bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

UMUDA DAİR..

neceff | 27 April 2009 15:25

Töz: En genel anlamda bir şeyin özü, ya da bir şeyi her ne ise o yapan şey…

Bir kanat tüyüydü o! pısırık bir martının sağ kanadının en uç tüyü. Her an kopup kaybolma tedirginliği içinde, her an koparılıp yok olma korkusuyla.

Yine simit parçasını kaçırmıştı martı, yeni bir sorti için havayı yararak manevra yapmaktaydı. Göz göze geldiler, tüyü ve martı. Tüyünün tedirginliğini o an tüm yüreğinde hissetti. Kendi, kendini ne yönetebiliyordu ne de mutlu olabiliyordu. Simitten vazgeçti, daha uzaklara doğru kanat çırpmaya başladı; hiç cesaret edemediği yerlere doğru. Nefes nefese kalmıştı. İlk bulunduğu kara parçasına kondu. Çok yorgundu, çok açtı, susamıştı. Çevresine bakındı, bir kum tepeciğine konmuştu. O an kararını verdi, orası artık onundu ve orayı savunmak, mevcudiyetini devam ettirmek için kanının son damlasına kadar savaşmaya hazırdı. Bu kararlılık ve huzur, onun açlığı, susuzluğu bile unutmasını sağlamıştı. Başını göğsüne kıstırdı, kanatlarını kapatarak etrafını sardı. Uykuya dalmadan önce tüyüyle göz göze geldi, inancını paylaştığını görmek gücüne güç kattı. Artık daha büyük hedefler için daldı uykusuna… O anda, kuşun hemen arkasında; genç adam, ilerideki tepeciğin üzerinde uykuya dalan kuşa gözlerinin içi gülerek baktı. Artık kalem tutmayan sağ eline doğru eğdi başını, başını tekrar kaldırdığında biliyordu: O kuş onundu ve onu savunmak, mevcudiyetini devam ettirmek için kanının son damlasına kadar savaşmaya hazırdı.

Gel Tatilim Gel.

serasu | 27 April 2009 14:24

Canım bir tatil çekti anlatamam.O sımsıcak kumsallar,Ferahlatıcı bir deniz,eğlenceli dalgalar .Allahım güneşi özledim ben.O yemyeşil ovalar ,heybetli dağlar neredesiniz?Dalından koparılan kokulu bir domates,mis gibi biber yol üstündeki gözlemeciler ,oltalarda balıklar,mangalın buram buram kokusu hıııım!Yaz olsa da eşimle atsak kendimizi bir yerlere.Çok özledim çok.Ben ve eşim gezmeye bayılırız.İlk seyahatimiz balayımızla başladı.Buradan kendi arabamızla yola koyulduk.Canımızın istediği yerde konakladık.Harikaydı.Bursa,Yalova,İzmir (Kemeraltı,Karşıyaka,Kordon)Kuşadası(Selçuk,Şirince,Efes)Didim,(Prine),Bodrum,Milas.Muğla,Köyceğiz,Dalyan,Fethiye,Erdek,Antalya,Sakarya,gittiğim ve beğendiğim yerlerdir.Özellikle yollardaki gözlemeciler,Kuşadası ile başlayan antik kentler,birbirinden güzel şelaleler,Dalyandaki kral mezarları,Bodrumun bembeyaz evleri,Zeusla ilgi çeşitli antik yerler.Örneğin Zeus mağarası,Erdek de ki Manastır plajı,Dalyanda ki Carettalar bir harika.Tam anlamıyla harika .Aydındaki kaplıcalar.Ne diyebilirim ki size hem göz ziyafeti hem de dinlendirici bir ortam.Sazlıklar,kiralanan deniz motorları,tarihi bir geçmiş hepsi mükemmel.Fethiye deki Saklıkente de muhakkak gidin derim.

kleopatra’yı nasıl bilirdiniz?

