bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bağdat

ustaninduasi | 08 October 2008 15:07

Bağdat doğuyor

Bağdat’ın yapımına 772 yılında başlanılmıştır. Abbasiler’in baştan beri Bizans’a yakın olmasından ve şehre tam olarak hakim olamayacaklarını bildiklerinden, Emevi başkenti Şam’a tedirgin yaklaşmışlardı. Bunun üzerine Bağdat’ı kurmaya karar verildi.

Halife Mansur’un işaatsını emrettiği Bağdat’ın kuruluşuna dair oldukca ilginç ve kökleri geleneksel sembolizmden beslenen rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birinde; Bir keşif heyeti ‘hali (boş)arazi’ olan Bağdat’ın bulunduğu yöreye gönderilir. Havasını suyunu ve nehirle ulaşımını göz önünde bulunduran halife orasınını uygun bulur.

Ancak bir başkentin kurulması için bu gerekce yeterli olmazdı. Bölgede yaşayanları çağırarak, dört mevsimde havasının nasıl olduğunu sorar. Dahası, adamlarını gönderip onların bir süre orada kalıp gözlem yapmalarını ister. Kendisinden asırlarca sonra yaşamış olan İbn haldun’un başkentlerin yer seçimi için söyledikleri mukaddime’sinde aynen şöyledir: ” Şehir dağ başında yüksek ve sarp bir tepenin üzerinde ya da ağaç ve taş bir geçilemedikce ulaşılamıyacak bir tarzda çevresi, bir nehir yada deniz tarafında kuşatılmış olması gereklidir. Hastalıklardan koruna bilmek için havadar, insanların geçimlerini sağlaya bilmeleri içinde tarım alanlarına yakın olmalıdır.” İşte Bağdat bu tariflerin hepsine çok uygundur.

Tarihçiler Bağdat yakınlarında ki bir kilisenin rahibinin kadim kitaplardan kendisine ulaşan bilgilere dayanarak, bu şehri ancak milas(hırsız) isimli bir kişi kurarsa yaşayacağını, onun dışında kim kurarsa kursun uzun ömürlü olmayacağını naklederler. Bunu duyan halifenin adamları kendisine bu durumu anlattıklarında Mansur; ” Allah’a yemin ederim ki, benim bir lakabım da miklas’dır.” Der ve çocukken bir ceylan çalıp satmasına ve o parayla arkdaşlarına hediye almasına binayen kendisine o lakabın verildiğini, ancak zamanla unutulduğunu söyler.

Bu rivayetin doğru olup olmadığı burada bizi doğrudan ilgilendirmiyor. Koca bir rahibin “Kitaplarımızda böyle yazıyor” Demesini ciddiye alması daha önemli. Anlaşılıyor ki, Masur döneminde antik şehirlerin kuruluşunda benzer efsane ve kehanetler hala önemini koruyordu.

İlginç ve gözden kaçırılan bir ayrıntı, Halife Mansur’un İmam-ı Azam Hanife’nin de bir şekilde Bağdat’ın harcında tuzu bulunmasında ki ısrarıdır. Bağdat’ın inşatı başlayınca Ebu Hanife, tuğla ve kerpiçlerin sayımı ve inşaat eminliğiyle görevlendirilmiş, hatta sayım konusunda kendine mahsus bir teknik geliştirmiştir.

Besmeleyle şehre ilk kerpici koyan halife, bu günü müneccimlerinin tasvifi üzerine seçmiştir. Sehl-i Nezbaht, Güneşin yay burcunda olmasının şehrin uzun ömürlü olmasına delalet ettiğini söyler kendisine. Ve ekler: “Yıldızlardan anladığım kadarıyla hiç bir halife bu şehirde yatağında ölmeyecek!.”

Gariptir, Halife Mansur Hac yolunda, oğlu Mehdi Ruz’da, onun oğlu İsabad’da, Harun Reşit Tus’da, Emin, Dicle’nin doğu yakasında. Me’mun Bedendunda, Mu’tasım, Vasık ve Mütevekkil Samarra’da öldüler. dolayısıyla bu garip tevafuk çımış oldu.

