bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

GÜNDÜZLERE BOYKOT

il mare | 26 March 2009 09:35

Karanlıklardan artık korkulmadığını düşünsenize…Güpegündüz aydınlık sokaklardan geçerken,herşeyin tersini düşünmeye bayılan ben,bu sefer gündüz herkesin içeri,gece de dışarı aktığını düşündüm. Eğlenceli oldu…:) Geceyarısı,rengarenk ışıklara eşlik eden insanlar,ellerinde çocuklarıyla anneler,aydınlatılmış sokaklarda top koşturan çocuklar,herkesin herkesi bulmasının nasıl da zorlaştığı saklambaçın en zevkli hale geldiği saatler,gene geceyarısı tıkalı trafik ve trafik lambalarının ışıklarının en çok gece işe yaramasının verdiği çok daha fazla işlevsellik,kendini belli etmek için mecburiyetten giyilen rengarenk fosforlu giysiler,ellerden düşmeyen cep telefonlarının yaydığı renkli ışıkların geceye renk eklemesi,sinema salonlarında yer bulunamayan gece matineleri,ya da kadınların asıl gece vardiyalarında çalıştırılması,vapur seferlerinin durmadan işlediği karanlık gökyüzünün karanlık suları,üstünde yıldızlar ve yakamoz da cabası,hele ki önünden geçen bir ateş böceğinin selamı…
Esas gündüz kilitlenen kapılar ve gündüz kapalı olan perdeler,bir yazarın ilhamını gündüzlerin verdiği sessizlikten alması…Değişiklik gösteren yaz saati uygulamaları,gündüzleri kısaltma,geceleri uzatma çabaları,ve gözardı edilen elektrik faturaları:D Sonraaa…Ne bileyim,kenarlarına yanar söner ışıkların takıldığı gece uçurtmaları; tüm ışıklı oyuncakların oynandığı karanlık sokaklar,tüm ışıkların anlam kazanığı zamanlar…

Bir garip porno davası!!!

todesengel | 26 March 2009 01:36

http://www.milliyet.com.tr/Dunya/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=19&ArticleID=1075322&Date=25.03.2009&b=Bir%20garip%20porno%20davasi&ver=31

Misafirim gece…

| 25 March 2009 16:18

 blufiles.storage.live.com
blufiles.storage.live.com

Gece geçmek bilmedi. Bazen böyle oluyor. İnsan hayatında bazı geceler çok uzun yaşanıyor. İşte onlardan biri, ben de durakladı bu gece. Çok yorgundum, erken uyumuştum; aniden açıldı gözlerim. Hayır, bir ses duymadım, biri de uyandırmadı. Açılan gözlerim, birden karanlığa bakakaldı. Kalktım, bir bardak su içtim ve saate baktığımda, saat ikiye beş vardı. Tekrar başımı yastığa gömdüm, yok bu gece uyku gezmeye çıkmış.
Peki, öyle olsun gece; sen ve ben beraber sabahlarız, o vakit. Daha önce açtığım gece lambamın altındaki kitaba uzandı ellerim. Jeff Abott’ın “Mahzen” adlı kitabı; oldukça heyecanlı bir kitap, zaten son sayfalardaydım, okudum ve hemencecik bitti. Tavsiye ederim, gece size misafir geldiğinde. Kitabı başucuma bıraktım. Tekrar denedim yastıkla bütünleşmeyi, nafile.
Yine ayaklandım, gecenin kararttığı evimin salonuna doğru. Köşe lambasını açtım ve kırmızı koltuğuma bıraktım kendimi, yavaşça. Yavaşça tekrar kalktım yerimden, televizyonu açmamla kapamam bir oldu. Kapama düğmesinin altındaki dolaptan albümlere elim gitti. Tüm albümleri kucaklayarak çıkarttım. Kırmızı koltuğa yayıldı, hepsini koyarken. En önce bebeklik ve çocukluk dönemi albümlerimi açtım, birer birer. Bir tanesinde ağlayan ben, diğerinde kahkahalar atan ben, derken aniden aklıma geldi; eski evimizin avlusunda koşuşturduğum ben.
Evet, hatırladım; çünkü beni kızdıran abimin peşinden deli gibi koşuyordum. Yormuştu beni ve çok ağlatmıştı o an, susturamamışlardı gün boyu. Sonra ilkokul dönemindeki fotoğraflar çıktı karşıma. Çok güldüm, 23 Nisan şenliklerinde pembe elbiseli kızı görünce; suratı buruşmuş, dizlerini birbirine dayamış V şeklinde ve bir eliyle elbisesini sımsıkı yukarı doğru tutmuş, belli ki acil tuvalet ihtiyacı gelmiş. Tekrar güldüm, çünkü fotoğrafta yanımda duran kardeşim fotoğraftaki bana gülüyordu, kahkahalarla. Şimdi de bana gülüyor mu bir yerlerden? Gülümseyen dudaklarıma akan gözyaşlarımı, ellerim kuruladı. Saat dört olmuş, daha bakılacak yığınla geçmiş hatıra defteri varken, gerisine bakamadım; benle başka gecelerde sabahlasınlar diye. Yastıkla tekrar bütünleşmeliydim, yeni bir hayat ışımadan ruhumu dinlendirmeliydim. Gecenin misafirliğine an itibari ile son verdim…

elçi

| 25 March 2009 13:31

doğaçlama bir peygamber indir bana
yol kenarlarından vahiy toplasın
insanlar öğretsin ona bilmediklerini
sadakati ve güveni aşılasınlar ona
ve bir kertenkelenin korkak fedakarlığını
artık benim için zordur okyanusları içmek
inanmak her söylenene
sevgilinin dudaklarında uçuklamak
zordur beklemek gelmeyecek olanı
gitmek değil belki ama
sevdiğini söylemek zordur

sinyalci bir peygamber indir bana
damarları esrar koksun
senin veremediğin her şeyi kaçırsın benden
sadakati görev sansın
güvenmeyi mecburiyet
özgürlük sansın sevdiği adamdan uzaklaşmayı

Kaç sıfır oldu hoca…

wolf | 25 March 2009 12:51

İstanbul’un sıkışık trafiğinin, konutlarının, yaşam alanlarında sıkışmış milyonların havada oluşturduğu boğukluk ve onlardan geriye kalan yorgunlukla yataktan kendini, bir askerin savaşın en heyecanlı, kargaşalı anında sipere atışı gibi dışarı atış… mecburiyet, içten içe gecenin bilmem kaçında bilgisayar başında seni dizi izlemeye mecbur eden senarist ve yönetmene sövüş… bile bile lades durumu…
hızlı bir şekilde üst baş, tarak, traş derken evden bir su bardağını kafaya dikmenin verdiği huzur ve huzursuzlukla çıkış. çıktığın anda başlayan kargaşa ve her ne kadar uğraşsan da ondan önce hayata başlayamadığın bakkal amcayı görüş.. eyvallah baba, canın sağolsun, bidahakine inşallah, sözlerine aşina olduğumuz, gözleri samimi bakan, bu zamanlarda bulmak zor, emiceye bir kafa selamı cakma, bu arada herkesin bir şekilde bir yere koştuğunun, mücadele ettiğinin farkındalığıyla, hayata sanki derse geç kalmış, öğretmenin anlattıklarından çok önemli şeyler kaçırmış çocuklar gibi, 1-0 yenik başlamanın verdiği hüzünle, tek şerite düşürülen yol yüzünden yürüyerek yeni durağa doğru yollanma..