gulsey | 27 April 2009 14:09

Günümüze gelişine kadar çeşitli tasvirlerle geldi karşımıza Kleopatra, kaç keşit insan bin çeşit söz söyledi. Erkekleri parmagında oynatacak kadar aşifte de dendi, çok kötü kalpli oldugu da,Dante ‘ye göre lüks düşkünü,Pascal’a göre dünyanın çehresi değişirebilecek biri, filmlere göre entrikacı, zehir uzmanı ve şevhet düşkünü bir kadın.Hatta yaptıgı süt banyolarına kadar kulaktan kulaga anlatılır durur. Hatta son dönem yapılan açıklamalara göre Onun nemfoman oldugu bile söylendi. Yılanla değil şarapla zehirlendi gi de yapılan açıklamalar arasında .Mısır halkı durmadan topraklarına Roma’lı aşıklar getiren kraliçelerinden memnun mudur peki?

Safiye’nin kumpanyasından mektup var..

koza86 | 27 April 2009 13:34

Son zamanlarda kafası iyiden iyiye bulanık bir arkadaşım mektup yollamış.. Bildiğimiz mektup; Zarflı, pullu mektup..

” Bulunduğum yerde öylesine mutluyum öylesine mutluyum ki bilemezsin; Ne korunacak bir şeyim var ne de koruyacak..
İnan bana, burada adeta hiçbir şeysizliği tattım..
Yanımda zaruri bir kaç eşya var; Diş fırçası, macun, iç çamaşırı, iki üç tişort, eşofman, birkaç ilaç ve fotoğraf makinesi.. Paraya ihtiyacım yok..Zaten satın alınacak pek bir şey yok..
Velhasıl burada stres yok. Antidepresan mı? Kimse duymamış. Doktor, hastane,araba, alarm, hırsız,kasko, sigorta yok yok..
Öyle ya, eşyan, evin, araban yoksa neyi sigorta ettireceksin? Ne için endişelenip, stres olacaksın?
İnsanlar burada basit olanı, kolay olanı seçmişler; Kimse eşya mal mülk sahibi olmaya çalışmıyor, sanırsınız ki herkes, Morgan, Buscaglia, Carnegie okumuş.. Ne gezer, adamların okuma yazma ile işleri yok.. Ne IQ dan ne EQ dan haberleri var.. Ama buna rağmen, sanki hepsi tasavvufun birer said’i olmuşlar..
Adamlar dünya yolculuğunu tıraş,atmasyon,palavra gibi yalan köprülerinden geçmeden tamamlamışlar.. Zem, iftira , çekiştirme, fitne gibi yaftalardan haberleri yok..
Anlıyacağın burada “safiye” nin tiyatrosu oynanmıyor; Bazen alaturka bazen alafranga çalan acayip ucube bir orkestranın eşliğinde şuh ama tombul kase olmayan hanımlar raks ediyorlar..
Son sözüm; Evladım buranın başı da aynı kıçı da.. dilerim acilen kopar gelirsin..”

Gelmez miyim? Derhal..

Şükürler olsun hayatımdasın sevgilim

darjeeling | 27 April 2009 12:38

Yazıyı bitireceğim cümle aslında başlığımdı ama yine de öyle bitecek, inanın…
Funda Arar ‘senden öğrendim ‘ diyor şarkısında ve ben bir çok blog ve farklı internet sitelerinde insanların eski sevgililerine sesleniş ve hiç tanımadığı okuyuculara serzenişlerini okudum demin. İnsanımızın en büyük derdi değil mi sevgi aslında?Sevgisiz yaşayamıyoruz. Ve bu sitelerde yazan insanların lanet edişlerinde bile aşk var. Sevdiklerini unutamadıkları gerçeği bir tokat gibi çarpıyor yüzüme ve haddim olmadan belkide acıyorum onlara.. Ayrılık virajlarından çok kez dönmüş biri olarak sevdiğini kaybetme İHTİMALİNİN bile ne kadar can acıttığını bilirim, öyle ki bu insanlar neler hissediyorlardır şuan?? Düşünmek istemiyorum aslında……
Sonra şunu düşündüm. Sen benimlesin. Bir şekilde hayatımdasın ve herşey şükür ki geçmişte olduğundan daha iyi. Daha olgunuz ve birbirimizi sonsuza dek kaybettirecek o hatayı yapmadan bugüne gelebilmenin mululuğunu yaşıyorum bu gece.
Şükürler olsun hayatımdasın sevgilim…. Ben ölene dek te ol isterim…

Politik mi Kendi mi ?

