Hoş geldin kadınım, Seni çok özledim
Tarla tarla gezmiş yorgunluktan çatlamış ayakları sızıdan durmuyordu. Yaşına nazaran hala yaşam ile inatlaşan yüzü, yüreği kadar derin çizgilere sahip tombul yanaklı bir teyzeydi. Bir kır gezisinde karşılaşmıştım onunla, oturup konuşamadım zatende dilsizmiş. Hikayesi o kadar derin ve acı vericiki insanın göz yaşlarını bırakıp o suda boğulası geliyordu.
Daha 15 yaşındayken görücü üsülü evlenmiş sevmediği bir adamla. Yıllar geçmiş ve kadın bir bakmış o adama aşık olmaya başlamış. Neden, nasıl olduğunu anlayamamış; yaşını ilerlemesinden olsa gerek reşit olduğunu farkedince anlamış neler olduğunu. Evlilik ve biriyle aynı yatakta yatmanın anlamını. 19 yaşında ilk kız çocugu dünyaya gelmiş. Eski köy halleri işte… Ama bi değişiklik varmış, kadının zoruna giden hiç birşey yokmuş seviyormuş o koca deli adamın ama aşkta diyemiyormuş. Yıllar yılları kovalamış… Bir 13 eylül sabahı adam siyasi düşüncelerin elinden çıkan bir mermi sesiyle yığılıvermiş yere. Bedeni öyle bir yere çarpmışki sanki köy meydanında davullar inlemeye başlamış. Kadın elindeki sepetle yere çökmüş ağzından hiç bir kelime dökülemiyormuş. Kursağında takılan cümleler sanki ellerin kollarını saran birer ip oluvermiş ansızın. Kadın hızlıca yanına koştu ve o koca adamın vücudun yanına oturdu. Gözlerinden biraz yaş birazda acı dökülüyordu. Kocası, evinin direği, kızının babası, gözleri önünde yok oluyordu. Ona söyleyemedikleri içinde bir mızrak yarası gibi kazılı kalmış ve birdaha bırakmamaya kararlıydılar.