Başkentler kıskanç olurlar. Yanı başında Dicle’nin batı yakasında inşaa edilen Rusale ve Kerh şehirlerinin kendisinde nufus koparmasından duyduğu üzüntü henüz geçmemişken, bu defa Mu’tasım’ın başkent olarak inşa ettiği Samarra çıkmıştır Bağdatın karşısına. Gerçi eni konu Bağdat, halifelerin tekrar sinesini onlara açacaktır ama tarif edilmez bir kıskançlıkda girmiştir Bağda’la Abbasi halifelerinin arasına.

bir Bağdat manzarası
bir Bağdat manzarası

İçmişim hovardayım, mail gönderemiyorum

JaAaa | 08 October 2008 14:01

Google Gmail Labs altında yeni bir özellik ekledi.Yeniliğin adı Mail Goggles, olay şöyle icra ediyor: bu özelliği devreye soktuğunuzda e-posta göndermeden önce sistem size emin olup olmadığınızı sorgulamak için 4 işlem soruyor. Belli bir süre içinde bu sorulara cevap vermediğinizde e-posta gönderemiyorsunuz. Dört işlem yapamayacak yoktur aramızda herhalde, yapamayanlara kafalarının dağınık olmadığı bir gün e-posta yollamalarını tavsiye ediyorum.

KADIN ALDATIRSA!

hayalicindegecti | 08 October 2008 13:13

Nedir bu aldatma aldatılma kakafonisi?
İnsan yaşamında prova var mı?
İnsan yaşamı cetvele, denkleme, teoriye geliyor mu?
Eeeee, o zaman ne yapacağız? El yordamıyla yaşayıp, başkalarının el yordamıyla yaşayıp koyduğu kurallara mı tabi olacağız? Ve bunun adına yaşamak diyeceğiz öyle mi? Ve kimse size kalbinin derinlerinde yatan gerçeği söylemeyecek…
Komik bunlar komik…
Bakın size bir aldatma hikayesi anlatayım…
Güzel bir çift, ikisi de ellili yaşlarda…Eğitim, entellektüel düzey ikisinde de zirvede…Yapılan işler, kazanımlar da öyle…Hele yuvayı taçlandıran iki çocuk…Anlayacağınız çiftimiz tam deyimiyle bir ‘dream couple‘.
Peki sonra ne mi oluyor?

Söyle, beni aldattın mı?
Söyle, beni aldattın mı?

“nAr”

| 08 October 2008 12:30

Canınız armut isterken, biri çıkıp ” nar yemelisin nar” deyince vardır bir hikmeti deyip, ikindi üstü uğradığım pazardan, iri kadınların iri memelerine benzeyen narlardan bi torba kapıp eve geldim.
” hırsızdan korunacak, yangından ilk kurtarılacak mal gözüyle bakıyorum narlara” söylentilere göre bu nimet, her derde deva imiş; basurdan romatizmaya, vereme, fıtığa, hatta ötmeyen kuşa bile şifa imiş.. ayrıca hz.lokman hekim efendimiz de bu “nar” meyvesini hararetle tavsiye etmiş vakti zamanında..

Bir simyacı titizliğiyle mutfağa yöneldim..ilk kez deneyeceğim robotu çıkarttım, ikişerli parçalara böldüğüm narları sıkacağın içine yerleştirip, düğmeye bastım..
Makina görülmedik bir öfkeyle çalışmaya başladı..çatırtı çuturtu ile birlikte , ilkin makinalı tüfek ateşine uğradığımı sandım; nar taneleri mutfağı kılıç gibi kesiyor, kor bir ateşin patlayışı gibi her tarafa saçılıyordu..sağa sola her yana..
donup kalmışım! bu hengamenin ortasında.. büyülenmiştim adeta..
ulan bu ne kinmiş ne hışımmış be, ayıp deyil mi?
dikilme lan orda bişeyler yap dingil!
bubi tuzağı mıdır nedir lan bu?
müdahale edecem etmesine de, makine yaklaştırmıyor ki kendine; nar puştları her yönden saldırıyor..ey yusufu kuyudan çıkartan mevlam yardım et! nafile.. sonunda can havliyle robot götünün fişini çekiverdim..
manzarayı umumiye; makineyle nar taneleri işbirliği edip, mutfağı kana bulamışlar..yerler, duvarlar, ellerim üstüm başım kızıl kana bulanmış..
Cinnettin hududundayım, bu katliamı hiçbirşey unutturamaz bana..
müstehak lan sana, şu nimetten de mahrum olaydın ya lale!
batmışım harbiden zayiat çok büyük..

