tanırdım. Eğlenceli, yerinde duramayan bir gençti. Bir ağırlaşmış, bir trajedi sunucusu oluvermiş. Eh para insanı değiştiriyor demek ki. Yarışma da zaten tam da bununla ilgili değil mi?Kendi anlattıkları öz yaşam öyküsüne göre hayatında on milyarı olma ihtimali bulunmayan insanlar birden para beğenmez oluveriyorlar. Aman allahım, taş atıp kolunuz mu ağrıdı? Al 40 milyarı git işte. Hamdi Bey hayatlarının en büyük teklifini yapıyor onlara. Onlarsa gözlerini bürüyen para hırsı yüzünden hep daha fazlasını istiyorlar. Sadece yarışmacı mı? Seyirciler, kutuların başında bekleyenler… Herkes, herkes bir açgözlülük halinde, ille de daha fazla olsun diyor. Kimsede teklif edilen miktarın eteri olacağı duygusu uyanmıyor. Kimse tatmin olmuyor. Adeta hep bir ağızdan söylüyorlar “yokuz”… Nasıl bir dürtü bu hırs ve açlık…Sonra hep beraber kahroluyorlar… Daha önceki teklifi kabul etmedikleri için hep beraber üzülüyorlar. Ama öyle bir üzüntü ki, sanki yıllardır çalışıp, senelerini verip biriktirdikleri para gitmiş ellerinden. Bir anda evsiz, barksız, aç, çıplak kalakalmışlar 70 milyonun önünde. Halbuki en kötü ihtimalle geldikleri durumda geri dönecekler oradan. Yani HİÇ kayıp yok. Ama bunu anlayabilecek durumları da yok maalesef.Hani, küresel ısınma diyorlar, çamaşır yıkarken şu tasarrufları yapın, lambalarınızı şu şekilde alın, televizyonunuzu düğmeden kapatın, sifonun içine su şişesi koyun diyorlar ya… Ve bu tasarruf tedbirlerinin arkası gelmiyor ya bir türlü. En büyük tasarrufun tüketmemek olduğunu hala anlayamamış bir toplumuz galiba. İlla ki tüketmek istiyoruz. Hem de daha fazla paralar kazanıp onu da tüketmek istiyoruz. 500.000 YTL olmayacaksa daha azına yokuz. Rahat rahat tüketebilmek için ille de 500.000 YTL. Aslında daha fazlası olsa ne güzel olurdu. Daha da fazla tüketirdik… Sonra da oturur kendimize, çocuklarımıza, torunlarımıza, dünyaya yaptıklarımza ağlardık. Kim bilir, yokuz diye bağıran kitleler o zaman belki de birlikte ağlama seansları yaparlardı…