Zeit geist | 27 April 2009 11:53

Yan tutmak… Kitlelerden beklentileriniz bu yönde. Herkes bedenlerin bir safa katılmasını istiyor. Hep bir ağızdan
haydi söyle politik görüşünü belirt, ideolojisinden partisine partideki tuttuğun taraflaşmış gruba kadar belirt demekteler.

Belirt ki… İşte o kısmı anlayamıyorum. Ben yan tutmak istemiyorum bedenen değil beynen yer almak istiyorum
bu oluşta dedikçe ee planların nedir diyorlar. Şu anda açığa serilecek kadar uygulamada planım mı var ki anlatayım
desen de nafile, yine insanlarda bir donuk surat. Anlatıcının,-derdini anlatamayanın- kulakları uğuldar bu boşlukta.
Ne yapmakta bu insanlar illa canları savaş mı istiyor. Kalıplaşmış fikirlere oturmayı reddedene neden bu öfke?
Birey sevgisinden bu kadar mı yoksunlar. Her bireyin ilkin kendini geliştirmesi gerektiğinden bu kadar mı habersizler ?

BOSTANCI’DA ÇATIŞMA

akoni | 27 April 2009 11:13

Tayfun Güzelmeriç yere yatmış haber yapmaya çalışıyor.. Konu Bostancı’da çatışma.. Gösteri merkezinin hemen karşısında bulunun 10 katlı bir bina, gece yarısı saat 4 te başlayan çatışma..Şimdilik bir ölü, 6 ağır yaralı. Manzara korkunç..

haksız imtiyazlar

gulsey | 27 April 2009 11:01

Kardeşler arası çekememezlik, kıskançlık, kin duyma gibi insani hisler, bir çok aile de varolan sorundur. Aile içerisinde ebeveyn tarafından sergilenen, ayrıcalıklı evlatlara ayrıcalıklı tutumlar, çocuklar arasında rekabete meyil vermektedir.

Türk örf ve adetlerinde kesim olarak ayırmak istemesem de doğuya doğru gidildikçe erkek çocuklarına daha imtiyazlı davranılmaktadır. Erkek çocukları yaşlılıklarının garantisi olarak görülmekte, kız çocuklarına karşı ”bugün yanımızda, yarın elde olur.” zihniyetiyle hareket edilmektedir. Kızın düşünceyi ifade etme, kendini ispat etme gibi çabaları yanıtsız kalır. Yurdumun genellikle kırsal kesimlerinde kızlar, annelerinin yüküne ortak olmak, iş adına rahatlatmak, erkek egemen dünyada kendilerine çizilen yolda ilerlemek zorunda bırakılıyorlar.

Bazı kesimler de aşırı disiplin, katı kurallar çocuğu hayatın kötülüklerinden korumak adına konulan yasaklar da itaatsizliğe ve kardeşler arası huzursuzluğa sebeb olmaktadır. Çevremize bakıldığın da ebeveynlerin ağızlarından ”asi çocuk, uyumlu evlat” diye kelimeler dökülür. Birbirleri arasında olan farklar alenen ortalığa saçılır. Anne baba ve çocuk üçgenin de kalması gereken uygunsuz fiiller ”aman utansın bir daha yapmasın” diyerek diğer üçüncü ve dördüncü derece akrabalara abartılı şekilde aktarılır. Diğer itaatkar,olması gereken gibi davranan evlat ise çocuğun gözüne sokulur. Tüm bu çabalar, ters etki yapar çocuk azdıkça azar.