Son zamanlarda kafası iyiden iyiye bulanık bir arkadaşım mektup yollamış.. Bildiğimiz mektup; Zarflı, pullu mektup..” Bulunduğum yerde öylesine mutluyum öylesine mutluyum ki bilemezsin; Ne korunacak bir şeyim var ne de koruyacak..İnan bana, burada adeta hiçbir şeysizliği tattım..Yanımda zaruri bir kaç eşya var; Diş fırçası, macun, iç çamaşırı, iki üç tişort, eşofman, birkaç ilaç ve fotoğraf makinesi.. Paraya ihtiyacım yok..Zaten satın alınacak pek bir şey yok..Velhasıl burada stres yok. Antidepresan mı? Kimse duymamış. Doktor, hastane,araba, alarm, hırsız,kasko, sigorta yok yok..Öyle ya, eşyan, evin, araban yoksa neyi sigorta ettireceksin? Ne için endişelenip, stres olacaksın?İnsanlar burada basit olanı, kolay olanı seçmişler; Kimse eşya mal mülk sahibi olmaya çalışmıyor, sanırsınız ki herkes, Morgan, Buscaglia, Carnegie okumuş.. Ne gezer, adamların okuma yazma ile işleri yok.. Ne IQ dan ne EQ dan haberleri var.. Ama buna rağmen, sanki hepsi tasavvufun birer said’i olmuşlar..Adamlar dünya yolculuğunu tıraş,atmasyon,palavra gibi yalan köprülerinden geçmeden tamamlamışlar.. Zem, iftira , çekiştirme, fitne gibi yaftalardan haberleri yok..Anlıyacağın burada “safiye” nin tiyatrosu oynanmıyor; Bazen alaturka bazen alafranga çalan acayip ucube bir orkestranın eşliğinde şuh ama tombul kase olmayan hanımlar raks ediyorlar..Son sözüm; Evladım buranın başı da aynı kıçı da.. dilerim acilen kopar gelirsin..”Gelmez miyim? Derhal..