Sanal sermaye ve kriz.

srkncntrk | 08 October 2008 09:27

Dünya piyasalarında oluşan büyük kriz’in baş aktörü Amerika ve yardımcı rollerde AB devletleri.
İşte bu iki süper güç’ün yaptıkları hatalar neydi,

  • Amerika özellikle 1980 yılından sonra Bill Gates
    v.b.girişimciler tarafından bilgisayar ve internet teknolojileri alanında katma değeri yüksek ürünler
    ürettiler ve bunları 2000 yılı başlarına kadar geliştirdiler ve büyük bir ekonomi yarattılar.
  • Amerika devleti özellikle 2000 yılından sonra bu büyüyen ekonomiyi yani silikon vadisi’nin önünü kesecek politikaları hayata geçirdi. Bu politika neticesinde 2003 yılından sonra ırak’a yapılan operasyon’a yani savunma sanayi’ne kaynak aktarıldı, hatta tahminden daha fazla bir kaynak aktarıldı. Halkın endişelerini gidermek içinde kredi musluklarını (mortgage v.b.) açarak, inşaat sektörünü ve tüketimi canlandıracak sahte bir refah ortamı yaratıldı.
  • Amerikan halkı kazandığından daha çok yemeye, hatta çin sen üret biz üretmeyelim, bizde para çok sen üret biz tüketiriz mantığıyla buraya kadar gelindi. Tabi olarak üretimin olmadığı, üretimin ve teknolojinin teşvik edilmediği ve geri dönüşü olmayan savaş yatırımları amerika’nın sanal sermayesini çökertti.
    Avrupa’da bundan nasibini aldı. Amerika’da refah yükselince euro paritesi’de üstünlük kurunca bizim neyimiz eksik deyip, onlarda aynı cendere’nin içine düştüler. Çalışma saatlerini düşürdüler, sağlık harcamalarını maksimum düzeyde tuttular. Biz avrupalıyız, moderniz az çalışırız, başkaları üretsin, biz zamanında çok kazandık, çatır çatır yeriz dediler.
  • Sonuç olarak, üretmeden kazanılmaz, kazanmadan yenilmez.
  • Ne demiş atalarımız, Çalışan demir pas tutmaz, Ayağını yorganına göre uzat, Hazır’a Dağ dayanmaz, Borç yiyen, kesesinden yer.

Atalarımız hakikaten haklıymış…

Adam Ezmesi

AOLradiohead | 08 October 2008 00:07

Kimseye aşık değilim ama içimde bir aşk var kimseye ait değil bana bile
O hep orda
Ama içimde yer kaplıyor be
Her ince paragrafta, sözde, notada, hop! Ordayım, bir bakıyorum oradayım. Küfür edip kaçıyorum.
Bu yaşıma gelene kadar nasıl bezemiş güzelleştirmişim ki; öylesine ulaşılmaz ki; içinden çıkılmıyor be abi.
Kendim ettim kendim buldum oğlum.
 
Yaşadıklarımdan parça parça,
Kibritten yelkenli yapar gibi kırıklarımdan yaptım ben o aşkı.
Her kıymık battığında
Kıçıma baka baka, götün götün çekildim ben huzurlarından. Tıpkı bir korkak gibi…
Yüzleşemedim kahretsin ki!
İçimden:
“Çık len karşısına.
Konuş be adam!
Yok! Kırmayım. Etmeyim.
Ulan daha neyini kırmayacaksın. Paçavra yapmış seni. Yeni varlıklarının yanına meze!
Daha neyine?
E sen sevgini kucağına alıp domalırsan böyle olur U.K. efendi.
Hey gidim, hey!
 
Kısır döngü.
Kısırlaştırılmış döngü.
Deşmiyorum abi!
Benden çıkar sonra.
Ben yine bana dönerim çatarım kaşlarımı.
Sağ işaret parmağımla,
Kendi gözüme gözüme tehditler savurup sonra alkolde yansımama bakarım.
O yansımadan da nefret eder, başkalarının ruj izlerine izin veririm.
Gelsinler konsunlar da tenime, kırmızısına saklansınlar diye.
Ama gel gör ki o kızgın boğa her kırmızı da vurur böbreklerime böbreklerime.
Ben yine bana dönerim.
Pişmanlıktan kan işerim a.q
 
U.K.